1. Hukuk Dairesi 2015/5877 E. , 2017/7451 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın davalı ... yönünden kabulüne, diğer davalılar yönünden reddine, birleştirilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalı ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava muvazaa hukuksal nedenine dayalı tespit isteğine ilişkindir.
Davacı; maliki olduğu 9 adet dairenin eşi ... tarafından sahte vekaletname ile yakın arkadaş ve akrabalarına satıldığını, vekaletnamenin sahteliğinin ispatlandığını ileri sürerek sahte vekaletname ile davalılar adına intikal eden taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalılardan ..., ... ve Musa Rahmiöz ile dahili davalılar ... ile ... taşınmazı tapu kaydına güvenerek satın aldıklarını ve iyiniyetli olduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlar, Birleştirilen davada, davacılar ..., ... ve ... ise davalı ...’ın sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili istemiyle açtığı davada kendilerinin mağdur edilmek istendiğini, davalı ... ile eşi ... arasında yapılan satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu ileri sürerek satış sözleşmesinin iptali ile taşınmazların davalının eşi ..."a ait olduğunun tespitini istemişlerdir.
Mahkemece, takip edilmeyen birleştirilen davanın açılmamış sayılmasına, yolsuz tescille devraldıkları taşınmazları dahili davalılara devreden ve malik olmayan davalılar ...haklarındaki davanın husumet nedeniyle reddine, ... hakkındaki davanın taşınmazları yolsuz tescil sonucu edindikleri gerekçesiyle kabulüne, dahili davalılar hakkında açılan davanın ise iyiniyetli oldukları gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, davacının maliki olduğu 1475 (yeni 1495) ada 21 parsel üzerindeki 1, 2 ve 4 no’lu bağımsız bölümlerin, Köln Başkonsolosluğu’nun 25.01.1999 tarih ve 4079532 sayılı sahte vekaletnamesine istinaden davacının eşi ... tarafından 04.06.1999 tarihinde davalı ......’e satış yoluyla temlik edildiği, yine anılan sahte vekaletnameye istinaden ... tarafından 20.05.1999 tarihinde 3 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin davalı ... ...’a, 6 ve 9 nolu bağımsız bölümlerin davalı ...’a, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin ise davalı ...’e satış yoluyla temlik edildiği,
Bilahare, 1 no’lu bağımsız bölümün, 21.06.2000 tarihinde davalı ...... tarafından dava dışı ...’e satış yoluyla devredildiği, onların da taşınmazı 25.05.2001 tarihinde dahili davalı ...’e satış suretiyle temlik ettikleri,
2 no’lu bağımsız bölümün, 03.08.2000 tarihinde davalı ...... tarafından dahili davalı ...’e satış suretiyle temlik edildiği,
3 no’lu bağımsız bölümün, 06.04.2001 tarihinde davalı ... ... tarafından dahili davalı ...’a satış suretiyle temlik edildiği,
4 no’lu bağımsız bölümün, 28.03.2001 tarihinde davalı ...... tarafından dahili davalılar ... ve ...’a satış suretiyle temlik edildiği,
5 no’lu bağımsız bölümün, 21.06.2000 tarihinde davalı ... ... tarafından dahili davalı ...’a satış yoluyla devredildiği, onun da taşınmazı 04.07.2005 tarihinde dahili davalılar ... ve ...’na satış suretiyle temlik ettiği,
6 no’lu bağımsız bölümün, 18.08.2000 tarihinde davalı ... tarafından dahili davalı ... ...’a satış suretiyle temlik edildiği,
9 no’lu bağımsız bölümün, 19.09.2002 tarihinde davalı ... tarafından dahili davalı ...’a satış suretiyle temlik edildiği,
04.06.1999 tarih ve 2865 yevmiye no’lu ve 20.05.1999 tarih ve 2468 yevmiye no’lu akitlerde kullanılan Köln Başkonsolosluğu’nun 25.01.1999 tarih ve 4079532 sayılı vekaletnamesinin sahte olduğu hususunun, ... 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/366 Esas, 2005/351 Karar sayılı kararı ile saptandığı, anılan kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, Köln Başkonsolosluğu’nun 25.01.1999 tarih ve 4079532 sayılı vekaletnamesinin sahte olduğunun ceza soruşturması ile saptandığı ve ilk el konumundaki davalı ...’in TMK.’nun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı gözetilerek davalı ... hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalı ...’in temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacının temyiz itirazlarına gelince; ikinci el konumundaki dahili davalılar ..., ..., ..., ..., ..., ... ...’ın TMK"nun 2. maddesi anlamında iyiniyetli olduklarının anlaşılması halinde TMK"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacakları, edinimlerinin korunacağı kuşkusuzdur.
Ne var ki; mahkemece bu yönde yeterli ve hükme elverişli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca, davacının 30.04.2012 tarihindeki dilekçesinde tanık deliline dayandığı gözetilerek tanık listesi vermesine imkan verilmesi, dava konusu taşınmazların akit tarihi itibariyle gerçek değerleri belirlenerek her bir davalının akit tarihi itibariyle bu bedeli mi yoksa bunun dışında bir bedel mi ödediklerinin belirlenmesi, ikinci el konumundaki tüm dahili davalıların iyiniyetli olup olmadıkların araştırılması, "iyiniyet" kuralının kamu düzeniyle ilgili olması bakımından gerek re"sen gerekse tarafların dayandığı tüm delillerin toplanması ve yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilip yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.