Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/18978
Karar No: 2017/28
Karar Tarihi: 16.01.2017

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/18978 Esas 2017/28 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2016/18978 E.  ,  2017/28 K.

    "İçtihat Metni"

    ... ile ... Başkanlığı adına Av. ... arasındaki dava hakkında Ankara 33. İş Mahkemesinden verilen 17.03.2016 gün 2016/71-2016/77 sayılı hükmün, Dairemizin 23.06.2016 gün 9956/10460 sayılı ilamı ile BOZULMASINA karar verilmiştir. Bozma sonrası, Mahkemenin verdiği 03.11.2016 gün ve 2016/1235-2016/417 sayılı karar ile önceki kararında 6100 sayılı HMK’nın 373/(5). maddesi uyarınca direndiği anlaşılmış olmakla ve Direnme üzerine yapılacak işlemlerin neler olduğu 6100 sayılı HMK’nın 373’ncü maddesinin (5). fıkrasında; “İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır. (6) fıkrasında da; “(6) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.” şeklinde ifade edilmiş olmakla birlikte 5 Temmuz 2012 gün ve 28344 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 40. Maddesi ile 5521 sayılı Kanuna eklenen Geçici 2’nci Maddedeki;“ Bölge adliye mahkemelerinin, 5235 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, Yargıtayın bozma kararlarına karşı verilen direnme kararının temyizi halinde dava dosyası, önce kararı veren daireye gönderilir. Direnme kararları daireler tarafından öncelikle incelenir. Kararı veren daire, direnmeyi yerinde görürse kararı düzeltir; yerinde görmezse talebi on gün içinde Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna iletir.” şeklindeki düzenleme karşısında, direnme kararının süresi içinde temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından talep edilmesi üzerine Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
    Dava, davacının 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının tespiti istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, hükmün Dairemizce, “1479 sayılı Kanun’un 26"ncı maddesi sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceğini, aynı Kanunun 25"inci maddesi ise, yasal şartların gerçekleştiği tarihte sigortalılığın kendiliğinden başlayacağını hüküm altına almıştır. Öte yandan, kanunkoyucu, 26"ncı madde ile sigortalılara, 3 ay içinde Kurum"a başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmak yükümünü getirmiş, tescillerini yaptırmayanlar hakkında ise, Kurumca re"sen tescil işleminin yapılacağı emredici şekilde kurala bağlanmıştır.
    01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı kanunun 24"üncü maddesine göre, bir kimsenin zorunlu Bağ Kur sigortalısı olması için, meslek kuruluş kaydı ile birlikte, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması gerekli iken, anılan maddelerde 19.4.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Öte yandan, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun"un 6"ncı maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24"üncü maddesinde, zorunlu
    Bağ-Kur sigortalısı olmak için ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olma, gelir vergisinden muaf olanların da meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Yine 22.03.1985 tarihinde 3165 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile de kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olan, esnaf siciline veya meslek kuruluşuna kaydı olanların Bağ-Kur sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
    Uyuşmazlığın çözümü, sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde Bağ-Kur’a kayıt ve tescil yaptırmamış olanlar hakkında Bağ-Kur Kanununda öngörülen düzenlemelerin irdelenmesini zorunlu kılmaktadır.
    1479 sayılı Kanunda sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin belirli tarihlerden başlatılmasını zorunlu kılan düzenlemeler de yer almaktadır. Bunlardan ilki, “Tescilini yaptırmayanlar hakkında yapılacak işlemler” başlıklı Ek-Geçici 13. madde hükmünde, tescilleri yapılmamış ancak sigortalılık niteliğini taşıyanlar yönünden Kanunun tanıdığı hak ve mükellefiyetlerin 2654 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 20.4.1982 tarihinden başlatılacağı öngörülmüştür.
    619 sayılı KHK’nin Geçici 1"inci maddesi hükmünde ise; “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak, 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20.04.1982 tarihinden bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye ilişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” denilmekte olup, 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 günlü kararı uyarınca 619 sayılı KHK. tüm hükümleriyle iptal edilmiştir.
    4956 sayılı Kanunun 47"nci maddesiyle, Bağ-Kur Kanununa eklenen Geçici 18"inci madde; “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinden itibaren başlar. Ancak, bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıkları, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.04.1982-4.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak 49" uncu ve ek 15"inci maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını, tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” hükmünü amirdir.
