Esas No: 2015/2553
Karar No: 2016/1182
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/2553 Esas 2016/1182 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişi ve davalı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ..., 26.03.2010 tarihli dilekçesiyle,... ilçesi,... köyü, 694 ve 697 sayılı parselleri tapuya güvenerek satın aldığı ve iyi niyetle elinde bulundururken ... tarafından açılan tapu iptali ve tescili davasının kabulüne ilişkin ... 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.1992 gün ve 1992/857-1016 sayılı kararı ile toplam 91200 m2 yüzölçümündeki 697 sayılı parselin 52.440 m2 yüzölçümündeki bölümünde davanın kabulüne; ... 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/1007- 2003/990 sayılı kararıyla da, 10.12.2002 tarihli bilirkişi raporunda 694 sayılı parselin (A) harfi ile gösterilen 23087 m2 (C) ile gösterilen 742 m2 ve 697 sayılı parselin (A) harfi ile gösterilen 4680 m2 bölümünün tapu kayıtlarının iptali ile ... adına tesciline karar verildiği, karşılığı ödenmeden mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000,00.- TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek kanunî faiziyle birlikte davalı ...den alınarak kendisine verilmesini istemiştir.
Mahkemenin, 06.05.2010 gün ve 2010/149-90 sayılı, davanın, idarenin eylem ve işleminden kaynaklandığı, bu nedenle idarî yargının görevli olduğu gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararının davacı tarafca temyizi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.10.2010 gün ve 2010/9183 - 10598 sayılı kararı ile “ Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince, tapu kaydının tutulmasından doğan tüm zararlardan, tapu kaydını yöntemine uygun tutmayan, özel mülkiyete konu olmayacak yere tapu düzenleyen ...nin kusursuz sorumlu olduğu, davaya adlî yargıda bakılacağı" gereğine değinilerek bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan araştırma sonunda bu kez davanın kabulüne, 9.328,38.- TL tazminatın 26.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek kanunî faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişi ve davalı ... tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 11.12.2012 gün ve 2012/9857 -14286 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "... köyünde, tespiti 1961 yılında yapılıp, 07.02.1967 ilâ 12.03.1967 tarihleri arasında ilân edilen 694 parsel sayılı 70.100 m2 yüzölçümündeki taşınmazın, zeytinli tarla niteliğiyle, 456 tahrir numaralı vergi kaydıyla ... adına tesbitine ... itiraz etmiş, hükmen 15.05.1973 tarihinde ... adına tapuya kayıt edilmiş, 09.11.1990 tarihinde mirasçıları ... ve arkadaşlarına intikal etmiş, 09.11.1990 tarihinde ..."ye satılmıştır.
... köyü, 697 parsel sayılı 91.200 m2 yüzölçümündeki zeytinli tarla nitelikli taşınmaz, Mart 1936 tarih 66 nolu tapu kaydı ve 463 yazım numaralı vergi kaydıyla ... kızı ... adına tesbit edilmiş, hükmen 07.05.1973 tarihinde ... adına tescil edilmiş, 26.01.1990 tarihinde mirasçıları ... ve arkadaşlarına intikal etmiş, 26.01.1990 tarihinde ... ve ..."a, 25.06.1990 tarihinde de ..."ye satılmış, beyanlar hanesine 1999 yılında 6831 sayılı Kanunun 2/B uygulamasına ilişkin şerh yazılmıştır.
Davacı ... tarafından, davalı ... mirasçıları ..., ... ve ... aleyhine 08.05.1973 tarihinde,... Köyü 697 sayılı parsele uygulanan tapu kaydının 3760 m2 yüzölçümünde olduğu halde, miktarından fazla olarak 91.200 m2 uygulandığı, kayıt fazlası için davalılar yararına zilyetlikle edinme koşullarının oluşmadığı iddiasıyla tapu kaydının iptali ve ... adına tescili istemiyle açılan davanın, yapılan araştırması sonunda, kayıt fazlası kısım üzerindeki menengiç ve diğer makilerin yaşları gözetildiğinde tapu tarihi olan 1936’dan sonra, tesbit tarihi olan 1975 yılına kadar zilyetlikle edinme süresinin dolmadığından söz edilerek davanın kabulüne ve fen bilirkişi ... tarafından düzenlenen 01.02.1984 tarihli haritada mavi ile taranan 52.440 m2 yüzölçümündeki kısma ait tapu kaydının iptaline ve bu bölümün tesbit dışı bırakılmasına, 697 parselin ise 38760 m2 yüzölçümüyle mezkur haritadaki gibi tesciline ilişkin ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.1973 gün ve 1976/29-361 sayılı kararı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 1984/13083 - 12925 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
Davacı ... tarafından, davalı ... aleyhine 18.01.1991 tarihli dilekçeyle, ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin kesinleşen 08.05.1973 gün ve 1976/29-361 sayılı kararının infazı için üç yıl sonra tapu sicile başvurulduğunda, taşınmazın el değiştirmiş olduğunu öğrendikleri, el değiştirmenin kötü niyetli olduğu, kötü niyetle taşınmazı ele geçiren ... adına oluşan tapu kaydının, kesinleşen mahkeme kararına göre iptali ile 52440 m2 bölümünün adlarına tapuya tescili istemiyle dava açmış; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile çekişmeli 697 parselin davalı adına olan tapu kaydının iptaline, bu parselin ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin kesinleşen 08.05.1973 gün ve 1976/29-361 sayılı kararı gereğince tapuya tesciline ilişkin ... 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.1992 gün ve 857/1016 sayılı kararı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.11.1993 gün ve 1993/4256 - 13089 sayılı kararı ile onandıktan ve karar düzeltme istemi de 04.02.1994 gün ve 1994/910 - 1211 sayılı kararı ile reddedildikten sonra kesinleşmiştir.
