3. Hukuk Dairesi 2014/8480 E. , 2014/9417 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BABAESKİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/06/2013
NUMARASI : 2013/24-2013/322
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü;
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili tarafından Kırklareli barajından satın ve temin edilerek Uzunköprü ilçe hudutlarına sulama suyu getirilmekte ve çeltik ekimi yapan çiftçiler tarafından da bedelinin müvekkiline ödenmek suretiyle su kullanıldığını, çeltik komisyonuna çeltik ekimi için başvuran çiftçilerin ekecekleri miktarı ve nereden sulama suyu kullanacaklarını beyan ettiklerini, müvekkilinin SS Kırklareli Barajı Sulama Kooperatifine para ödeyerek satın aldığı suyun, Uzunköprü"ye getirilme güzergahı içinde bulunan davalı tarafa ait tarlanın sulanmasında davalı tarafından izin alınmadan ve bedel ödemeksizin kullanıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle su bedeli olarak 1.700,00 TL"nin faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili dilekçesinde; BK"nun 60. maddesine tabi olan alacağın zarar ve sorumluyu öğrenmeden itibaren 1 yıl geçtikten sonra talep edildiğini ileri sürerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddini, ayrıca davalının davacı tarafından iddia edildiği miktarda çeltik üretimi ve ekimi bulunmadığı, müvekkilinin ektiği çeltiği kendi kuyusundan elde ettiği su ile kullandığı,söz konusu suyun nakledildiği dereden herhangi bir su kullanımı olmadığını ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacının haksız fiil hükümleri çerçevesinde davayı açabileceğinden alacağa uygulanabilecek zamanaşımı hükümlerinin de haksız fiil zamanaşımı hükümleri olduğunu, dava konusu alacağın zarar ve sorumluyu öğrenmeden itibaren 1 sene geçtikten sonra talep edildiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6098 sayılı TBK"nun yürülüğe girmesinden önce işlemeye başlayan hak düşümü süreleri ile zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam edeceği öngörüleceğinden dava konusu alacak hakkında 818 sayılı BK. hükümlerinin geçerli olacağı, yerel mahkemece de doğru olarak saptanmıştır. Ne varki; 818 sayılı BK"nun 60/2 maddesinde haksız eylem aynı zamanda suç oluşturuyorsa uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanacağı düzenlenmiştir.Haksız eylemin aynı zamanda suç oluşturması yeterlidir. BK.nun 60/2 maddesinde ceza zamanaşımının uygulanması için ceza davasının açılması gibi bir koşul da düzenlememiştir. Yargıtay"ın yerleşik kararları da bu yöndedir.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 60.maddesinin 2.fıkrasıyla, haksız fiilin ceza kanunları gereğince müddeti daha uzun zamanaşımına tabi bir suç teşkil etmesi halinde tazminat davasının ceza davası zamanaşımına tabi olacağı ve ceza davasından önce zamanaşımına uğramayacağı yolunda sevk edilmiş olan hüküm karşısında, ceza davası devam ettiği müddetçe zarar gören ceza mahkemesinden tazminat talep edebileceğinden, haksız fiilin Devlet tarafından takibi mümkün olduğu sürece tazminat davasının açılmamasını kabul etmemek, anlamsız olacağı gibi bir çelişkiyi de ortaya çıkaracaktır.
Uzamış ceza davası zamanaşımının uygulanması için, davacıların ceza davasına katılmaları koşul değildir.
Hemen burada, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ( TCK )"ndaki zamanaşımı düzenlemesi üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
Mülga 765 sayılı TCK’nun 102.maddesindeki süreler, “kamu davası açma süreleri” ve 112.maddesindeki süreler, “cezaları ortadan kaldıran süreler” ( hükmedilen cezaların zamanaşımına uğrama süreleri) idi.
Halen yürürlükte bulunan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na öncekinden farklı olarak madde başlıkları konulmuş olup, ( eski 102.maddenin karşılığı olan ) 66. maddenin başlığı “Dava zamanaşımı” ve ( eski 112.maddenin karşılığı olan ) 68.maddenin başlığı “Ceza zamanaşımı”dır.
Tazminat davalarında uygulanacak ceza davası zamanaşımı süreleri, eyleme kişileştirme sonucu verilen ceza miktarına göre değil, eylemin uyduğu maddede öngörülen cezanın yukarı haddine göre belirlenecektir.
Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun ( YBGK ) 03.06.1942 gün ve E: 1941/36, K:1942/15 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı"nda açıklandığı üzere: “Ceza davası zamanaşımı mahkemece belirtilen ve hükmolunan ceza miktarına göre değil, mülga 765 sayılı TCK’nun 102’nci maddesinin her bendinde sıralandığı üzere cürümlerin ve kabahat eylemlerinin gerektirdiği cezalara göre hesaplanmalıdır.”
Daha açık bir anlatımla, hukuk mahkemelerinde açılacak tazminat davalarına uygulanacak ceza davası zamanaşımı süreleri, mahkemece ağırlatıcı veya hafifletici nedenler dikkate alınarak hükmedilen ( kişisel) ceza sürelerine göre değil, mülga 765 sayılı TCK m.102’de ( 5237 sayılı yeni TKC m 66’da ) ayrı ayrı gösterilen üst (tavan ) süreler üzerinden hesaplanacaktır.
Eski TCK’nun 102.maddesinin ilk dört bendinde cürümlere ve son iki bendinde kabahatlere ilişkin cezalar yeralmış ve kamu davasını ortadan kaldıran süreler sıra ile 20, 15, 10, 5 yıl ve 2 yıl ile 6 ay olarak belirlenmiştir.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu"nun 22.02.2011 gün ve E:2011/4-640, K:2012/89 sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Öte yandan, mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ( CMUK )"nun yürürlükte olduğu dönemde ( 20.08.1929-31.05.2005 ) şahsi hak talebinde bulunmanın zamanaşımı süresi üzerindeki etkisine de değinmekte yarar vardır.