    5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren Geçici 8. maddesinde “Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç diğer alt bentlerine göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüğü bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendine göre sigortalı sayılanların hak ve yükümlülüğü ise 7 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre başlar.” hükmünü amirdir.
    Somut olayda; 4956 sayılı Kanununla getirilen 1479 sayılı Yasanın Geçici 18"inci maddesi gereği, bu kanunun yürürlük tarihi olan 02.08.2003 tarihinden önce 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığa ilişkin Kuruma intikal eden giriş bildirgesi veya prim ödemesi yok ise 04.10.2000 tarihinden öncesi tescilinin mümkün olmadığı gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.” gerekçesi ile bozulduğu, Mahkemece, “…Dava, davacının 26/02/1991-31/12/1996 tarihleri arasında esnaflık yaptığı iddiası ile geriye dönük borçlanma yapabileceğinin tespiti istemine ilişkindir.
    Mahkememizce yapılan yargılama sonunda; "...Davacının kurumda bulunan şahsi sicil dosyası getirtilmiş, vergi dairesi kayıtları ve Esnaf Odası kayıtları incelenmiş, tanıklar dinlenmiş, davacının 12/05/1979 tarihinde 506 Sayılı Yasa kapsamında kuruma tescilinin yapıldığı 1479 Sayılı Yasa kapsamında tescilinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
    Davacının talebini incelemeden önce Bağ-Kur sigortalılığına ilişkin birçok kez değişikliğe uğrayan yasal düzenlemelere kısaca değinmek gerekir. 1479 sayılı Yasanın 24.maddesiyle diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan, hizmet akdine tabi olmaksızın kendi adına ve hesabına çalışanlardan, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile esnaf sanatkar sicil memurluğuna ya da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunanların Bağ-Kur zorunlu sigortalısı sayılmaları kabul edilmiştir. 19.4.1979 gün 2229 sayılı Yasa"nın 7.maddesiyle getirilen değişiklik ile Anonim Şirketlerin kurucu ortaklan ile Yönetim Kurulu üyesi olan ortaklarının da Bağ-Kur Yasası kapsamına alınmaları kabul edilmiş olup 14.4.1982 gün 2654 sayılı Yasanın 6/g maddesinde de aynı düzenleme vurgulanmıştır.
    Yasal düzenlemeye rağmen Bağ-Kur tescilini yaptırmamış olanlar için 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe giren 619 sayılı KHK"de düzenleme yapılmış ve kanunun geçici 1.maddesi ile "1479 sayılı Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde, bu KHK"nin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların, sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu KHK"nin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20/4/1982 tarihinden bu KHK"nin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye İlişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir, "şeklinde sigortalılığını yaptırmayanlara yeni bir olanak sağlanmıştır.
    Ancak 619 sayılı KHK, Anayasa Mahkemesinin 26.10.2000 gün 2000/61-34 sayılı kararıyla iptal edilmiş, KHK"nin iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden gerekli düzenlemenin yapılabilmesi amacıyla İptal Kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından başlayarak 9 ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür. Böylece 8 Kasım 2000 gün 24224 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İptal Kararı, 9 ay sonraki tarih olan 8.8.2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
    Yeniden düzenleme yapılabilmesi için tanınan süre içerisinde 26.6.2001 gün 4692 sayılı Yasa 3.7.2001 gün 24451 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiş ise de, 619 sayılı KHK"nin iptal edilen geçici 1.maddesi yerine bu Yasa ile herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.
    Bu konudaki düzenleme 2.8.2003 gün 25187 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4956 sayılı Yasanın Geçici 18.maddesiyle gerçekleştirilmiştir.
    Anılan hüküm "Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde, 4.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların, sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 4.10.2000 tarihinden itibaren başlar, ancak bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıkları bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20/4/1982-4/10/2000 tarihleri arasında vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak 49 ve ek 15.maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir, "şeklinde olmakla 619 sayılı KHK"deki düzenlemenin aynen benimsendiği anlaşılmaktadır.
    5510 sayılı yasanın Geçici 8. maddesinde ise “Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç diğer alt bentlerine göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüğü bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendine göre sigortalı sayılanların hak ve yükümlülüğü ise 7 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre başlar.
