21. Hukuk Dairesi 2018/3421 E. , 2019/2096 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ: Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R
A) DAVACININ TALEBİ :
Davacı vekili, iş kazası nedeniyle iş ve güçten mahrum kalma sebebiyle dava, ıslah ve birleşen dosyadaki talepleriyle birlikte 337.889,17TL maddi, 150.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
B) DAVALININ SAVUNMASI :
Davalı vekili, meydana gelen iş kazasında kusurlarının bulunmadığını, davanın usule ve yasaya aykırı olduğunu ve reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
C) İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI :
Yapılan araştırma ve inceleme sonucunda Kurum tarafından iş kazası olak kabul edilen, dosyadaki sürekli iş göremezlik raporuna, kusur raporuna ve 07/06/2017 tarihli hesap bilirkişisi raporlarına göre maddi tazminatın belirlenmesi ile ve manevi tazminatın takdiri ile 336.994,42TL maddi, 60.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği açıklanmıştır.
D) BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNİN KARARI :
Dosya üzerinden yapılan inceleme üzerine, taraf vekillerinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verildiği açıklanmıştır.
E) DAVACININ TEMYİZİ :
Davacı vekili, kusur ve hesap bilirkişi raporuna daha önce yaptığı itirazları tekrar ettiğini, hüküm altına alınan manevi tazminatın az olduğunu, açıklanan ve süre tutum dilekçesi vererek manevi tazminatın az olduğunu, açıklanan ve sair sebeplerle kararın bozulması gerektiğini savunmuştur.
F) DAVALININ TEMYİZİ :
Davanın zamanaşımına uğradığını, maddi ve manevi tazminatların fazla olduğunu, kusuru kabul etmediğini, davacı işçinin kusuru ile kazanın meydana geldiğini, sürekli iş göremezlik raporunu kabul etmediğini, faiz başlangıç tarihilerinin yasaya aykırı olduğunu, açıklanan ve re’sen tespit edilecek sebeplerle kararın bozulması gerektiğini savunmuştur.
G) DELİLLERİN TAKDİRİ VE GEREKÇE :
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve sebeplerine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre, 03/10/2007 tarihli olayın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, davacı sigortalının %61 oranında sürekli iş göremezlik ile maluliyetin tespit edildiği ve buna göre sürekli iş göremezlik gelirinin bağlandığı; alınan kusur raporunda davalı işveren şirketin %70, davacı kazalı işçinin %30 oranında kusurlu bulundukları anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konuları, manevi tazminatın miktarı ile maddi zararın belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır. Buna göre;
1-Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak takdir edeceği tazminat tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir. (HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu ortadadır.
Bu kapsamda usule ve yasaya aykırı olan kararın bozulması gerekmektedir.
2-Tazminatın belirlenmesi için sigortalının pasif devre zararınında esas alınması gereken ücret konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Gerçekten 01/01/2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5615 sayılı yasanın 2. maddesiyle değişik 193 sayılı gelir vergisi kanununun Asgari geçim indirimi başlıklı 32. maddesine göre “Ücretin gerçek usûlde vergilendirilmesinde asgarî geçim indirimi uygulanır. Asgarî geçim indirimi; ücretin elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgarî ücretin yıllık brüt tutarının; mükellefin kendisi için %50’si, çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eşi için %10’u, çocukların her biri için ayrı ayrı olmak üzere; ilk iki çocuk için %7,5 diğer çocuklar için %5’i dir. Gelirin kısmi döneme ait olması halinde, ay kesirleri tam ay sayılmak suretiyle bu süreye isabet eden indirim tutarları esas alınır. Asgarî geçim indirimi, bu fıkraya göre belirlenen tutar ile 103 üncü maddedeki gelir vergisi tarifesinin birinci gelir dilimine uygulanan oranın çarpılmasıyla bulunan tutarın, hesaplanan vergiden mahsup edilmesi suretiyle uygulanır. Mahsup edilecek kısmın fazla olması halinde iade yapılmaz. Öte yandan, pasif devre de herhangi bir işte çalışılmasa bile,sigortalının salt yaşamsal faaliyetlerini sürdürmesinin ekonomik bir değer taşıması nedeniyle bundan yoksun kalan bakımından bir zarar oluşacağı ve bu zararın karşılanması amacıyla pasif devre zararının hesaplanması gerektiği, bu zararın hesaplanması sırasında esas alınması gereken ücretin asgari ücret olduğu Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer bir deyişle pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil, ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığıdır. Bu duruma göre ücret karşılığı fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif devre zararının hesaplanması sırasında dikkate alınamayacağı açıktır.Somut olayda, pasif dönem için uygulanması gereken asgari geçim indirimi hariç net asgari ücret yerine, hesap tablosundaki rakama göre daha yüksek bir rakam ile hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kararın, usule ve yasaya aykırı olduğu açıktır ve hükmün bozulması gerekmiştir.Yapılacak iş, taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle, bozma ilamına konu edilen 07/06/2017 tarihli hesap bilirkişi raporundaki diğer verilerin dikkate alınmasıyla birlikte asgari geçim indirimsiz net asgari ücret ile pasif dönem zararının belirlenmesi ve buna göre maddi tazminata karar verilmesinden ibarettir.Bu kapsamda tarafların temyiz itirazları kabul edilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.H) SONUÇ : Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesi"ne, karardan bir örneğin ise Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 18/03/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.