Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/16807
Karar No: 2016/1519

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/16807 Esas 2016/1519 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2015/16807 E.  ,  2016/1519 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

... ilçesi, ... köyü 822 parsel sayılı 11265 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, tapuda tarla niteliğiyle davalılar murisi adına kayıtlıdır.
Davacı ... , çekişmeli taşınmazın kısmen kesinleşen sınırları içinde sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla, taşınmazın tahdidi içinde kalan kısımlarının tapusunun iptali ile niteliğiyle adına tapuya tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp 28/11/2011 tarihinde ilân edilip kesinleşen kadastrosu ve 2/B madde uygulama çalışmaları vardır. Tapulama çalışmaları 1974 yılında yapılıp kesinleşmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın kesinleşen tahdit içinde kalan bölümü yönünden tapusunun iptal edilebilmesi için Devletin kamulaştırma usulünü takip ederek, tapu maliklerine yasalar çerçevesinde tazminat ödemesi gerektiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu kabulü yerinde değildir.
Bilindiği üzere; mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır (Anayasa Md. 35/1, AİHS Ek Prot. 1-1). Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır.
Ancak, mülkiyet hakkı, mutlak bir hak olmayıp kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir; bu sınırlandırmanın ölçülü ve orantılı olması gerekir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hem kıyılar hem de ormanlarla ilgili kararlarında kadastro tespiti ya da satın alma yoluyla tapulu taşınmazları edinen kişilerin tapularının, kıyı kenar çizgisi ya da alanı içinde kaldığı gerekçesiyle ve herhangi bir tazminat ödenmeksizin iptal edilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 1. protokolün 1. maddesinin ihlali olarak nitelendirmiştir. AİHM, bu kararlarında, çevrenin korunmasına ilişkin kamu yararı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasında makul bir dengenin bulunması gerektiğini belirterek, karşılığı ödenmeksizin mülkiyet hakkına müdahale edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
Kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin hakkı arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır. Bu nedenle, yolsuz tescil niteliğinde olsa bile Devlet tarafından verilen geçerli kayda dayalı tapu ile sağlanan mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Aksi düşünce tarzının, devletin verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, Devletin saygınlığını zedeler nitelikte bir tutum olacaktır.
Anayasanın 169. maddesi gözönüne alınarak, kesinleşmiş tahdidi ile Devlet Ormanı niteliğinde olduğu belirlenen yer içinde kalan taşınmazların tapu kayıtlarının iptal edilmesinde kamu yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Ancak, kişinin mülkiyet hakkı sona erdirilirken karşılıklı hak dengesinin sağlanması için mülkiyet hakkı sahibine tazmini nitelikte bir bedelin ödenmesi gerektiği de kuşkusuzdur.
Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda somut olay incelendiğinde, kesinleşen tahdidi içinde kalan bölüm yönünden davalılara ait tapu kaydının iptal edilerek taşınmazın niteliğiyle tapuya tescil edilmesinin istenmesinde hukuka aykırı bir durum bulunmamaktadır. Tapu sahibinin mülkünden yoksun kalması nedeniyle iptal edilen tapu kaydının bedelini tazminat davası ile idareden talep etmesi mümkündür. Ancak, somut davada davalı gerçek kişiler tarafından tazminata yönelik bir dava veya karşı dava açılmamıştır. Böyle bir dava açılması halinde ancak tazminat hususu incelenebilecektir.
O halde; kesinleşmiş tahdide dayalı olarak dava açtığına göre, bir yerde kadastrosu yapılmışsa, kural olarak bir yerin olup olmadığı, kesinleşmiş tahdit harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenir. Kesinleşen kadastrosuna ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının uzman ve fen bilirkişisi tarafından uygulanması sonucu dava konusu taşınmazın kısmen 6831 sayılı Kanuna göre 2011 yılında yapılıp kesinleşen kadastrosu sınırları içinde kaldığı ancak 6831 sayılı Kanunun 11/1. maddesinde öngörülen kadastrosunun iptali için öngörülen hak düşürücü sürelerin geçmediği de gözönünde bulundurularak davalıların kadastrosuna itiraz davası açmış olması halinde bu dava ile birleştirilerek birlikte görülmesi hususu düşünülüp, dava konusu taşınmazın kesinleşmiş kadastrosu sınırları içerisinde kalan kısmı yönünden oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın tamamen reddi yönünde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı ... temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 10/02/2016 günü oy çokluğuyla karar verildi.
(Karşı Oy) (Karşı Oy)

