3. Hukuk Dairesi 2015/20047 E. , 2017/6091 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, 23/05/2011 tarihinde noter aracılığı ile 06 TKF 35 plaka sayılı aracı davalıdan satın aldığını, bedeli olan 9.250,00 TL’yi peşin olarak ödediğini, aracın muayene ve resmi işlemlerini yaptırdığını, aracın kullanımındayken Kocaeli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/563 D.iş numaralı kararıyla aracın change belirlendiğinden Emniyet Müdürlüğü tarafından muhafaza altına alındığını, bu olay nedeniyle mağdur olduğunu, davalının sorumlu olduğunu, belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalması kaydıyla satış bedelinin ve aracın elinden alınması nedeniyle oluşan zararın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davaya konu olaydan kendisinin kusuru bulunmadığını, aracın satım bedelinin 5.850,00 TL olduğunu bu miktarın noter sözleşmesinde belirtildiğini, geçici muhafaza tedbiri uygulandığını, savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; dava konusu araç kaydına Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/11651 Hazırlık sayılı dosyasından çalıntı şerhi konulduğu, aracın henüz zaptedilmediği, ceza yargılamasının devam ettiği, zabtedilmeyen araç için zapta karşı tekeffül davasının açılamayacağı, zapt gerçekleştiğinde davacının bu davayı açabileceği, bu aşamada bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Satım sözleşmesinde satıcının zapta karşı sorumluluğunu düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 214. maddesine göre; “ Satış sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınırsa satıcı, bundan dolayı alıcıya karşı sorumlu olur.”
Madde metninden de açıkça anlaşılacağı gibi mevcut ayıp ister subjektif bir haktan, isterse objektif bir hukuk kuralından doğmuş olsun satıcı, devrini taahhüt edip gerçekleştirdiği hakkın kendi malvarlığında mevcut olduğu yönünü de zamindir.
Devredilen hak, herhangi bir nedenle devri taahhüt edilen hakka uygunluk göstermiyorsa satıcı bundan sorumludur. Bu sorumlulukta alıcının zapt nedeniyle uğradığı gerçek zarar kadardır.
İlgili yasanın devamındaki maddelerde de, bu yükümlülüğün koşulları ve zararın kapsamı konusunda açıklamalar getirilmiştir. Borçlar Kanununun 217 maddesinde (eski BK 192) "satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa, satış sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir" yazıldıktan sonra aynı maddenin (1) bendinde de "satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesini isteyebebilir" yazılıdır. Aynı yasa maddesinin devam eden bentlerinde de alıcının talep edebileceği diğer hakları sıralanmıştır.
Satım bozulduğuna göre, satıcının mal varlığında satım bedeli nedensiz kalır. Bu itibarla satış bedelinin alıcıya her halde geri verilmesi gerekecektir. Alıcının, satıcıdan isteyebileceği zarar ise, "menfi zarardır. (Örneğin, alıcının, satım sözleşmesinin kuruluşu ve ifası için yaptığı ve artık kendisi için tamamen boşa gitmiş sayılan giderler. Borçlar Kanunu Madde 192/4) Hemen belirtilmelidir ki; alıcının, satılanın tamamen zaptı halinde satıcıya karşı ileri sürebileceği bu istemlerin kabul edilebilmesi için, satıcının kusurlu olup olmaması, sonuca etkili değildir. Zira satıcının bu konudaki sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bununla beraber satıcı, menfi zarar dışında, hiç bir kusurun kendisine yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alıcının, satılanın zaptı yüzünden uğradığı diğer her türlü zararlarını da ödemekle yükümlüdür. (Borçlar Kanunu Madde 192/son fıkra).
Türk Borçlar Kanunun Ayıptan kaynaklanan sorumluluk başlıklı 219. maddesinde de; “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.”hükmü getirilmiştir.
Somut olayda, taraflar arasında noterde düzenlenen 23/11/2011 tarihli araç satış sözleşmesiyle aracın davacı tarafından davalıdan satın alındığı, ceza soruşturması kapsamında Kocaeli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/563 d.iş sayılı 21/06/2012 tarihli kararıyla araca change oto olup olmadığı konusunda incelenebilmesi amacıyla el konulmasına, change olduğu tespit edilen otonun gerçek hak sahibine teslim edilinceye kadar el koyma kararının devamına karar verildiği, aracın Emniyet Müdürlüğünce geçici olarak muhafaza altına alındığı, kriminal inceleme neticesinde aracının kimliğinin değiştirildiğinin(change) olduğunun belirlendiği, aracın tescil kaydına çalıntı şerhinin işlendiği, halen davacının kullanımında olduğu görülmektedir.
Dava konusu aracın halen davacının kullanımında olmasına rağmen, söz konusu araçla ilgili ceza yargılamasının devam ettiği, araç üzerindeki çalıntı şerhine yönelik tedbir kararı nedeniyle davacının araç üzerindeki tasarruf yetkisinin hukuki anlamda kısıtlandığı, davalının aracın kimliğinin değiştirilmesi(change) ve araç üzerindeki hak mahrumiyetine yönelik tedbir kararı nedeniyle kusursuz olarak hukuki sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmaktadır.
O halde; mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve yasa maddeleri uyarınca, dava konusu araç ile ilgili ceza yargılamasının da devam ettiği dikkate alınarak aracın
kimliğinin değiştirilmesi (change) ve hak mahrumiyetine yönelik tedbir kararı nedeniyle davacının dava açmakta hukuki yararı bulunduğu görülmekle; zapta ve ayıba karşı satıcının sorumluluğuna ilişkin hükümlerin ve taraf delillerinin birlikte değerlendirilmesi sonucu oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.