3. Hukuk Dairesi 2015/17996 E. , 2017/3925 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki adi ortaklığın tasfiyesi/alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, tarafların 2006 yılında adi ortaklık şeklinde bir emlak ve inşaat bürosu açtıklarını, sözlü olarak yaptıkları sözleşme gereğince, tarafların kazandıkları paralardan tarafların yapmış oldukları katkı payı düşüldükten sonra kalan karı eşit olarak paylaşmayı kararlaştırdıklarını, tarafların 2012 yılı başlarında, ....ı 3. Kişilerle kat karşılığı inşaat yapma konusunda anlaştıklarını, davacının Amasya"da bulunması nedeniyle resmi şekilde düzenlenen sözleşmenin davalı tarafından imzalandığını, sözleşme gereğince ortaklara 6 daire düşmesine rağmen davalının sözleşmeyi tek başına imzalamış olmasından yararlanarak 6 dairenin tapusunu kendi üzerine yaptığını ve davacıya kar payı vermekten de kaçındığını, ilerleyen dönemde ise tarafların .....z ve paydaşlarıyla bir düzenleme şeklinde gayrımenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptıklarını, buna göre yapılacak inşaatın %40"ının arsa sahiplerine %60"nın ise taraflara ait olacağının kararlaştırıldığını, taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlık nedeniyle inşaatın durdurulduğunu, müvekkilinin davalıya karşı ..... 3 Asliye Hukuk Mahkemesinde adi ortaklık sözleşmesinin feshi ile katılım ve kâr payının tahsiline ilişkin bir dava açtığını, ancak tarafların uzlaşması sonucunda 01/03/2013 tarihli protokolü imzaladıklarını ve buna dayanarak davasından vazgeçtiğini, aynı protokolde müvekkilinin ödeyeceği 180.000TL karşılığında .....z ve paydaşlarıyla yapılan sözleşmenin feshedilmesini ve aynı sözleşmenin müvekkili ile yapılmasını kararlaştırdıklarını, davalının .....z ve paydaşlarıyla yapılan sözleşmeyi feshetmekten kaçındığını, bu nedenle de müvekkilinin yeni sözleşmeyi imzalayamadığını, müvekkilinin söz konusu protokol şartlarının yerine getirileceği inancıyla inşaatın yapımına devam ettiğini ve inşaatı 3. Kat seviyesine getirdiğini, ancak davalının, inşaat ruhsatının kendi adına verilmiş olmasından yararlanarak denetim firmasına başvurarak inşaatı durdurduğunu belirtmesi üzerine, inşaatın belediye tarafından durdurulduğunu ileri sürerek, adi ortaklık sözleşmesinin feshini, tamamlanan inşaattan dolayı hak kazandığı katkı payı ve kâr payı ile protokol sonrası yapılan inşaattan dolayı hak kazandığı katkı payı ve kâr payı ile inşaat malzemeleri masrafları ve işçilik bedelinin fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 10.000TL "lik alacağın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının ..... 3 Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davadan feragat ettiğini, 01/03/2013 tarihinde imzalanan protokolde adi ortaklığın feshedildiğini, protokolün ilk iki maddesinin gereklerinin yerine getirildiğini, 3. Maddenin yerine getirilip getirilmediğinin ise davacı tarafından ispat edilmesi gerektiğini, müvekkilinin davacının kötü niyetli olduğunu anladığı anda karşı taraf sözleşmeyi feshetmesin diye yüklenici olarak üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye devam ettiğini, protokol gereği şantiye şefi Karin Akbaş"ın şantiye şefliği görevini bıraktığını, inşaatın da bundan ötürü durduğunu, protokolde davacının 180.000TL"lik ödemenin teminatını oluşturması için iki daire hakkında taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin kurulacağının öngörüldüğünü, ancak bunun yerine getirilmediğini , protokol ile adi ortaklık sona erdirildiği için davacının maddi taleplerinin arsa sahiplerine karşı ileri sürmesi gerektiğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş,hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile tazminat istemine ilişkindir.
Davacı ile davalı arasında sözlü anlaşma ile adi ortaklığın kurulduğu, sonrasında ise tarafların 01.03.2013 tarihli protokol ile ortaklığın tasfiye koşullarını kararlaştırdıkları tartışmasızdır.
O halde mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekmektedir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 1. maddesine göre; Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanunu"nun 644. maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Mahkemece yapılacak iş; yukarıda açıklanan yasa hükmüne göre, 01.03.2013 tarihli tasfiye sözleşmesine tarafların uymaması ve tasfiye sözleşmesinde hangi edimin daha önce yerine getirileceğinin belirsiz olması nedeniyle bu sözleşmenin geçersiz olduğu kabul edilerek , öncelikle ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise, tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Bütün bu açıklamalar ışığında; uyuşmazlığın, tasfiye sözleşmesindeki hükümler de gözetilmek suretiyle, yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken, mahkemece, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-) Bozma nedenlerine göre, davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
./..
-4-
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.