1. Hukuk Dairesi 2014/20584 E. , 2017/1437 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hata ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalının adına kayıtlı bulunan 943 parsel sayılı taşınmazı 2006 yılında satın alarak üzerine ev yaptığını ancak tapuda satış işlemi yapılırken 943 parsel yerine 935 parsel sayılı taşınmazın kendisine devredildiğini, davalı ile satış hususunda anlaşmış olduğu parselin 943 parsel olduğunu belirterek 943 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taraflar arasındaki satışın 943 parsel sayılı taşınmaza yönelik olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, dava konusu 943 parsel sayılı taşınmazın davalı ... adına kayıtlı olduğu, 935 parsel sayılı taşınmazın ise davalı tarafından 23.03.2006 tarihinde davacıya satıldığı, satıştan önce muhtarlık tarafından düzenlenen 23.03.2006 tarihli ilmuhaber ile 935 parselde malik olarak görünen ... oğlu ..."ın ... olan baba adının ... olarak düzeltildiği ve daha sonra satışın gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Diğer taraftan, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. (BK"nin 25.) ve TMK"nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. (BK"nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, yanılma ve aldatma her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle de bağlı değildir. Öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def’i yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğu söylenemez.
Şöyle ki, her iki taraf iddia ve savunmalarında tanık deliline dayanmış olduğu halde tanıklar dinlenmeden, tanık sıfatı bulunmayan mahalli bilirkişi beyanına itibar edilerek sonuca gidilmiştir.
Hâl böyle olunca, yeniden keşif yapılarak tanıkların keşif mahallinde dinlenmesi, her iki taşınmazın kim tarafından ve hangi tarihten itibaren kullanıldığı hususlarında tanıkların etraflıca beyanlarının alınması ve heriki taşınmazın ayrı ayrı değeri tespit edilmesi, iddia ve savunma doğrultusunda delillerin toplanması, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılarak hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.