3. Hukuk Dairesi 2016/6110 E. , 2017/3216 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; .... Belediyesi adına kayıtlı iken müvekkilleri tarafından, ihale ile 1.000.000 TL bedelle satın alındığını, tescil aşamasında taşınmazla ilgili işlem yapmak üzere tapuya başvurduklarında taşınmazların tapu kaydında "... mukataalı" şerhinin bulunduğu için 100.000 TL taviz bedeli ödediklerini, davalı idare tarafından haksız olarak iktisap edilen taviz bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; istirdadı talep edilen taviz bedelinin İstanbul Belediyesi tarafından yatırıldığını yine idarece 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 18. maddesine istinaden alınan bir bedel olduğunu, anılan maddeye göre tapu kayıtlarında icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar, işlem tarihindeki emlak vergisi değerinin yüzde onu oranında taviz bedeli alınarak serbest tasarrufa terkedilir hükmünü getirdiğini, Sultan Beyazıt Vakfı"nın sahih bir vakıf olduğu, bu nedenle taviz bedelinin tahsilinin yerinde olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece 03.12.2013 tarih ve 2012/374 E. 2013/591 K. sayılı karar ile davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 08.09.2014 tarih ve 2014/4929 E. 2014/11216 K. sayılı ilamı ile "... Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi ve hukuki durumları ayrı ayrı olacağından bu taşınmazların kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığı vs. hususların keşfen ve uzman bilirkişiler marifetiyle saptanmalıdır. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığının taviz bedeli ödenip ödenmeyeceğinin
hiçbir kuşkuya yer bırakmadan saptanması bu tür davalarda önem kazanmaktadır. Vakfiye örneği ve ilk tesisten itibaren durumu gösterir tapu kaydı celbedilerek yukarıda anlatılan ilkeleri kapsar biçimde bilirkişi görüşüne başvurulduktan sonra sonucuna uygun bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizin anılan bozma ilamı sonrasında, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece; ""... dava konusu taşınmazın menşeinin miri arazı nev"inden olduğu, bu nedenle taşınmaz üzerindeki vakıf kaydının gayr-i sahih vakıflardan olduğu, taşınmaz üzerindeki vakıf kaydının 5737 sayılı Vakıflar Kanunu"nun 18.maddesi uyarınca taviz bedeline tabi olmaksızın terkin edilmesi gerektiği ve ödenmiş olan taviz bedelinin TBK nun 77 vd.hükümlerine göre iadesi talebinin haklı olduğu"" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay"ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme, uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi; hükmün bozma kararı kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bozmaya uyulmakla, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğar.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.(Aynı yönde ...nun 26.2.1986 gün ve 1986/1-50 E.-174 K.; 11.5.1994 gün ve 1994/8-252 E.-314 K.; 1.12.1999 gün ve 1999/18-1041 E.-1006 K.; 11.5.2005 gün ve 2005/2-315 E.-333 K.; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E.-573 K. sayılı ilamları).
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakacak olursak, yerel mahkeme bozma kararına uymakla birlikte bozma gereğini yerine getirmemiştir. Zira; Dairemizin bozma ilamında dava konusu taşınmazın vakfiye örneği ve ilk tesisten itibaren durumu gösterir tapu kaydı celbedilerek, kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığı hususların keşfen ve uzman bilirkişiler marifetiyle saptanılması gerektiği belirtildiği halde, mahkemece keşif yapılmadan dosya üzerinden medeni hukuk anabilim dalı öğretim üyesi olan bilirkişi tarafından hazırlanan rapor doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yukarıda izah olunan nedenler ile, mahkemece işlem yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.