Davacı, davalı işveren nezdinde 12.08.1976- 17.05.2000 tarihleri arası çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ile davalı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, 12.08.1976-17.05.2000 tarihleri arasında davalının yanında hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışmaların tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, istek tanık sözlerine dayanılarak kısmen kabul edilerek davacının 02.04.1998-27.05.2000 tarihleri arasındaki çalışmaların tesbiti ile fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir..
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa"nın 79/10. maddesi olup yönetmelikle tesbit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurum’ca tesbit edilmeyen sigortalılar, çalışmalarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse bu çalışmaların Kurum’ca dikkate alınacağı belirtilmiştir. Yerleşik Yargıtay görüşü, birden ziyade işe giriş bildirgesi verilmesi halinde çıkış yok ise ilk işe giriş bildirgesi ile son işe giriş bildirgesinin verildiği tarihler arasında geçen çalışmaların hak düşürücü süreye uğramayacağı, çıkış varsa hak düşürücü sürenin her kesim çalışma için ayrı ayrı hesaplanacağı çıkış tarihinden sonra işçinin aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesi veya hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağıdır. Bu nedenle işe giriş ve çıkış tarihleri arasındaki kısmi bildirimin aksinin eşdeğer belgelerle ispat edilebileceği kabul edilmelidir.
Yapılan incelemede davalı işverence davacının (1435733) sicil nolu iş yerinde 12.08.1976, 12.10.1978, ve 18.07.1993 tarihlerinde işe girdiğine dair 3 ayrı işe giriş bildirgesi verildiği, ayrıca (3609331) sicil nolu farklı iş yerinde 18.04.1989 tarihlerinde işe girdiğine dair işe giriş bildirgesi verildiği 18.07.1993 tarihli giriş bildirgesi dışındaki bildirgelerdeki imzaların davacıya ait olmadığı yapılan imza incelemesi ile anlaşılmıştır. Davacının (1435733) sicil nolu iş yerinde 12.08.1976-04.11.1977 tarihleri arasında geçen çalışmaları 1976/3 dönemde 50 gün, 1976/4 dönemde 90 gün, 1977/1 dönemde 85 gün, 1977/2 dönemde 89 gün, 1977/4 dönemde 34 gün; 12.10.1978-31.12.1978 tarihleri arasında 1978/4 dönemde 53 gün ve 18.07.1993-10.11.1994 tarihleri arasında 1993/2 dönemde 10 gün, 1993/3 dönemde 20 gün, 1994/1 dönemde 20 gün,1994/2 dönemde 5 gün olmak üzere kısmi olarak ayrıca (1435733) sicil nolu farklı iş yerinde 18.04.1989-15.10.1989 tarihleri arasında 1989/1 dönem 12 gün, 1989/2 dönemde 120 gün 1989/3 dönemde 45 gün olmak üzere kesintisiz olarak bildirildiği diğer yandan uyuşmazlık konusu dönemde 01.01.1997-17.01.1998 tarihleri arasında tarım Bağ-kur sigortalısı olarak tescilinin bulunduğu ve 06.07.1981 ile 17.11.1981 tarihleri arasında askerlik yükümlülüğünü yerine getirdiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Gerçekten, sigortalının, işyerindeki çalışmaları işe giriş bildirgelerine, aylık ve üç aylık bordrolara dayanılarak Kuruma kısmi olarak bildirilmiş ve bildirime uygun olarak da primleri ödenmiştir. Öte yandan işe giriş bildirgesi ve bordrolar sigortalı çalışmalarının işyerinde kesintili geçtiğinin karinesidir. Karinenin tersinin ise eşdeğerdeki belgelerle kanıtlanması gerektiği söz götürmez. Bu gibi durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2003-21-43 E.,2003/97 K. sayılı 26.02.2003 günlü kararında da belirtildiği gibi 11.10.1978 tarihli işe giriş bildirgesindeki imzanın davacıya ait olmaması nedeni ile 12.08.1976 tarihinden itibaren davalı şirkete ait (1435733) sicil nolu iş yerindeki çalışmaları kesintisiz şekilde 19.04.1989 tarihine kadar devam ettiği kabul edilerek hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir. Ayrıca davacının 1989 yılında farklı iş yerinde geçen çalışmalarının bitiminden sonra davalı şirkete ait iş yerinde tekrar 18.07.1993 tarihinde işe girdiğini gösterir işe giriş bildirgesi ile başlayan çalışmasının 17.05.2000 tarihinde sona erdiğinin ileri sürülmüş ve bu dönemde farklı iş yerinde çalışmasının bulunmadığının anlaşılması karşısında çalışmanın kesintisiz geçtiği kabul edilerek uyuşmazlık konusu dönemlerde iş yerinde çalışması bulunan ve kayıtlara geçmiş bordro tanıkları dinlenerek sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu 02.04.1998 tarihinden önceki çalışmalar yönünden istemin reddine karar verilmesi doğru değildir.
Mahkemenin kabule göre de davacının 18.04.1989 ile 15.10.1989 tarihleri arasında farklı iş yerinde çalışması bulunduğu anlaşıldığından bu süreler yönünden istemin reddine karar verilmesi doğru ise de; 01.01.1997-17.11.1998 tarihleri arasında tarım Bağ-kur sigortalısı olduğu gözetilmeden sigortalılığın sona erdiği 18.11.1998 tarihinden itibaren tesbit kararı verilmesi gerekirken çifte sigortalılık yaratacak şekilde 02.04.1998 tarihinden itibaren eksik bildirilen 506 sayılı Yasa kapsamındaki çalışmaların tesbitine karar verilmesi doğru değildir.
Yapılacak iş, davalı şirkete ait (1435733) sicil nolu işyerine işyerinden 12.08.1976-18.04.1989 ile 18.07.1993-17.05.2000 tarihleri arasındaki sürelerde Kuruma verilen dönem bordrolarında işyerinde çalıştığı tespit edilen kayıtlı işyeri çalışanlarının, çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/8. maddeleri gereğince kanıtladıktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 04.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.