3. Hukuk Dairesi 2014/1078 E. , 2014/7373 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : YALOVA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/12/2012
NUMARASI : 2011/138-2012/384
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz olunan günde taraflar ve vekilleri gelmediler. Evrak üzerinde inceleme yapılarak işin incelenerek karara bağlanması için saat 14:00 bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili olan Mualla"nın Alzheimer hastası olduğunu ve kendisine vasi tayin edildiği, davalı kızı Belma"nın murise ait banka hesaplarında bulunan paraları çektirerek kendisinin kullandığını, gene davacı Mualla"ya ait altınların oğlundan alınarak kullanıldığını, davacıya ait 22.600 TL" nin davalı Belma"nın eşi diğer davalının emeklilik işinde kullanıldığını beyan ederek, şimdilik 50.000 TL"nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme ve değerlendirme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim, Medeni Kanununun "fiil ehliyetine sahip olan kimse kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir" biçimindeki 9.madde hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış; 10.maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır" hükmünü getirmiştir. "Ayırtım gücü eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, 13.maddesinde "yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir" denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca; ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15.maddesinde de ifade edildiği üzere ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmama nedeniyle kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere yapacağı işlemlere sonuç bağlanamaz.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımdan doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu, somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşade kağıtları film grafilerinin eksiksiz getirilmesi zorunludur. Bunun yanında her ne kadar HMK.nun 282.maddesinde (HUMK. 286.maddelerinde) belirtildiği gibi bilirkişilerin "rey ve mütealası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, akıl zayıflığı gibi psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanununun 409/2 maddesi akıl hastalığı ve akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, davacı Mualla"nın 31.12.2010 tarihinde vesayet altına alındığı, daha önceden de 19.3.2009 tarihinde yabancı mahkeme kararı ile vesayet altına alındığı, dosyada mevcut tek hekimden alınan 10.9.2008 tarihli raporda, fiil ehliyetine haiz olduğunun belirtildiği görülmüştür.
Davacının bankadan para çekme işlemini yaptığı tarih olan 2007 tarihi itibariyle, vasi tayinini gerektiren bir durumunun bulunmadığı görülmekle birlikte, bir yandan davacının uzun zamandır Alzheimer hastası olduğu iddiası, diğer taraftan da yabancı ülke yetkili makamı tarafından verilmiş bulunan 21.10 2009 tarihli raporda "2006 ya da 2007 yılından beri aslında, kesin olarak medeni hakları kullanma ehliyetinden yoksun olduğunun" belirtilmesi karşısında öncelikle Adli Tıp Kurumundan davacı Mualla"nın bankadan para çekme tarihi itibariyle fiil ehliyetine haiz olup olmadığı hususunda rapor alınarak, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
Bozma nedenine göre, davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.