22. Hukuk Dairesi 2017/17460 E. , 2018/24277 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı Bankaya ait işyerinde gişe görevlisi olarak çalıştığını, fazla çalışma yapmasına rağmen ücretinin ödenmediğini ileri sürerek fazla çalışma ücreti alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karara karşı davacı taraf temyiz yoluna başvurmuştur.
Gerekçe:
Taraflar arasında davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
Fazla çalışmanın belirlenmesinde, 4857 sayılı Yasanın 68 inci maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin de dikkate alınması gerekir.
İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Dairemizce, 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğu kabul edilmekte olup, yılda 270 saati aşan çalışmaların kanıtlanması durumunda karşılığının ödenmesi gerekir. Bu halde, iş sözleşmesinde kararlaştırılan aylık ücrete aylık 22,5 saat fazla çalışma ücretinin de dahil olduğu göz önüne alınarak, davacının fazla çalışma ücreti dışında kalan ücretinin asgari ücretin altında kalıp kalmadığı denetlenmelidir.
Somut uyuşmazlıkta davacı taraf, davalı bankaya ait üç farklı şubede çalıştığını, bu şubelerdeki çalışma düzenine göre fazla çalışma yapmasına rağmen fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini ileri sürmüş, davalı banka ise iş sözleşmesinde fazla çalışma ücretinin aylık ücret miktarına dahil olduğuna dair hüküm bulunduğunu, işyerinde fazla çalışma yapılmadığını, yapılsa dahi davacıya ödenen başarı primlerinin fazla çalışma ücretini karşıladığını savunmuştur.
Mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, tanık anlatımlarına itibar edildiğinde davacının hafta içi beş gün 09.00-19.30 saatleri arasında çalıştığı, davacının bu çalışmalarından günde bir saat yemek ve iki defa onbeşer dakikalık çay molası olmak üzere bir buçuk saat ara dinlenme düşüldüğünde haftalık çalışma süresinin 45 saati geçmediği, ayrıca ayda bir cumartesi günü 4 saat çalıştığı kabul edilerek fazla çalışma yaptığı sonucuna varılsa dahi, iş sözleşmesinde yer alan fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönündeki düzenlemeye, yılda 270 saate kadar olan fazla çalışmalar yönünden itibar edilmesi gerektiği, böylece sonuç itibariyle davacının fazla çalışmasının bulunmadığı ve fazla çalışma ücreti bulunup bulunmadığı yönünden davacıya ödenen prim miktarlarının dikkate alınmasına bile gerek kalmadığı ifade edilmiştir. Mahkemece rapor doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş ise de, hükme esas alınan raporda yer alan tespitlerin dosya kapsamı ile örtüşmediği ve raporun hatalı hukuki değerlendirmeler içerdiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, fazla çalışma ile prim uygulaması arasında çalışma süreleri ile doğru orantılı olması sebebiyle bir bağ olsa da, esasen fazla çalışma ile prim ödemesi birbirinden bağımsızdır. Haftalık 45 saati aşmayan dönem içindeki çalışmalar için de prim elde edilebilmesi mümkün olup, sözü edilen primlerin fazla çalışma ücretinden mahsubu doğru olmaz. Kaldı ki prim, ücretin eki hatta bazen kendisi olabildiği halde, fazla çalışma ücreti genel anlamda ücretten farklıdır. Bu iki ödemenin farklı nitelikte olduğu göz önüne alınmadan, işçiye ödenen prim miktarının fazla çalışma ücreti ile karşılaştırılması suretiyle sonuca gidilmesi yerinde değildir. Bu bakımdan hükme esas alınan bilirkişi raporunda, işçiye ödenen prim miktarının, hesaplanan fazla çalışma ücretinden mahsup edilebileceğine yönelik değerlendirme yapılması hatalı bulunmuştur. Diğer taraftan davacıya yapılan prim ödemesinin niteliği, fazla çalışma ücretinin hesabında önem taşımaktadır. İşçiye, garanti ücrete ilaveten, bahşiş, parça başına, satışa, sefer başına ya da kilometreye bağlı olarak prim ödemesi usulünün öngörüldüğü çalışma biçimlerinde, fazla çalışma ücretinin hesaplamasında, temel ücretin, garanti ücret kısmı ile prim kısmı birbirinden ayrılarak; prim üzerinden hesaplanacak fazla çalışma ücretinde sadece zam nispeti üzerinden (0,5 çarpanıyla) ; garanti ücret üzerinden hesaplanacak fazla çalışma ücreti kısmında ise (1,5 çarpanıyla) hesaplama yapılarak sonuca gidilmelidir. Belirli bir kotaya bağlı olarak prim ödenmesinin kararlaştırıldığı hallerde ise, işçiye ödenen prim miktarı dikkate alınmaksızın sadece garanti ücret üzerinden (1,5 çarpanıyla) hesaplama yapılarak fazla çalışma ücreti belirlenmelidir.
Dosya kapsamından yargılama sırasında dinlenen tanıkların her birinin davacı ile birlikte çalıştığı dönemin ve çalışılan şubenin farklı olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bilirkişi tarafından, davacı ile en uzun süre birlikte çalışan tek bir tanığın beyanı esas alınarak çalışma düzeninin belirlenmesi doğru değildir. Davacı, dava dilekçesinde üç ayrı şubede üç farklı çalışma düzeninde çalıştığını ifade etmiş olup, tanık anlatımlarının da bu iddiaya uygun olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki, bilirkişi tarafından davalı tanığı ...’nin beyanına itibar edilerek değerlendirme yapılmış ise de, bu tanık “İşyerinde haftanın 5 günü çalışma yapılıyordu. Saat 08:30 gibi bankaya giriyorduk. Saat 08:45’de davacının gişeyi hazır etmesi gerekir, kimi zaman 08:45’de gelir. Saat 09:00’da müşteriye hizmet verilmeye başlanıyordu, akşam 18:00’ a kadar müşteriye hizmet veriliyordu ancak saat 19:00-19:30’a kadar çalışma yapıyorduk. Ayda 1-2 cumartesi günü 3-4 saat çalışıyorduk... öğleyin 1 saat yemek molamız vardı” şeklinde beyanda bulunduğu halde, bilirkişi tarafından tanığın beyanına ve yasal düzenlemeye aykırı şekilde ara dinlenme süresinin bir buçuk saat olarak belirlenmesi hatalıdır.
Davacının fazla çalışma alacağı bulunup bulunmadığının belirlenmesinde açıklanan ilke ve esaslar göz önüne alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Dosya kapsamına uygun olmayan ve hatalı hukuki değerlendirmeler içeren bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 13/11/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.