10. Hukuk Dairesi 2017/6677 E. , 2018/4445 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, haczin kaldırılması ve Kuruma karşı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde, davanın kabulüne, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, bozma sonrasında yapılan açıklama gereğince davacının talebinin Kuruma karşı borçlu olmadığının tespiti ve taşınmazına konan haczin kaldırılması istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Dairemizin önceki bozma ilamında belirtildiği üzere, 6183 sayılı Kanunun “Ödeme emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme emrine itiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanunun 54. maddesi hükmü uyarınca da süresinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktarda mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi de maddede belirtilen cebren tahsil şekillerinden birisidir. Bu bağlamda, borçtan dolayı cebren tahsile geçmeden önce anılan Kanunun 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödemeye çağrı yazısının, “ödeme emri” nin tebliğ edilmesi yasal zorunluluktur. Bir başka ifade ile kamu alacağı için “ödeme emri” çıkarılmadan ve icra takibi kesinleştirilmeden haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırıdır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 80/11. maddesinde, “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve
müteselsilen sorumludurlar” hükmü öngörülmüştür. Anılan madde hükmüne göre, tüzel kişiliği haiz özel kuruluşta görev yapan kişinin primlerin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilmesi için, primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili, üst düzey yöneticisi olması zorunludur.
Bu kapsamda, mahkemece davacının taşınmazına konulan haczin kaldırılmasına dair mahkeme hükmü yerinde ise de, davalı kurumca taşınmaza haciz konulması ve davacı tarafından bir kısım ödeme yapılması sonrasında çıkan davaya konu uyuşmazlık nedeniyle ile davacının açmakta hukuki yararı olduğu anlaşılan menfi tespit istemi bakımından davacının kurucu ortak olarak şirket müdürü ve münferit imza ile temsilci olduğu anlaşılan, 03.03.2003-11.07.2005 tarihleri arasında 506 sayılı Yasanın 80’inci ve şartlarının varlığı halinde hissesi oranında 6183 sayılı Yasanın 35’inci maddesi gereğince sorumlu tutulabileceği hususunun dikkate alınmaması ile menfi tespit istemi bakımından da davacının sorumlu olmadığının tespitine dair karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kabule göre de, davacı hakkında usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş bir ödeme emri olmaması karşısında, ödeme emirlerinin iptaline dair bir istem bulunmamasına rağmen takibin iptaline dair karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gibi, davacının talebi içerisinde olmayan bir hususta davalı Kurumca maaşına konulan haczin kaldırılması hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi de isabetsizdir.
O halde mahkemece, davacının taşınmazına konulan haczin usulüne uygun şekilde yapılan bir takip olmaması nedeniyle kaldırılmasına dair karar verilmesi ile Kurumca yapılan hacze dayanak olan ödeme emirleri nedeniyle sorumlu tutulduğu anlaşılan davacının menfi tespit istemi bakımından uygulama önceliği bulunan 506 sayılı Yasanın 80’inci madde hükümleri dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.