Davacı ... tarafından, davalı ... mirasçıları ..., ..., ... ve ... aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davasının, davalılar adına kayıtlı 694 sayılı parselin 70.100 m2 yüzölçümünde olduğu, bu parselin 45.100 m2 bölümünde imar ve ihya bulunmadığı, bu bölümün tapu kaydının iptali istemiyle açılan davanın, bu yerin müzayede ile ..."e satıldığı ve vergi kaydı bulunduğu, adı geçenin 1926 yılından beri zilyet olduğuna ilişkin komisyon kararı bulunduğu, 656 ve 656/1 nolu vergi kayıtlarının miktarının 38.000 m2 olduğu, kalan 32.100 m2 bölümün ise vergi kayıt miktar fazlası olduğu gerekçesiyle bu bölümün tapu kaydının iptaline ve ... adına tapuya tesciline ilişkin, ... 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.12.1984 gün ve 1976/352 - 855 sayılı kararı, 15.05.1985 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı ... tarafından, davalı ... aleyhine 28.11.2001 tarihinde açılan davada, tapuda davalı adına kayıtlı 694 ve 697 sayılı parsellerin kısmen orman sınırları içinde kaldığı, tesbitinin iptali ve orman niteliğiyle ... adına tescili istemiyle açılan davanın, mahkemece yapılan araştırmaya göre, orman sınırları içinde kaldığı belirlenen 10.12.2002 tarihli bilirkişi raporunda 694 sayılı parselin (A) ile gösterilen 23.087 m2 ve ( C ) ile gösterilen 742,00 m2 bölümü ile 697 sayılı parselin (A) ile gösterilen 4.680 m2 bölümünün tapu kaydının iptaline ve orman niteliğiyle ... adına tapuya tesciline ilişkin ... 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.10.2003 gün ve 2001/1007 - 990 sayılı kararının, temyiz edilmeden 05.12.2003 tarihinde kesinleştiği üzerine şerh olarak yazılmıştır.
Mahkemenin 11.03.2005 gün ve 2001/1007 - 990 sayılı tavzih kararı ile, 694 parselin 10.12.2002 tarihli bilirkişi krokisine ek 07.03.2005 tarihli bilirkişi raporuna ek krokide (A) ile gösterilen 26635,15 m2 yüzölçümündeki bölümünün tapu kaydının iptali ile orman olarak tapuya teciline, (C) harfi ile gösterilen 477,97 m2 bölümünün orman olarak ... adına tesciline, yine 697 parselin (A) harfi ile gösterilen 3.353,33 m2 bölümünün tapu kaydının iptaline ve orman olarak tapuya tesciline dair verilen karar, temyiz edilmeden 28.04.2005 tarihinde kesinleşmiştir.
