3. Hukuk Dairesi 2014/442 E. , 2014/6530 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : FETHİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/05/2013
NUMARASI : 2005/610-2013/598
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacı-(bir.davacı)k.davalı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacı-(birleşen davacı) karşı davalı Vek.Av.A. G.. geldi. Davalı-(birleşen davalı) karşı davacı Vek.Av.A. U.. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı asıl ve birleşen dava dilekçelerinde, davalı ile %50 ortak olarak ".... Petrolü" işletmek üzere 1997 yılında adi ortaklık kurduklarını, adi ortaklığın davalı tarafından yönetilmesi nedeniyle zarara uğratıldığı, vergi borçları biriktiği, bu nedenle 2002 tarihinde azil ettiklerini ileri sürerek 194 837,00 TL"nin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafından asıl davanın reddine karar verilmesi savunulmuştur. Karşılık dava dilekçesinde ise; dava konusu petrol istasyonunun davacı tarafından satıldığı halde hissesine düşen miktarın ödenmediği nedeniyle ıslah dilekçesi ile birlikte 160.000,00 TL"nin tahsili istenilmiştir.
Mahkemece, taraflar arasında yazılı ortaklık sözleşmesi bulunmadığı, adi ortaklığın davalı tarafından işletilmesi nedeniyle zarara uğratıldığının yazılı belge ile ispat edilemediği gerekçeleri ile asıl-birleşen ve karşılık davaların reddine karar verilmiş, hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 620 vd. madde hükmüne göre adi ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca (nihai olarak kazanç elde etme amacına) ulaşmak üzere birleştirmeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanır. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları, ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak zorundadır.
Adi ortaklık, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında yer alan ortaklıkların aksine tüzel kişiliğe haiz değildir. Tüzel kişiliği olmadığından, adi ortaklık, üçüncü kişilerle ilişkilerinde bağımsız bir varlığa sahip değildir. Dolayısıyla adi ortaklık kendi adına hak ve borç ilzam edemez, davacı ve davalı olamaz. Ortaklık aleyhine açılmak istenen davalar tüm ortaklar aleyhine, ortaklık lehine açılacak davalar da tüm ortakların katılımı ile açılmalıdır. Diğer taraftan, ticari faaliyet gerçekleştirebilmek ve fatura kesebilmek için adi ortaklık ortaklarının vergi dairesine başvuruda bulunup vergi numarası almaları gerekir. Her ne kadar adi ortaklığın kendisi şekil şartına tabi değil ise de ispat kolaylığını sağlamak bakımından adi ortaklık sözleşmeleri yazılı yapılmaktadır.
Her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece, katılım payları, birbirine eşit ve ayrıca ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte olmalıdır.
Ayrıca, ortaklar aksini kararlaştırmadıkları sürece, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
Türk Borçlar Kanunu"nun 624. maddesi uyarınca, adi ortaklığın kararları, ortakların çoğunluğu ile alınması yönünde bir anlaşma yapılmadığı sürece, tüm ortakların oybirliği ile alınır.
Kural olarak, TBK"da aksine bir anlaşma olmadığı sürece tüm ortakların yönetim ve temsil hakları olduğu düzenlenmiştir. Ortaklar yönetim ve temsil yetkilerini bir veya daha fazla sayıda ortağa veya üçüncü bir kişiye devredebilirler. TBK"nun 625. maddesi uyarınca yönetime yetkili ortaklardan her biri, diğerleri katılmaksızın işlem yapabilir. Ancak, yönetime yetkili her ortak, tamamlanmasından önce işleme itiraz ederek, işlemin yapılmasını engelleyebilir.
Türk Borçlar Kanunu"nun 637. maddesi uyarınca, kendi adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortak, bu kişiye karşı bizzat kendisi alacaklı ve borçlu olur. Ortaklardan biri tarafından, adi ortaklık adına bir üçüncü kişi ile işlem yapılması halinde, diğer ortaklar ancak temsil hükümleri çerçevesinde, alacaklı veya borçlu olurlar. Bu doğrultuda, kendisine yönetim görevi verilen ortağın, adi ortaklığı üçüncü kişilere karşı temsil yetkisinin bütün ortakların oybirliğiyle verilmiş olması ve yetki belgesinde bu hususun açıkça belirtilmiş olması şarttır. Adi ortaklıkta malvarlıkları bakımından elbirliği ile mülkiyet, borçlar bakımından ise müteselsil sorumluluk söz konusudur. Ancak, ortaklar yazılı bir sözleşme ile bu konuda özel düzenlemeler yapabilirler.
TBK"nun 627. maddesi uyarınca, ortakların, ortaklık işleri için yaptığı giderlerden veya üstlendiği borçlardan dolayı diğer ortaklar, ilgili ortağa karşı sorumlu olurlar. Yine bu ortağın, yönetim işleri yüzünden uğradığı doğrudan zararlar ile ortaklığın yönetiminden kaynaklanan tehlikeler sonucunda doğan zararlar, diğer ortaklar tarafından giderilmelidir.
TBK"nun 628. maddesindeki özen borcu uyarınca, her ortak, ortaklık işlerinde kendi işi ile aynı ölçüde çaba ve özen göstermekle yükümlüdür. Ortaklar, diğerlerine karşı, kendi kusuruyla verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Yine, aynı yasa 628/2. madde hükmü gereğince ortaklık işlerini ücret karşılığı yürüten ortak vekâlet hükümleri çerçevesinde vekil sıfatı ile sorumludur.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK"nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanunu"nun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise "Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır( TBK" nun 642. md.).
Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre ve taraflar arasında yazılı sözleşme olmadığı da gözetilerek, ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, dosyanın önceki bilirkişi dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kuruluna verilmesi, bilirkişi heyetinden yukarıda açıklanan ilkeler gereğince taraf delilleri tek tek değerlendirilerek asıl-birleşen ve karşılık davadaki talepler hakkında denetime elverişli rapor alınması, davalının sorumlu olduğu miktar var ise belirlenmesi yine, petrol ofisinin satılması nedeniyle alacağı olup-olmadığının saptanması, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen taraflar için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100"er TL vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 29.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.