11. Hukuk Dairesi 2015/6975 E. , 2016/2969 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ....Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 26.03.2015 tarih ve 2014/99-2015/206 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı işçi arasında 01/10/2009 tarihinde imzalanan belirsiz süreli iş sözleşmesi ile beyaz eşya ve katı yakıtlı ısıtıcı imalatı yapmakta olan müvekkili şirkette üst düzey yönetici olarak çalışmaya başladığını, iş ilişkisinin kurulduğu 01/10/2009 tarihinde taraflar arasında düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesinde davalı işçinin teknik, ticari ve personele ilişkin iş sırlarına ve müşteri çevresine nüfuz eden konumu sebebiyle iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 1 yıl süre ile benzer ve ilgili bir işyerinde müvekkili şirketin yazılı ön onayı olmadan çalışması halinde işçinin işverene işçinin 10 aylık brüt maaşı kadar cezai şart ödeyeceğinin öngörüldüğünü, taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinin 10/06/2013 tarihinde işçi tarafından feshedilmesi üzerine son bulduğunu, taraflar arasında düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 1 yıl süre ile benzer ve ilgili bir işyerine çalışması halinde işçinin işverene 10 aylık brüt maaşı tutarında 6.000,00 TL cezai şart alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu rekabet yasağına ilişkin sözleşmede coğrafi yer sınırlaması yapılmadığı için geersiz olduğunu, davacının diğer iddialarının asılsız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacının iş politikası olarak tüm çalışanlarına haksız rekabete ve cezai şarta ilişkin hüküm içeren sözleşme imzalattığı, işçinin iş akdinin devamı süresince hangi pozisyonda çalışacağı ve firma ile ilgili hangi bilgilere vakıf olacağı önceden kestirilemeyeceğinden bu halin davacı aleyhine değerlendirilemeyeceği; ancak davacı tarafın haksız rekabetin oluştuğunu gösteren delilleri sunmak ve işçinin hangi ticari sırlara vakıf olmak sureti ile rakip firmanın menfaatine yarar sağladığını açıklamak zorunda olduğu, haksız rekabete ilişkin cezai şartın "muhtemel tehlike" varsayımına dayalı olarak peşinen tahakkuk etmeyeceği, davalının işten ayrıldıktan sonra bir
takım ticari sırları rakip firmaya taşıdığı ve rakip firmanın da bundan haksız yarar sağladığının açıkca belirlenmesi gerektiği, davalının somut olarak hangi bilgiye ulaştığı ve davacının hangi ticari yararını engellediğinin ortaya konulmadığı, yani haksız rekabetin varlığının ispatlanamadığı, soyut olarak her çalışanın işten ayrıldıktan sonra aynı sektörde başka bir firmada işe girmesinin haksız rekabet tehlikesi doğurmayacağı, taraflar arasındaki sözleşmede rekabet yasağına yönelik belli bir bölgenin belirlenmemiş olması nedeni ile de söz konusu sözleşme hükmünün Anayasanın çalışma özgürlüğü ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, rekabet yasağına aykırı davranışdan doğan cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu"nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 4. maddesi uyarınca, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu"nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır. Somut olayda taraflar arasında imzalanan iş akdinin 01/10/2009 tarihinde yapıldığı, ancak davalının davacı işyerinden 10/06/2013 tarihinde ayrıldığı ve davanın 23/07/2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla dava konusu olaya, davalının ayrılma tarihinde yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanunu"nun uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu"nun rekabet yasağına ilişkin 445. maddesinde, rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağı belirlenmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise, hâkimin, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabileceği belirlenmiştir. Burada hakime aşırı nitelikteki rekabet yasağının kapsamını veya süresini sınırlama yetkisi verilmiştir.
Bu itibarla, yürürlük kanunu uyarınca somut olaya uygulanması gereken TBK"nın 445/2. maddesi uyarınca bir değerlendirme yapılmaksızın, rekabet yasağının yer bakımından sınırlama getirmemiş olmasının Anayasa"nın çalışma özgürlüğüne aykırı olduğu ve bu nedenle sözleşmenin geçersiz olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamış, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ; Yukarıdaki bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.