1) Çekişmeli 697 sayılı parselin fen bilirkişi ... tarafından düzenlenen 01.02.1984 tarihli haritada mavi ile taranan 52440 m2 yüzölçümündeki bölümüne ait tapu kaydının iptaline ve tesbit dışı bırakılmasına, 697 parselin ise 38760 m2 yüzölçümüyle mezkur haritadaki gibi tesciline ilişkin ... 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.1992 gün ve 857/1016 sayılı kararının, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.11.1993 gün ve 1993/4256 - 13089 sayılı kararı ile onanıp, karar düzeltme istemi de reddedildikten sonra kesinleştiği, 04/02/1994 tarihinden tazminat davasının açıldığı 22.03.2010 tarihine kadar, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125 ve 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gözetilerek, 697 sayılı parselden müfrez 52440 m2 yüzölçümündeki taşınmaza ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
2) Davalı ...nin, çekişmeli 697 sayılı parselin ... 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.10.2003 gün ve 2001/1007 - 990 sayılı kararı ve bu kararın tavzihine ilişkin aynı mahkemenin 11.03.2005 gün ve 2001/1007 - 990 sayılı kararı ile orman olarak tesciline karar verilen 694 parselin 10.12.2002 tarihli bilirkişi krokisine ek 07.03.2005 tarihli bilirkişi raporuna ek krokide görüldüğü gibi (A) ile gösterilen 26635,15 m2 yüzölçümündeki bölümün tapu kaydının iptali ile orman olarak tapuya tesciline, ( C ) ile gösterilen 477,97 m2 bölümün orman olarak ... adına tesciline, yine 697 parselin (A) ile gösterilen 3.353,33 m2 bölümüne ilişkin temyiz itirazları ile davacı gerçek kişinin temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece, davacının zararının tapu sicilinin tutulmasından kaynaklandığı ve Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince bu zarardan ...nin sorumlu olduğu gerekçesiyle, davacının zararının tapusu iptal edilen taşınmaz için ödediği bedelin dava tarihindeki karşılığı olan 9.328,38 TL"nin ...den alınmasına karar verilmiştir.
Anayasanın mülkiyet hakkı kenar başlıklı 35. maddesi uyarınca " Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokolün "Mülkiyetin Korunması" başlıklı 1. maddesi de "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve kanunda öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. " hükmünü içermektedir. Ancak, Anayasanın "Ormanların korunması ve geliştirilmesi" kenar başlıklı 169. maddesi gereğince, "...Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz."
Anayasanın 90. maddesinin 22 Mayıs 2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7/5/2004 tarihli ve 5170 sayılı Kanunla değişik beşinci fıkrası uyarınca "Usûlüne göre yürürlüğe konulmuş milletler arası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası antlaşma hükümleri esas alınır."
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), ... VE DİĞERLERİ - TÜRKİYE davası (Başvuru No: 1411/03, Strazburg, 08.07.2008) kararında, başvuranların tapuları iptal edilinceye ve ... adına tescil edilinceye kadar, taşınmazların hukuken maliki olduklarını ve mülkiyet haklarının tartışmasız delilini teşkil eden sicile güven ilkesinden yararlandıklarını, mülkiyet hakkından, kamu yararı bulunması nedeniyle mahkeme kararıyla mahrum kaldıklarını, ancak, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığını kaydederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamadığı gerekçesiyle AİHS’ye Ek 1 No.’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Benzer konudaki 2 Haziran 2009 tarihli ve 343/04 başvuru nolu ...-TÜRKİYE kararında da yine aynı sonuca ulaşmıştır.
AİHM, adil tatmine ilişkin 27.07.2008 gün ve 2003/35785 sayılı ...-TÜRKİYE davasıyla ilgili kararını 13.10.2009 tarihinde açıklamış olup, söz konusu kararda; başvuranların, mülklerinden bir yargı kararıyla yoksun bırakıldıkları tesbitine yer verilmiştir. AİHM, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatmıştır. Bu çerçevede AİHM, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, (... ilgilisine) mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi, tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinde ... aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2011 gün ve 2011/13-37 E., 2011/198 K. sayılı kararında değinildiği gibi, kusur sorumluluğunda, bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür. Sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu getirmiştir. Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “olağan sebep sorumluluğu - tehlike sorumluluğu” gibi ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi, hakkaniyet sorumluluğu - nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk - tehlike sorumluğu şeklinde üçlü ayırım yapanlar da vardır. Bir diğer ayrım da "objektif sorumluluk" üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleridir. Bunlardan "tehlike sorumluluğu" terminolojide “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu” ya da “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer almaktadır. Bu tür sorumluluk halinde, diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak kurtuluş beyyinesi (kanıtı) getirme olanağı yoktur. Bu halde, nedensellik bağının kesilmesi halinde sorumluluktan söz edilemeyecektir. İşte, Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunda" kusursuz sorumluluk, ağırlaştırılmış sebep, ağırlaştırılmış objektif sorumluluk ve tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.
Görüldüğü üzere, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir. Tapu müdürü ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücûu halinde, iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır.
Bu nedenle, Devletin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğuna dayanılarak açılan davalarda uygulanan zamanaşımı, munzam zarar ve hakkaniyet indirimi ya da makul indirim kurallarının uygulanma imkanı yoksa da, TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı öngörülmediğinden, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. maddesindeki) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması söz konusu olacaktır.
