21. Hukuk Dairesi 2014/26428 E. , 2015/12635 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk ( İŞ) Mahkemesi
Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dava, sigortalının iş kazasından vefatı nedeniyle anne ve babasının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; davalılardan ..."ın davalı ..... elektrik tesisatı döşeme işini sözleşme ile üstlendiği, davacıların oğlu.. .esisat döşeme işinde elektrikçi olarak çalışmakta iken, diğer işçi davalı ..."in yanlış sigortayı kesmesi nedeniyle akıma kapılarak vefat ettiği, zararlandırıcı olayın 19.09.1999 tarihinde meydana geldiği, incelemeye konu tazminat davasının 18.09.2009 tarihinde açıldığı, davalılardan .... ile ... vekillerinin esasa cevap dilekçesi ile zamanaşımı defiinde bulundukları, ..."nün yazı cevabında davacıların müracaatı olmadığından zararlandırıcı olaya ilişkin tahkikat yapılmadığı ve davacılara gelir bağlanmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bir iş kazası sonucu, zarara uğrayan işçi veya hak sahiplerinin maddi veya manevi tazminat talepleri, ancak işveren veya kusurlu üçüncü kişilere karşı yöneltilebilir.
Uyuşmazlığın çözümü için zararlandırıcı olay tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Yasa"nın 87. maddesi ve ilgili kavramların açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, maddenin "aracı" olarak nitelediği üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, taşeron, tali işveren, alt müteahhit, alt ısmarlanan vb. adlarla anılmaktadır.
Ekonomide yaşanan yoğun rekabet ortamı ve teknolojide ulaşılan seviye, tüm alanlarda uzmanlaşmaya giderek hızlı, kaliteli ve daha uygun maliyetli mal ve hizmet üretimini zorunlu kılmaktadır. Bu gereksinime paralelolarak yeni üretim ve çalışma ilişkileri ortaya çıkmıştır.
Bunlardan; asıl işverenin yanında "taşeron" olarak adlandırılan başka işverenlerinde işyerinden iş almaları ve kendi sigortalılarını çalıştırmaları ile uygulama kazanmış olan "asıl işveren-alt işveren" ilişkisini ...Yasası açısından ele alan, 506 sayılı Yasa"nın 87. maddesi hükmü, tıpkı 1475 sayılı İş Yasasının l/son ve 4857 sayılı İş Yasasının 2/6. maddelerinde olduğu gibi aracının yanında asıl işvereni de sorumlu tutan bir içerik taşımaktadır. Amaç, sigortalının sosyal güvenlik hakkının yanında, halefi konumundaki..."nun prim tahsilatının, alt işverenin yanında asıl işverenin de sorumluluğunu öngören düzenlemelerle güvence altına alınmasını sağlamaktır.
Üçüncü kişinin aracılığı başlıklı, 506 sayılı Yasa m. 87; "Sigortalılar üçıJncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun iş verene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur.Bir işde veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortali çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir." hükmünü içermektedir. Bu hüküm ile asıl işverenin sorumluluğunun kapsamı belirlenmeye çalışılmıştır.
...Yasasına göre, aracıdan söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından ötürü sorumlu tutabilmek için, maddenin tanımından ortaya çıkan bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır. Aracı kavramı her şeyden önce, bir asıl işverenin varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmeyi ve nihayet asıl işverene ait işyerinde veya işyerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmayı gerektirir. Asıl işverenle, aracı arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin önemi yoktur. Önemli olan yön, asıl işverene ait işin aracı tarafından yapımının sağlanmasıdır.
Somut olayda, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davalı ...."nin kendisine ait asıl işinin bir bölümünü(elektrik tesisatı döşeme işi) sözleşme ile diğer davalı ..."a verdiği ve asıl işveren sıfatına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik veya ölüm nedeniyle uğranılan zararların giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresi 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 125. ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddeleri gereğince 10 yıldır. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir.
Somut olayda, zararlandırıcı olayın iş kazası olduğu sabit olup, davalılar asıl işveren .... ile alt işveren ... yönünden zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 125. gereğince kaza tarihinden itibaren 10 yıl olduğu ve dava tarihi olan 18.09.2009 tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı, ayrıca haksız eylem sorumlusu davalılar ... ve ..."ın da davaya karşı zamanaşımı def"ilerinin bulunmadığı anlaşıldığından, Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
2-Destek kavramı hukuki bir ilişkiyi değil fiili bir durumu ifade eder. Ne hısımlığa ve nede yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanmaz. Öte yandan dava nitelikçe iş kazası sonucu ölen sigortalının yakınlarının Kurum tarafından karşılanmayan maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa"nın değişik 24. maddesidir ve bu maddede anne ve babaya gelir bağlanması şartları gösterilmiş olup 4958 sayılı yasanın 35. maddesi ile getirilen değişiklikten önce geçimi sigortalı tarafından sağlandığı belgelenen ana, babaya gelir bağlanacağı belirtilmesine rağmen 4958 sayılı yasanın 35. maddesi ile getirilen değişiklikle sigortalı tarafından hak sahiplerinin geçiminin sağlaması şartının kaldırıldığı, yerine ...kuruluşlarına tâbi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan ana ve babasına gelir bağlanması” koşulu getirilmiştir.
Somut olayda, ..."nün yazı cevabında davacı anne ve babanın müracaatları olmadığından zararlandırıcı olaya ilişkin tahkikat işlemi yapılmadığı ve davacılara gelir bağlanmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş, davacı anne ve babanın gelir durumları ile müteveffa sigortalının davacılara destek olup olmadığının araştırılarak, destek olduğunun saptanması halinde davacıların maddi tazminat istemlerinin değerlendirilerek bir karar verilmesinden ibarettir.
3-818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesinde(6098 sayılı yasanın 56. maddesi) cismani zarara uğrayan kişiye veya ölümü halinde ailesine adalete uygun bir miktar tazminat ödenmesine karar verilebileceği belirtilmiştir. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı , işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez.
Bu ilkeler gözetildiğinde, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu evlatlarına kaybeden davacı anne ve baba yararına ayrı ayrı uygun bir miktar manevi tazminata karar verilmesi gerekir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine
02.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.