K A R Ş I O Y Y A Z I S I

Somut olayda, kadastrosu, arazi kadastrosundan sonra yapılmıştır. Dairemizin ... sayılı ilâmındaki karşı oy yazısında açıkladığım gerekçelerle, arazi kadastrosundan sonra yapılan kadastrosunun 3402 sayılı Kanunun 22/1. maddesi uyarınca ikinci kadastro yasağı kapsamında kaldığı ve hükümsüz bulunduğu kanaatindeyim. Bu gerekçelerle ve Sayın ..."ın karşı oyunda açıkladığı nedenlerle Sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

K A R Ş I O Y Y A Z I S I

Davacı ... tarafından, dava konusu ... ili, ... ilçesi, ... köyü, ... mevkiinde bulunan 822 parsel sayılı taşınmazın, 29.05.2012 tarihinde kesinleşen tahdidi sınırları içinde kalan 7.927,499 metrekarelik kısmının tapusunun iptali istemiyle dava açılmış; yapılan keşif ve bilirkişi incelemesinden sonra verilen ıslah dilekçesiyle, 1.642,31 metrekare yerin de olduğundan bahisle bu kısmın da olduğu gerekçesiyle tapusunun iptaline karar verilmesi talep edilmiştir.
Dava konusu taşınmaz 1974 yılında yapılan arazi kadastrosu sırasında 11.265 metrekare yüzölçümüyle davalıların murisi ... adına tarla niteliğiyle tespit görmüş ve tapuya tescil edilmiştir.
Mahkemece, taşınmazın davacıların murisi adına tarla olarak tespit gördüğü ve tapuda kayıtlı olduğu; bir kısmı tahdit haritası ve memleket haritasına göre kapsamında kalıyor olsa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ... Kararı uyarınca davalıların mülkiyet hakkının korunması gerektiği, devletin bedelini ödemek suretiyle kamulaştırmak suretiyle tazminat ödeyerek davalıların taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının sonlandırılabileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen tahdide dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1974 yılında arazi kadastrosu yapılmış; dava konusu taşınmaz 11.265 metrekare yüzölçümüyle davalıların murisi ... adına tarla niteliğiyle tespit görmüş ve tapuya tescil edilmiştir.
kadastrosu ilk kez 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi hükmüne göre 2011 yılında yapılarak ilân edilmek suretiyle 07.08.2012 tarihinde kesinleştirilmiştir. kadastrosu esnasında yukarıda belirtilen tapu kaydı dikkate alınmaksızın kadastrosu yapılmış, dava konusu taşınmazın ... tarafında bulunan kısmı içine alınmış; taşınmazın bu kısmına ilişkin tapusunun iptali için İdaresi tarafından asliye hukuk mahkemesine iş bu dava açılmıştır
Dava konusu olayda çözümlenmesi gereken birden fazla hukuki uyuşmazlık bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, dava konusu yerde daha önceden yapılmış olan arazi kadastrosu çalışması nedeniyle 2012 yılında bitirilen kadastrosu çalışmalarının ikinci kadastro sayılıp sayılmayacağı, arazi kadastrosu sonucu oluşan tapu kaydı dikkate alınmadan yapılan kadastro işlemlerinin hukuki korunma görüp görmeyeceğidir. Kanaatimizce Kanunu’nun özel kanun olması, arazi kadastrosunun yapılış yöntemi ve kadastro ekibinin oluşumu kadastrosunun özel ve teknik bilgi gerektirmesi, kanunlarındaki “ kadastrosu kadastrosu komisyonları tarafından yapılır” şeklindeki kesin düzenleme karşısında kadastrosunun ikinci kadastro olduğunu kabul etmek doğru olmayacaktır.
Ancak, aynı taşınmazın arazi kadastrosu esnasında tarla niteliği ile davalıların murisi adına tespit gördüğünün ve tapuda kayıtlı olduğunun da gözardı edilmesi, kişinin Anayasa ve AİHM kararları ile teminat altına alınan mülkiyet hakkını da ihlal edecektir.
kadastrosu yapıldıktan sonra malik olan kişinin, 10 yıllık dava açma hak ve süresi bulunmaktadır. Bu süre dolmadan tahdidinin kesinleştiğinin kabulü ve kişinin dava açma hakkını ortadan kaldırır şekilde komisyonun yaptığı işleme üstünlük tanınarak tapunun iptal edilmesi hukuken birçok sakıncalar taşımaktadır. Tapusu iptal edilen kişinin artık dava açma hakkının kalmadığı varsayımı ile hareket edilirse yasa ile tanınan 10 yıllık dava açma süresi mahkeme kararıyla kaldırılmış olacaktır.
