20. Hukuk Dairesi 2015/2398 E. , 2016/2471 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, 13.12.2012 tarihli dilekçe ile; ... tarafından aleyhlerine açılan dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı ilâmıyla adlarına paylı mülkiyet üzere tapuda kayıtlı bulunan 101 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 174,49 m2 yüzölçümlü kesiminin kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptal edilip sicilden terkin edilmesine karar verildiğini, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini, tapunun iptal edilmesi sebebiyle zararlarının oluştuğunu, kalan kesimde de değer kaybı meydana geldiğini, tapu sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklı gerçek zararlarının karşılanması gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutup 10.000.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak taraflarına ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmışlardır. Daha sonra 02.12.2013 havale tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesiyle toplam 80.129,24.-TL tazminat isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı ...; davanın 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, kıyıların özel mülkiyete konu olamayacağını, ...nin kusursuz sorumluluğundan söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacılar adlarına paylı mülkiyet üzere tapuda kayıtlı 101 ada 2 parsel sayılı 248,86 m2 yüzölçümlü taşınmazın ... tarafından açılan dava sonucu 174,49 m2 yüzölçümlü kesiminin tapu kaydının iptaline karar verildiği, bu bölümün dava tarihindeki gerçek değerinin 72.413,35.-TL olduğu, 101 ada 2 parselin kalan 74,37 m2 yüzölçümlü kesiminde yapılaşma izni verilmediğinden değer kaybı olmayacağı gerekçesiyle terkin edilen kesime yönelik tazminat isteğinin kabulüne, değer kaybına ilişkin tazminat isteminin reddine, 72.413,35.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak payları oranında davacılara ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1953 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında ... ilçesi, ... beldesi, ... mahallesinde bulunan 8 parsel sayılı 4.300 m2 yüzölçümündeki taşınmazın 29.06.1949 tarih ve 137 sıra nolu tapu kaydı uygulanarak tarla niteliğiyle ... ... ... adına tespit ve tescil edildiği, 13.07.1990 tarihinde 386 ilâ 393 parsellere ifraz edildiği, 392 parsel sayılı 244,67 m2 yüzölçümündeki taşınmazın arsa cinsi ile davacılar adlarına kayıtlı iken yenileme üzerine 101 ada 2 parsel numarasıyla 248,86 m2 yüzölçümlü olarak tapuya tescil edildiği, ... tarafından açılan dava üzerine ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı ilâmıyla 101 ada 2 parselin 174,49 m2 yüzölçümlü kesiminin kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptal edilip sicilden terkin edilmesine karar verildiği, temyiz incelemesinden geçerek 29.06.2010 tarihinde kesinleştiği, davacı gerçek kişilerin ise 13.12.2012 tarihinde temyize konu davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Mülkiyet hakkı Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan kanunlarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Kanun ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Turgut ve diğerleri-Türkiye davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve sözkonusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, Köktepe-Türkiye davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 no.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için ... aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayın hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğunun kapsamı, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda oluşan hataları da kapsamaktadır. Bir başka deyişle, kadastro işlemleri, tapu kütüğünün oluşumuna dayanak oluşturduğundan, bu işlemler nedeniyle tapu kütüğünde oluşacak yanlışlıklar nedeniyle doğacak zararlar da TMK"nın 1007. maddesi kapsamındadır. Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava, taşınmazın mülkiyetinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazın değerinin tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı ilâmıyla 101 ada 2 sayılı parselin 174,49 m2 yüzölçümlü kesiminin tapu kaydının iptal edildiği, temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tesbit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu ve satış suretiyle davacılar adlarına paylı olarak tescil edilmek suretiyle tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararlarının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur.
Ne var ki; mahkemece hükme dayanak yapılan bilirkişi kurul raporunda çekişmeli taşınmazın dava (13.12.2012) tarihindeki gerçek değeri belirlenmiş, taraflara emsal bildirmek üzere süre verilmemiş, ... ilçesi ... bulunan 289 ada 37 parsele ilişkin 19.07.1990 tarihli satış akit tablosu emsal olarak alınmış, anılan emsale ilişkin satış akit tablosuda getirtilmemiş, çekişmeli taşınmazın Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenmemiştir.
Tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı gibi mahkemenin kabulü de bu yönde olduğundan, gerçek zararın, tapu iptal kararının kesinleşme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunlu iken, mahkemece değerlendirme tarihi dava tarihi olarak kabul edilerek belirlenen tazminata göre hüküm kurulması doğru değildir.
Bu nedenle, mahkemece arsa niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihi olan 29.06.2010 tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren, emsal ile dava konusu taşınmazların eksik ve üstün yönlerinin karşılaştırıldığı rapor alınması, alınan emsal ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ...nin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 01/03/2016 günü oy birliği ile karar verildi.