    Ancak, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) ve (3) numaralı alt bentlerine göre sigortalı sayılanlardan bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren sigortalılıkları başlatılanların, bu Kanunun yürürlük tarihi ile 04.10.2000 tarihi arasında geçen vergi mükellefiyet süreleri bulunmak kaydıyla, sigortalının bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talepte bulunması halinde, vergi mükellefiyet sürelerinin tamamı için 80 inci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendine göre talep tarihindeki prime esas kazancının % 32’si üzerinden borçlanma tutarı hesaplanır ve sigortalıya tebliğ edilir. Sigortalının kendisine tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içinde ödemesi halinde, bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Sigortalıya tebliğ edilen borç tutarının bu süre içerisinde tam olarak ödenmemesi halinde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve ödenen tutar bu Kanunun 89 uncu maddesine göre iade edilir.” Hükmü yer alıp, bu hüküm aynı yasanın 108/d bendi gereği 01.10.2008 de yürürlüğe girmiştir.
    Somut olayda; davacı başlangıçta 26/01/1991-30/04/1994 tarihleri arasındaki Bağ-Kur sigortalılığının tespitini talep etmiş ise de; yargılama aşamasında 1994 - 1996 yıllarının da tespitini talep etmiştir. Mahkememizce davacının 1991 - 1996 yılları arasındaki çalışmalarına ilişkin vergi kaydı ve Esnaf Oda kayıtları incelendiğinde;
    Vergi Dairesi kayıtlarına göre 26/02/1991 - 30/09/1994 tarihleri arasında ... Vergi Dairesinde kaydının olduğu, vergi borcunun bulunmadığı, 30/09/1994 tarihinde kaydını .............. Vergi Dairesine aldırdığını, .............. Vergi Dairesinde de 01/10/1994 - 31/12/1996 tarihleri arasında kayıtlı olduğu tespit edilmiştir. ...Esnaf ve Sanatkarlar Odası kayıtlarına göre davacının 18/08/1993 tarihinden itibaren oda kaydının bulunduğu anlaşılmıştır.
    Davacı yukarıda açılanan yasal düzenlemeler kapsamında Bağ-Kur sigortalısı tescili yaptırmamıştır. Diğer bir anlatımla faaliyete başladığı dönemde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Yasanın 24. maddesi kapsamında tescili yapılmadığı gibi daha
    sonra af niteliğindeki yasal değişiklik ve düzenlemelerden de yararlanmamıştır.
    Yargılama aşamasında dinlenen tanıklar davacının esnaf faaliyetini doğrulamış, tanıkların komşu işyeri tanığı olması nedeniyle vergi kayıtları incelenmiş, davacının çalıştığı dönemde komşu işyerinde çalıştıkları tespit edilmiştir. Gerek vergi kayıtları, oda kayıtları gerekse tanık anlatımları ile esnaf faaliyeti yürüten davacının 1479 Sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalısı sayılma koşulları taşırken kuruma başvurmaması nedeniyle bu hakkından yoksun bırakılıp bırakılmayacağı davanın özünü oluşturmaktadır.
    Emsal nitelikteki davalarda Yargıtay"ın verdiği kararlar incelendiğinde sosyal güvenlik hakkının korunmasına öncelik verildiği anlaşılmaktadır. Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 13/09/2012 tarihli ve 2011/9637-14741 sayılı kararı ve bu kararda atıf yapılan HGK"nun 04/02/2009 tarih ve 2009/10-52 sayılı kararında da kabul edildiği gibi; 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde yapılan değişiklikle "gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar sicilinde kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar"dan gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlarla vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılırlar.
    Diğer yandan, 1479 sayılı Yasanın 26.maddesi ile sigortalı olmak hak ve yükümünden vazgeçilemez ve kaçınılamaz. Sözleşmelere sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamaz. Bu Kanuna göre sigortalı sayılanlar, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren en geç 3 ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmak zorundadırlar..." şeklinde bir hükme yer verilirken aynı hükmün l/c bendinin ikinci fıkrasında, bu Kanuna göre sigortalı sayılanlardan sigortalılıklarının başladığı tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma kayıt ve tescillerini yaptırmayanlar hakkında Kurumca re"sen tescil işlemi yapılır" şeklindeki düzenleme ile de tescilin sigortalı tarafından sağlanmaması halinde Kurum"ca re"sen sağlanması öngörülmüştür.
    1479 sayılı Yasa Bağ-Kur sigortalılığının tescilinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle bir çok değişkiğe uğramasına rağmen yasanın ruhu nazara alındığında, "Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma" olgusu daima korumuştur. Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası devletin bu niteliğine göre düzenlemeler içermektedir. Sosyal güvenlik hakkı da bu kapsamda 60.madde de düzenlenmiştir. Madde hükmü "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
    Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar."şeklindedir.