Mülga 1412 sayılı CMUK"nun 350 ila 358.maddeleri arasında “şahsi dava” düzenlenmiş; aynı Kanunun 365.maddesinde ise, kamu davasına müdahale ve şahsi hak talebinde bulunma düzenlenmişti. Buna göre, suçtan zarar gören kişi, kamu davasına müdahale etmek suretiyle şahsi hak talebinde bulunma imkanına sahipti.
Ne varki, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu"nda şahsi davaya yer verilmediği gibi, ceza davasına müdahale etmek suretiyle şahsi hak talebinde bulunma imkanına da yer verilmemiştir. Böylece, ceza davasında şahsi hak talebinde bulunma olanağı, 01.06.2005 tarihi itibariyle ortadan kaldırılmıştır.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu"nun Geçici JL maddesinde "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ceza mahkemelerinde açılmış bulunan davalardaki şahsi hak talepleri, görevsizlik kararı verilmeyerek bu mahkemelerce sonuçlandırılır." biçimindeki düzenlemeyle de, uygulamada ortaya çıkabilecek olası sorunlara çözüm öngörülmüştür ( Aynı yönde bakınız. Ceza Genel Kurulu’nun 24.06.2008 gün ve E:2008/1-126, K:2008/177 sayılı ilamı ).
Görüldüğü üzere, 01 Haziran 2005 tarihinden itibaren ceza mahkemelerinde açılan kamu davalarında kişisel hakka hükmedilemeyeceği gibi, bu talepler hakkında görevsizlik kararı verilmesi gerekmektedir (Aynı yönde bakınız. Ceza Genel Kurulu"nun 27.12.2011 gün ve E:2011/3-267, K:2011/297 sayılı ilamı ).
Nihayet, kamu ( ceza ) davasının açılmış olması, bu davaya müdahale talebinde bulunulması ve hatta şahsi hak (tazminat talebi) saklı tutulmak suretiyle kamu davasına müdahale talebi, haksız fiilden ( suçtan ) doğan tazminat alacağı için, BK"nun 133.maddesi bakımından zamanaşımını kesen bir neden olarak kabul edilemez (Aynı yöndeki görüş için bakınız. Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Ciltli, İstanbul 2001, Sahife:1658 vd.; HGK"nun 11.05.1977 gün ve E: 1976/4-3068, K: 1977/468 sayılı ilamı).
Bu bağlamda; mahkemece somut olayda, davalının ileri sürülen eyleminin, eylem tarihi itibariyle yürürlükte olan Türk Ceza Kanununda ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlar kapsamında suç oluşturup oluşturmadığı ve buna göre uygulanması gereken ceza zamanaşımının da olaya uygulanıp uygulanmayacağı hususunda herhangi bir değerlendirmede bulunulmadan, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir
Bu itibarla; yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.06.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Sayın çoğunluğun, kararın bozulmasına ilişkin kararına karşı, karşı oyumun gerekçeleri aşağıda sunulmuştur.
Dairenin önüne gelen uyuşmazlık; kuruluş tüzüğüne göre davacının görevine girmeyen ayrıca koruma ve mülkiyetinde olmayan dereden davalının sulama amaçlı su almasının haksız fiil (hırsızlık) oluşturup oluşturmayacağı, oluşturuyorsa zamanaşımının ceza zamanaşımına tabi olup olmadığı dolayısıyla davalının istenen bedelden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Daire bozma gerekçesinde; davalının ileri sürülen eyleminin TCK"nu kapsamında suç oluşturup oluşturmadığı ve bu bağlamda uygulanması gereken ceza zamanaşımının da olaya uygulanıp uygulanamayacağı hususunda herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Bir kere davalı eyleminin suç oluşturup oluşturmadığını ve uygulanması gereken zamanaşımı süresinin belirlenmesini Daire kendisi de yapabilir. Zira, bu hususların tespitine yarayacak bütün veriler dava dosyasında bulunmaktadır. Bu nedenle, Dairenin bahsi geçen hususların araştırılması için araştırma bozması yapmasına gerek yoktur.
Dosyaya mübrez, U.. B..nin Tüzüğünde birliğin üreticilere sulama amaçlı su temini ve su satışı görevi yoktur. Üreticiler birlikten su alacaklarına dair bir taahhütte de bulunmamışlardır. Davalı davacının mülkiyet, koruma ve sahipliğinde olmayan umuma açık dereden sulama amaçlı su almıştır. Bu eylem hırsızlık oluşturmaz, zira yasanın aradığı anlamda hırsızlığın tipe uygun yasal şartları yoktur. Kaldi ki, davacnın davalı hakkında hırsızlık suçundan işlem yapılmasını gerektiren bir suç duyurusu da olmamıştır. Taraflar arasında sözleşme ilişkisi de olmadığına göre, dosyada uygulanması gereken zamanaşımı süresi en fazla (1) yıldır.
Eylemin haksız fiil oluşturup oluşturmadığı, keza suç da oluşturup oluşturmadığı ve olaya hangi zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda araştırma bozması yapılması yerinde değildir. Dosyadaki bilgi ve verilere göre daire bozmaya konu olan hususları kendisi de takdir edebilirdi.
Bu itibarla; yerel mahkeme kararının her halükârda (esas ya da zamanaşımı) onanması gerektiği kanâatinde olduğumdan, Sayın çoğunluğun araştırmaya yönelik bozma görüşüne katılamıyorum. 11.06.2014