20. Hukuk Dairesi 2015/2695 E. , 2016/2651 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı gerçek kişiler vekili, 04/12/2012 hâkim havale tarihli dilekçe ile, ... ... ilçesi, ... köyü, 260 parsel sayılı taşınmazın, müvekkilleri adına tapuda kayıtlı olduğunu, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı kararı ile taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle (A) harfi ile gösterilen 6605,20 m2"lik kısmının tapusunun iptal edildiğini ve bu kararın kesinleştiğini belirterek, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak üzere 33.000.-TL tazminatın, 23/02/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesini talep etmiş, 31/12/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile (ilave harç yatırılmış) tazminat miktarı 196.175,00.-TL arttırılarak 229.175,00-TL’ye yükseltilmiştir.
Davalı ... vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 231.182,00.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacılara 02/01/2014 tarihli ek bilirkişi raporunda hesap edilen miras hisseleri oranında davalıdan alınarak davacılara ödenmesine, davada taraf olmayan hissedar ... ..."in hissesine düşen meblağın diğer davacılara ödenmemesine karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; ... köyü 260 parsel sayılı 7260,00 m² yüzölçümündeki taşınmazın 1961 yılında yapılan tapulama sırasında çapa bağlanarak kişiler adına tespit edildiği, satışla davalılara geçtiği ve halen tapuda payları oranında davalılar adına kayıtlı iken ... tarafından açılan tapu iptali davasında ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/09/2010 gün ve ... sayılı kararıyla davanın kabulüne ve (A) harfi ile belirtilen 6605,20 m²"lik bölümünün tapusunun iptaliyle ... adına tesciline karar verildiği; hükmün temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18/11/2011 gün ve ... sayılı kararıyla onandığı ve taraflarca karar düzeltmeye gidilmemesi nedeniyle hükmün kesinleştiği anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK"nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur." hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi, tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, davacılara ait tapu kaydının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle kısmen iptal edildiği, her ne kadar kıyılar özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tesbiti düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, daha sonra satış ve intikaller ile davacıların pay sahibi olduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur.
Hemen belirtilmelidir ki, Medenî Kanunun 1007. maddesinde sözü edilen zarar gerçek zarar olup, burada gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise, aynı durumun yeniden tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği yani taşınmazın tapu kaydının iptaline dair verilen kararın kesinleştiği tarihtir.
Ne var ki; hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda, değerlendirme tarihi olarak keşfin yapıldığı 2013 yılının alınması, taşınmazın arazi mi yoksa arsa niteliğinde mi olduğu usulünce belirlenmeden bilirkişiler tarafından hem arazi hem de arsa olarak değerinin hesaplanması ve mahkemece de taşınmazın arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması doğru değildir.
Ayrıca davacılar vekili dava dilekçesinde 33.000,00.-TL tazminat talebinde bulunmuş ve bu değer üzerinden harç yatırmış, daha sonra 31/12/2013 havale tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 196.175,00.-TL arttırarak bu değer üzerinden ıslah harcını yatırmasına rağmen dava konusu edilen miktar toplam 229.125,00.-TL olmasına rağmen mahkemece talep miktarının üzerinde 231.182,00.-TL tazminata hükmedilmiş olması da usul ve kanuna aykırıdır.
Bu nedenle; tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği 17.04.1998 gün 1996/3-1 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı ve Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün 1983/6122 sayılı kararı gözetilmek suretiyle niteliği arsa olarak belirlenir ise, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihi olan iptal kararının kesinleştiği tarihten önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınmalı, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmeli ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren, emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin karşılaştırıldığı rapor alınmalı, yapılacak keşifte, taşınmazı ve geniş çevresini gösterir fotoğraflar çektirilerek dosya arasına konulmalı, taşınmazı ve geniş çevresine ilişkin olarak hâkim gözlemi keşif zaptına yazılmalı,
Taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadıkları, yerleşim alanlarına uzaklıkları, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak taşınmazın değeri, iptal kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre hesaplattırılmalı, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazın zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahibinin oluşan gerçek zararları saptanmalı ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ...nin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 02/03/2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.