Diğer taraftan; 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesinde (743 sayılı TKM m.917) yer alan “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin malvarlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı).
Tazminat miktarının belirlenmesinde öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin belirlenmesi olup, araştırma yöntemi taşınmazın arsa ya da arazi olmasına göre farklılık arz edecektir.
Tapusu iptal edilen taşınmazın bulunduğu yerde imar planı yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise uygulamalı imar planı ya da nazım imar planı olup olmadığı, planın ölçeği(1/5000-1/1000 gibi), imar planında tahsis edildiği amaç (Örneğin: iskan, yeşil saha ve korunacak tarım arazisi), çevresinin meskun alan olup olmadığı, belediye, elektrik ya da su hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı yöntemince araştırılmalıdır.
Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karara göre; imar planı içinde yer almayan bir taşınmazın arsa olarak kabul edilebilmesi için belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalmakla birlikte, belediye hizmetlerinden ( belediyece iskan sahası olduğu için veya iskan sahası haline getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım ve çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma gibi) yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilerek, tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olup olmadığı tereddüde yer bırakmayacak biçimde saptanmalı, değerinin tesbitinde tarafların bildirecekleri ve mahkemece re"sen belirlenecek emsallere ilişkin satış bedelini gösteren tapu kayıt örnekleriyle akit tabloları, taşınmazların emlak vergi değerleri, kamulaştırma var ise kamulaştırma bedelleri, var ise kamulaştırma bedelinin artırılması ya da azaltılmasına ilişkin yargı kararları, 2863 sayılı Kanuna göre verilmiş sit kararları ve gayrimenkule ilişkin başkaca kanunî veya sözleşmeye dayalı kısıtlama mevcut ise buna ilişkin belge ve kararlar da dosyaya getirtildikten sonra, somut emsal ile karşılaştırma yapmak suretiyle, emsallerine göre üstün ya da eksik tarafları bilimsel ölçülere göre oranlanarak tapusu iptal edilen taşınmazın değeri belirlenmeli,
Tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olmadığı saptandığı takdirde, bu niteliği ve sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim şartları arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle ve bu verilere uygun biçimde değerlendirme yapılmak suretiyle değeri hesaplanmalı, oluşacak sonuca göre davada haklı çıkan ve kendini avukat ile temsil ettiren taraf yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre avukatlık ücreti takdir edilmelidir." ifadelerine yer verilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kabulü ile... ilçesi,... köyü, parsel 694 ve parsel 697"de kayıtlı taşınmazların arazi niteliğinde bulunması nedeniyle net gelir hesabına göre değerlendirilmesi yapılarak ve taleple bağlı kalınarak 10.000,00.-TL alacağın 26/03/2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yaptırılan bilirkişi incelemesine göre davanın kabulüne karar verilmişse de; bozma kararı gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.
Taşınmazlar tapu kaydında zeytinli tarla niteliğiyle kayıtlı olup, yüksek eğimli ve imar ihya edilmemiş kısımlar, kesinleşen tapu iptali tescil davaları sonucunda orman niteliği ile ... adına tapuya tescil edilmiştir. Davacı şu anda kendi üzerinde kalan kısmın düzlük, tarla olan kesim olduğunu, mülkiyetini kaybettiği ve tazminat davasına konu olan yerlerin ise, zeytinlik olduğunu iddia etmekte ise de, bilirkişiler tarafından bu konu açıklığa kavuşturulmadan, taşınmazın 1/2"sinin zeytinlik, 1/2"sinin tarla olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılmış, değerlendirmeye konu edilen tarım ürünlerinin dönüm başına en az ve en çok verim durumunu gösteren tablo da dosyaya getirtilmemiştir. Bu haliyle bilirkişi raporu denetlemeye elverişli değildir.
O halde, mahkemece öncelikle, taşınmazın davaya konu bölümünün tarla mı, zeytinlik mi olduğu belirlenerek, gerektiğinde bilirkişiler tarafından kroki üzerinde gösterilmesi sağlanmalı, daha sonra zeytinlikse zeytin ürününün; tarla ise diğer ürünlerin değerlendirme tarihi itibarıyla, dönüm başına en az ve en çok verim durumu gösteren tablo İlçe Tarım Müdürlüğünden getirtilmeli, bu konuda taraflara delillerini ibraz etmek üzere süre verildikten sonra, denetlemeye olanak veren, bilimsel verileri içeren rapor alınmalı ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir. Eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişi ve davalı ...nin tüm temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 08/02/2016 günü oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.