3. Hukuk Dairesi 2015/17784 E. , 2017/3306 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve ... İletişim A.Ş vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
up gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, ... Orman İşletme Müdürlüğü sınırlarında kalan ...Köyü ... Tepesi Mevkiinde, 18.07.2007 tarihinde orman yangını çıktığını, idare tarafından olay mahallinde yapılan araştırma neticesinde, yangının davalı kuruma ait enerji nakil hattındaki tellerden çevreye kıvılcım sıçraması sonucu meydana geldiğinin tespit edildiğini, davalı ..."in diğer davalı Teiaş"ta enerji nakil hattı sorumlusu olarak çalıştığını ve her iki davalının da idare zararından sorumlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 918.820,88 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, vekili, cevap dilekçesinde; söz konusu yangının davalı kuruma ait elektrik hatlarından kaynaklandığına dair somut bir verinin bulunmadığını, tüm trafo merkezlerinde olduğu gibi dava konusu enerji nakil hattı üzerine koruma röleleri bulunduğunu, en küçük bir arızada, 0.5 sn. gibi çok kısa bir sürede kesici adı verilen iletim elemanlarının devreye giererk elektriği keseceği ve hattın enerjisiz hale geleceğini, böyle bir arıza durumunun ise kayıtların tutulduğu merkez tarafından tespit edilerek kayıt altına alınacağını, ilgili arıza kayıt defterinin incelenmesi ile olay tarihinde olay yerinde herhangi bir arızanın gerçekleşmediği ve herhangi bir ihbar gelmediğinin görüleceğini belirterek, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece; TBK"nın 49 ve 50. maddeleri gereğince haksız fiil hükümlerine göre yapılan değerlendirmeye göre, zarar görenin, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altında olduğu gibi, zarar verenin eylemi ile meydana gelen zarar arasındaki nedensellik bağını da kanıtlaması gerektiğini, dava konusu olayda, davalıların bu yangının meydana gelmesinde ihmal ve kusurunun olmadığının üç kişilik bilirkişi heyeti raporu ile de
./..
-2-
saptanmış olması nedeni ile davacının ortaya çıkan zararla davalıların eylemi arasındaki illiyet bağını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı Teiaş tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; elektrik enerjisi dağıtım hattından kaynaklandığı iddia olunan yangın nedeniyle, davacının uğradığı maddi zararın tazminine ilişkin bulunmaktadır.
6098 sayılı yeni Türk Borçlar Yasası’nın 69’uncu ve önceki 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 58’inci maddelerinde “bir binanın veya diğer yapı eserlerinin malikleri, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden” sorumlu ve bir kusurları söz konusu olmaksızın “doğan zararı gidermekle yükümlü” tutulmuşlardır. Bu sorumluluğa öğretide “kusursuz sorumluluk” veya daha geniş tanımıyla “kusura dayanmayan nesnel sebep sorumluluğu” denilmektedir. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik, ancak illiyet bağını kesen sebeplerin (mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi ) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir.
Sorumlu kişi veya işletmenin, kusurlu olup olmaması, özen ödevini yerine getirip getirmemesi, işletme veya nesnede (şeyde) bir bozukluk veya noksanın bulunup bulunmaması, meydana gelen zararın tazmin borcu yönünden bir etkiye sahip değildir. Zira bunların sebep oldukları zararlarda, kusurun bulunup bulunmadığı ya da rolünün olup olmadığının çoğu zaman bilinemediği veya ispat edilemediği gibi, sorumlu kişi veya işletme, her türlü özeni gösterse, gözetim ve denetim ödevini yerine getirse, gerekli bütün tedbirleri alsa bile, gene çoğu zararın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Bu sebeple sorumluluğunun bağlandığı olgu ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduğu zaman, sorumluluk da gerçekleşmiş olacağından, bu işletme veya nesnelerin sahip veya işletenleri, bunların sebep oldukları zararı gidermek zorundadır.
Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıran, bir başka deyişle, zarar ile yapımdaki bozukluk ve özen eksikliği arasında uygun “nedensellik bağı”nı kesen nedenler ise mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru ve üçüncü kişinin kusuru olarak belirlenmiştir.
Buna göre,elektrik İletim direkleri de maddede belirtilen imal olunan şey kapsamında olduğundan, elektrik İletim direklerinin sahibi bu tesisin korunmasından, bu bağlamda bakım eksikliğinden doğan zarardan kusursuz olarak sorumludur.
04.06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. Diğer bir deyişle; bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir (HUMK.nun madde 76, HMK madde 33). Anılan yasal düzenlemeye göre davayı aydınlatma görevinin mahkeme hakimine ait olmasına göre uyuşmazlığın çözümüne ilişkin hukuki nitelendirme yapılmalıdır.
Somut olayda; davacı, olay tarihi olan 18.07.2007 tarihinde davalı kuruma ait elektrik tellerinden çıkan kıvılcım nedeniyle meydana gelen yangın neticesinde orman alanının yandığını iddia etmekte olup, buna göre somut olayda dava konusu uyuşmazlığın 6098 sayılı TBK"nın 69. maddesinde (818 sayılı BK"nın 58. maddesi) kusursuz sorumluluk başlığı altında düzenlenen yapı malikinin sorumluluğu ilkeleri gereğince çözümlenmesi gerekirken, haksız fiil hükümleri gereğince yapılan değerlendirme sonucunda hüküm kurulmuş olması doru görülmemiştir. ../...
-3-
Bunun yanında, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi hükmünde, "Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez." denilmektedir. Aynı düzenleme yeni Türk Borçlar Kanununun 74.maddesi hükmünde de “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” şeklinde öncekine kanuna paralel şekilde düzenlenmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Öğreti ve uygulamada hukuk hakiminin, maddi olaylara ve özellikle fiilin hukuka aykırılığına ilişkin olarak ceza hakimi tarafından yapılan tespitlerle bağlıdır. Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak, delilleriyle tespit edilip edilmediğidir. Ceza mahkemesinin, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararı, yani, fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptaması, hukuk hakimini bağlamaz. Hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusura ilişkin değerlendirmesiyle ve buna etkili tespit edilen olgularla bağlı kalmaksızın, taraflarca ileri sürülen delilleri toplayıp, tümünü birlikte değerlendirerek bir sonuca varmalıdır. Başka bir deyişle maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Ancak bu bağlayıcılık ve kesin delil niteliği ceza davasında yargılanan kişi yönünden söz konusudur. Ceza mahkemesinde sanık olarak yargılanan kişi dışında başkaları hakkında açılan hukuk davasında bu kurallar uygulanamaz.
Buna göre mahkemece; yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar doğrultusunda, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı hususu da gözetilmek suretiyle, gerekirse keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, konusunda uzman orman ve elektrik mühendislerinden oluşacak bilirkişi kurulundan, denetime elverişli rapor alınarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun"unun kusursuz sorumluluk başlığı altında düzenlenen yapı malikinin sorumluluğu ilkeleri gereğince davalıların durumu değerlendirilip hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirme de yanılgıya düşülerek, haksız fiil hükümleri gereğince yapılan değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanı reddine reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de, konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen bir şey olan davalarda vekalet ücreti, nispi tarifeye göre hesaplanır. Davanın tamamen veya kısmen kazanılması ya da reddedilmesi halinde ise, nispi vekalet ücreti kabul ya da reddedilen müddeabihin değeri üzerinden hesaplanır.
.../....
-4-
Somut olayda mahkemece davanın reddine karar verildiği ve davalı Teiaş da kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği halde, reddedilen dava değeri üzerinden davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, davalı lehine maktu vekalet ücreti takdir edilmiş olması da doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı Teiaş yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.