3. Hukuk Dairesi 2015/19793 E. , 2017/5360 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ile aralarında düzenledikleri 09.02.1995 tarihli harici taşınmaz satış sözleşmesi ile, davalının, kendisine veraset yoluyla intikal eden ...mevkiinde bulunan taşınmazdan 800 m2 miktarındaki kısmı bu günkü parayla 8.000 TL"ye sattığını; davalının kendisine sattığı yerde inşaat yapmak üzere ardiye yaptığını, daha sonra kendisi söz konusu taşınmaza ev yapmak için harekete geçtiğinde ise kendisine satılan yerin dava dışı İbrahim Yılmaz isimli şahsa satılarak bu kişi adına tapuya tescil edildiğini öğrendiğini; 09.02.1995 tarihli sözleşme uyarınca parasını peşin alan davalının herhangi bir nedenden dolayı tapu kaydını kendisine devredemediği takdirde peşin olarak aldığı 8.000 TL"yi ve 800 m2 miktarlı taşınmazın rayiç bedeli olan 42.000 TL"yi kendisine ödemeyi taahhüt ettiğini ileri sürerek; toplam 50.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı,cevap dilekçesi sunmamış;duruşmadaki beyanında ise; davacıya söz konusu taşınmazı sattığını,800 m2 yeri sattığının doğru olduğunu,bedelini 80.000.000 TL değil 1.000 Mark bedelle peşin olarak aldığını,fakat gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde de belirttiği gibi babası ....ve manevi babası ....."dan intikal edecek olan taşınmaza ilişkin satış vaadinde bulunduğunu, kadastro tespiti sonucunda her nasılsa taşınmazda 132 m2 yeri çıktığını, halbuki kendisine babasından kalan yerin 2.600 m2 olması gerektiğini, buna ilişkin tapunun iptali için dava açmadığını, davacı ile aralarındaki gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine göre davacıya yerini vermek istediğini, kadastro sırasında memurların dava dışı ...abasından 400 m2 yer satın almasına rağmen hissesinin 24/96 olarak hesap edildiğini, buna tekabül eden 1972,91 m2 yerin kaydedildiğini, aynı şekilde...a da bu şekilde işlem yapıldığını, 400 m2"lik yerin 1/8 hisseye tekabül etmediğini, yanlış tespit yapıldığını belirtmiştir.
Mahkemece; taraflar arasında adi yazılı şekilde düzenlenen 09.02.1995 tarihli gayrimenkul kat"i satış vaadi sözleşmesinin geçerli olmadığı, davalının bu şekilde satış vaadi sözleşmesi gereğince davacı lehine tapuda tescil işlemi yapmasına zorlanamayacağı; kaldı ki, davalının hissesinin ölmeden önce davalının beyanı ile sabit olduğu ölçüde babası tarafından İbrahim Yılmaz ve Satılmış Kiraz"a satıldığı; davalı, her ne kadar, davacı ile aralarında anlaşmazlık bulunmadığını beyan etmiş ise de...ve tescil davası
açmadığını belirttiği, davacının ise adi yazılı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde ve dava dilekçesinde belirttiği alacağı değil tapuda tescil istediğini beyan ettiği, davalıya İbrahim Yılmaz ile Satılmış Kiraz aleyhine tapu iptal ve tescil davası açmak için süre verilmesinin, geçersiz gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi gereğince yargılamaya bir şey katmayacağı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava; harici taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle davalıya ödenen bedelin iadesi istemine ilişkindir.
Medeni yargılama hukukunda egemen olan taraflarca getirme ilkesine göre davanın sebebini oluşturan vakıaların getirilmesi taraflara yüklenmiş bir ödevdir. Buna karşılık bu vakıaları mümkün olan bütün hukuki görüş açılarından inceleme ve hukuku uygulama görevi ise hâkime yüklenmiştir. Hâkim tarafların hukuki sebepleri hiç belirtmemiş ya da yanlış belirtmiş olması ile bağlı tutulmamıştır. Bu sayede, tarafların hukuku bilgisizliklerinden zarar görmeleri engellenmiştir.