Kişinin farklı hukukî sebebe istinaden tahdidin iptali davası açma hakkının 10 yıllık sürede devam ettiğinin kabulü halinde ise dava konusu yerin tamamının ya da en azından bir kısmının tahdidi içine alınma koşullarını taşımadığı gerekçesiyle tahdidin iptali halinde de iptal edilen tapunun yeniden ihdası gerekecek ve hukukun evrensel ilkelerinden olan hukuki güvenilirlik ilkesi zedelenecektir.
Somut olayda yapılması gereken, İdaresinin açtığı tapu iptal davasında, davalının tahdidin iptali istemli karşı dava açma şartını aramaksızın maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. kadastrosundan önce bir tapu varsa ve kadastro komisyonunca bu tapu dikkate alınmadan tahdit yapılmış ise; mahkemece öncelikle bu tapunun hukuki değerini yitirip yitirmediği ve kadastrosu ile bu taşınmazın içine alınma kararının doğru olup olmadığı mutlaka değerlendirilmelidir.
Tapu kaydı, mülkiyet hakkını kanıtlayan ve kamu güvencesi tanıyan en önemli belgedir. İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 No’lu Protokolünün 1. Maddesi, “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” düzenlemesiyle mülkiyet hakkını teminat altına almaktadır.
Hukuki ihtilafın sağlıklı şekilde çözülebilmesi için somut olayın mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediği açısından değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Çoğunluk görüşünün gerekçesinde de belirtildiği üzere, tabiatın ve ormanların korunması amacı ile özel mülkiyetin sınırlandırılmasının kamu yararı kapsamına girdiği, AİHM kararlarında da belirtilmektedir. (bkz., ...). Somut olayda da taşınmazın dava konusu kısmı hem evveliyatı itibarıyla toprağı hem de baraj göledi koruma havzasında kalmaktadır. Bu durumda mülkiyet hakkı gibi bazı temel haklar öncelik arz etmemelidirler (...). Ancak kamu yararıyla da olsa kişinin zararı karşılanmadan tapusunun iptaline karar verilmesi de kanaatimce mülkiyet hakkının ihlalidir. Zira, 1974 yılında arazi kadastrosu sırasında dava konusu taşınmaz tarım arazisi olarak nitelendirilmiş, davalı taraf tapu kaydının iptaline yönelik herhangi bir niza olmaksızın mevzuata uygun olarak düzenlenmiş tapu senedine istinaden dava konusu taşınmazı günümüze kadar kullanmıştır.
AİHM, adil tatmine ilişkin 27.07.2008 gün ve ... sayılı ... davasıyla ilgili kararını 13.10.2009 tarihinde açıklamış olup, söz konusu kararda; başvuranların, mülklerinden bir yargı kararıyla yoksun bırakıldıkları tespitine yer verilmiştir. AİHM, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatmıştır. Bu çerçevede AİHM, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
Konu, hukukumuz açısından incelendiğinde; 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kişinin tapusunun iptali sonucunda TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazminat davası açması elbette mümkündür. Ancak, ülkemizdeki yargı süreçlerinin uzunluğu da dikkate alındığında, mülkiyet hakkı sonlandırılan kişiye dava açma külfetleri yükleyerek tapusunu iptal etmek de kamu yararı ile kişi yararı arasındaki adil dengeyi bozan niteliktedir.
Bu durumda, yerel mahkemenin, dava konusu taşınmazın bedelinin ödenerek kamulaştırılması gerektiği gerekçesi, davalıların ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda bırakılmaması açısından daha adil ve AİHM kararlarına daha uygundur.
...ye tahdidi içinde kalan taşınmazın tapusunun iptalini isteme hakkı tanınmalı, ancak, tapusunun iptali istenen taşınmazın bedeli mahkemece belirlenecek bilirkişiler aracılığıyla belirlenmeli ve tespit olunan bedel mahkeme veznesine depo ettirilerek taşınmazın tapu kaydının iptali yoluna gidilmelidir. Mahkemece takdir edilecek sürede bedelin depo edilmemesi halinde de davanın reddine karar verilmelidir.



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi