1. Hukuk Dairesi 2014/20511 E. , 2017/1944 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...r "in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden, dava konusu 1222 parsel sayılı taşınmazın 100/5380 payının muris ... adına kayıtlı iken, 22.02.2012 tarihli vekaletnameyle vekil kılınan ... tarafından eşi olan davalı ..."a 24.12.2012 tarihli resmi akitte ölünceye kadar bakım şartıyla temlik edildiği; muris ..."ın 17.05.2012 tarihinde öldüğü ve geride mirasçı olarak davanın tarafları olan oğulları ... ve ...n"ın kaldığı görülmektedir.
Davacı ..., mirasbırakanı ...’ninın 1222 parsel sayılı taşınmazda bulunan payını 24.02.2012 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile muvazaalı olarak davalıya devrettiğini, 71 yaşında işlemi yapan murisin sürekli olarak davalıdan şiddet gördüğünü, temyiz kudretinin de bulunmadığını ileri sürerek taşınmazın 1/2 payının tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., ölünceye kadar bakma aktinin edimlerini yerine getirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ne var ki, yapılan araştırmanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Bilindiği üzere, davada ileri sürülen isteklerden birinin "ehliyetsizlik" olması halinde, anılan isteğin kamu düzeniyle ilgili bulunması ve çözümlenmesi halinde diğer istek ya da isteklerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, öncelikle "ehliyetsizlik" isteğinin araştırılması gerekeceği açıktır.
Hemen belirtmek gerekir ki, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girilebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olma kabul edilmiş, “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle vurgulanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına işaret edilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Diğer taraftan, TMK"nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun(HMK) 282. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun(HUMK) 286. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca, muris ..."ın gerek vekaletname verdiği 22.02.2012 tarihinde gerekse resmi aktin yapıldığı 24.12.2012 tarihinde hukuki ehliyetini haiz olup olmadığı konusunda ... Kurumundan rapor alınması, ehliyetli olmadığının saptanması halinde davanın kabul edilmesi; ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, muris muvazaasına yönelik diğer hukuki neden bakımından tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün(6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.