Nitekim 6100 sayılı HMK"nun 33. maddesi ve 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı YİBK"na göre olayları izah taraflara, kanunları resen uygulamak ve dolayısıyla hukuki nitelendirmede bulunmak hakime ait bir görevdir. Hakimin hukuki nitelendirmede bulunma görevine ilişkin muhtelif kararlar mevcuttur. (YHGK 11.4.2007, E. 2007/12-179, K. 2007/198), (YHGK 19.1.1974; YHGK 1.5.1991)
Somut olayda;davacı ve davalı arasında 09.02.1995 tarihinde yapılan harici taşınmaz satış sözleşmesi ile davaya konu edilen taşınmazın 80.000.000 TL bedelle davacıya satıldığı,dosya kapsamında yer alan harici satış sözleşmesi de incelendiğinde görüleceği üzere bedelinin davalıya nakden ödendiği sabittir.
Mahkemece, her ne kadar, davacının adi yazılı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde ve dava dilekçesinde belirttiği alacağı değil tapuda tescil istediğini beyan ettiği, davalıya İbrahim Yılmaz ile Satılmış Kiraz aleyhine tapu iptal ve tescil davası açmak için süre verilmesinin geçersiz gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi gereğince yargılamaya bir şey katmayacağı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş ise de; yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar da dikkatle incelendiğinde görüleceği üzere,eldeki davanın hukuki nitelendirmesinin mahkeme hakimine ait olduğu ve dosya kapsamı,dava dilekçesi ve davacının temyiz dilekçe içeriği incelendiğinde de görüleceği üzere davacının harici taşınmaz satışı nedeniyle davalıya ödediği bedelin iadesini istediği kuşkusuzdur.
2-Taşınmazların satışına ilişkin resmi şekilde sözleşme yapılmadıkça TMK. 706.ve TBK"nun 237., Tapu Kanununun 26.ve Noterlik Kanunu"nun 60.maddeleri gereğince harici satış sözleşmesi hukuken geçersizdir. Geçersiz sözleşmelerde herkes aldığını iade etmekle yükümlüdür.
İade edilirken, ödenen paranın ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerekmektedir. Bu şekilde, denkleştirici adalet ilkesi gereğince, tam bir eski hale getirme yükümlülüğü yerine getirilmiş olmaktadır. Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ödenen paranın denkleştirici adalet ilkesi gereğince iade edilmesi suretiyle haksız değer kaymalarının önlenmesi amaç edilmiştir.
Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için, öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Bilindiği gibi, ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar
paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Bugüne kadar uygulanan kurallara göre; geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, derkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki Zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.
Ancak, burada denkleştirme yapılırken, bir hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihte iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira, geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan talep edememelidir.
Hal böyle olunca, mahkemece;yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınmak suretiyle, eldeki davanın hukuki nitelendirmesinin 6100 sayılı HMK"nun 33. maddesi uyarınca hakime ait olduğu, eldeki davanın harici taşınmaz satışı nedeniyle ödenen bedelin sebepsiz zenginleşme kurallarına göre iadesi istemini içerdiği,bu bağlamda taraflar arasında 09.02.1995 tarihinde yapılan harici taşınmaz satış sözleşmesi geçersiz olmakla; mahkemece, sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca denkleştirici adalet ilkelerine göre, alanında uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle davacı tarafından davalıya ödenen taşınmaz satış bedelinin tespiti ile bu bedelin ifanın imkansız hale geldiği tarih olan davaya konu taşınmazın dava dışı İbrahim Yılmaz adına tapuda hükmen tescil edildiği 24.10.2000 tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs) ortalamaları alınmak suretiyle belirlenmesi ve bu yöntemle belirlenecek miktara hükmedilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.