    Yine 10/07/2003 tarihinde onaylanan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 9.maddesi "...Taraf Devletler, herkesin sosyal sigortalarda dahil olmak üzere sosyal güvenlik hakkını tanırlar." şeklinde olup iç hukuk düzenlemesi haline gelmiştir. Gerek Anayasa"daki düzenleme gerek uluslararası sözleşmeler ve gerekse 1479 Sayılı Yasada yapılan düzenlemelerle kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanları sigortalı yapma çabaları birlikte değerlendirildiğinde kendi nam ve hesabına çalışmalarını 1479 Sayılı Yasa kapsamında belgeleyenlerin sigortalı sayılması gerekir.
    1479 sayılı Yasada sigortalılık tescili için çalışanın başvurusunu zorunlu kılmamış, devlete tescil yükümlülüğü getirilmiştir. Devletin tescil yükümlülüğünü
    hangi gerekçe ile olursa olsun yerine getirmemesi ve bunu çıkardığı af kanunu niteliğindeki yasal düzenlemelerle telafi etmeye çalışması kişinin baştan beri varolan sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldırmaz. Diğer bir anlatımla yoğun çalışma temposunda karnını doyurma, hayatını devam ettirme telaşında olan bireylerden devletin yerine getirmediği yükümlülüğü yine onlara külfet yükleyerek giderme koşulu kabul edilemez. Anayasamız ve iç hukuk kuralları haline gelmiş uluslararası sözleşme hükümleri de aynı doğrultuda olup sosyal güvenlik hakkının sağlanması ve korunması gerekir.
    Yukarıdaki saptanan olgular karşısında davacının vergi kaydının olduğu dönemlerde "Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma" koşulunu gerçekleştirdiği sabittir. Vazgeçilmez bir hak olan sosyal güvenlik hakkının davacıya sağlanması gerekir. Davacının Bağ-Kur sigortalılığı olma koşullarını taşıdığı dönemde devlet zorunlu tescil yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Davacı devletin zorunluluğu tescil yükümlülüğünü yerine getirmiş olsa idi sosyal güvenlik hakkından mahrum olmayacağı gibi primlerinde aynı dönemlerdeki koşullarda ödeme olanağına sahip olacaktı. Davacının hakkını şimdi dava yolu ile talep etmesi karşısında davacının Bağ-Kur sigortalısı olma koşullarını taşıdığı dönemdeki koşullardan sigortalılığının tespiti gerekmiş..." şeklinde karar verilmiştir.
    Mahkeme kararının davalı kurum vekili tarafından temyizi üzerine dosya Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 23/06/2016 gün ve 2016/9956-10460 sayılı ilamı ile;
    "... Somut olayda; 4956 sayılı Kanununla getirilen 1479 sayılı Yasanın Geçici 18"inci maddesi gereği, bu kanunun yürürlük tarihi olan 02.08.2003 tarihinden önce 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığa ilişkin Kuruma intikal eden giriş bildirgesi veya prim ödemesi yok ise 04.10.2000 tarihinden öncesi tescilinin mümkün olmadığı gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup..."gerekçeleri ile bozulmuştur.
    Mahkememizce bozma ilamına Sosyal Güvenlik Hakkının vazgeçilemez ve devredilemez haklardan olması nedeniyle ve 17/03/2016 tarihli karardaki gerekçelerle direnilmesine karar verilmiştir.
    Özellikle Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa"nın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Sosyal Devlet olduğu vurgusu değerlendirilerek ve Yargıtay"ın bozma ilamındaki hususlarda bozma öncesi gerekçemizde tartışılarak karar verildiğinden, bozmaya konu karardaki gerekçelerle Yargıtay ilamına direnilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..” gerekçesi ile direnme kararı verildiği anlaşılmakla, bozma ilamı gerekçesindeki açıklamalar karşısında, Mahkemenin direnme kararı yerinde görülmediğinden talebin on gün içinde Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna iletilmesi gerekmiştir.
    SONUÇ : Yukarıda yazılı sebepten ötürü Yargıtay incelemesine konu olan karar, eski hükümde direnmeye ilişkin olup direnme Dairemizce yerinde görülmediğinden ve bu durumda kararın inceleme yeri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu olduğundan dava dosyasının Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna sunulmak üzere Yargıtay Birinci Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 16.01.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi