Abaküs Yazılım
12. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/9713
Karar No: 2022/4105
Karar Tarihi: 29.03.2022

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/9713 Esas 2022/4105 Karar Sayılı İlamı

12. Hukuk Dairesi         2021/9713 E.  ,  2022/4105 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
    SUÇ : Ticareti usulüne aykırı terk etmek
    HÜKÜM : Mahkumiyet

    Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
    Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
    Ceza muhakemesinin amacının hukuken geçerli kanıtlarla hiç bir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olması ve temyiz kanun yolundaki hukuki denetimin maddi gerçeğin tespitinde muhakeme ve mantık kurallarına, bilimsel gerçeklik ve bulgulara uyulup uyulmadığını da kapsadığı gözetilerek yapılan incelemede,
    İlk derece mahkemesince atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle sanığın beraatine dair karar verildiği, kararın istinaf edilmesi sonucu, Bölge Adliye Mahkmesince, istinaf başvurusunun kabulü ile sanığın mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.
    28/02/2019 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı kanun ile yeniden düzenlenen CMK'nun 286/2-d uyarınca ilk defa bölge adliye mahkemesince mahkumiyet kararı verildiğinden kararın temyizi kabil olduğu belirlenerek yapılan incelemede;
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/83473 nolu tebliğnamesindeki ; 5237 sayılı TCK'nun 7. ve 5271 sayılı CMK’nun 251. maddeleri uyarınca dosyanın “Basit Yargılama Usulü” yönünden değerlendirilmesi hususundaki bozma görüşüne ilişkin yapılan incelemede;
    Cebri icra hukuku maddi hukuktan kaynaklanan taleplerin devlet kuvveti ile zor kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesini sağlayan bir hukuk dalıdır ve borçlarını, zamanında ve rızaları ile yerine getirmeyen borçlulara karşı; alacaklıların, devlet kuvvetinin yardımı ile alacaklarına nasıl kavuşacağını düzenler. Alacaklı, özel hukuktan doğan hak ve alacağını, devlet adına üstün devlet gücünü kullanmaya yetkili İcra ve İflas Daireleri aracılığı ile alabilir. İcra dairesi, kişilerin özel hukuktan doğan alacaklarını tahsile çalışırken üstün devlet gücünü kullanmakta ve borçluların hak ve özgürlük alanına müdahale etmektedir. İcra dairesi, bir yandan özel hukuktan doğan hakların elde edilmesine yönelirken, bu yönelme işlemini kamu hukukunun araçlarıyla, kamusal gücün kullanılması ile yerine getirmektedir.
    İcra hukukunun amacı, cebri icra organlarının yardımıyla alacaklının ihlal edilen hakkına kavuşturulmasıdır. Alacağın tahsili ile birlikte toplumsal barışı, hukuk düzenini de sağlar.İcra Müdürlüğü işlemlerinin nihai hedefi kamu yararıdır. Tüm icra işlemleri, her ne kadar kişilerin özel hukuktan doğan alacakları almaya yönelik olsa da sonuçta hedef devlet otoritesini sağlamak ve bu vesileyle toplumda huzur ve barışı sağlamaktır.
    Cebri icra hukuku zor kullanma yetkisini sadece devlete tanımıştır. Alacaklının alacağına kavuşması için devlet, cebri icra organlarınca (icra dairesince) borçlunun mallarına el koyar, bu mallar satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir. Kural olarak cebri icranın konusu borçlunun şahsı değil, malvarlığıdır.Cebri icra organlarının alacaklıyla borçlu arasındaki menfaatler dengesini gözetmesi gerekmektedir. Bu menfaatler dengesi 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda genel biçimde düzenlenmemiş olmakla birlikte, İİK'nun 85/son maddesine göre ; haczi koyan memur borçlu ile alacaklının menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle (bağdaştırmakla) mükelleftir.
    Hukuk devletinin gereği olarak hakkın yerine getirilmesinde yani alacaklının alacağını alamadığı takdirde alacağına kavuşmak için devlet organlarından yardım istemesi ve hakkın yerine getirilmesinde zor kullanma yetkisini münhasıran elinde bulunduran devlet tarafından organları vasıtasıyla borçlunun mallarına el koyup satmak suretiyle alacaklının alacağına kavuşmasına sağlamaktadır.İcra organlarının kurulmasındaki temel amaç, alacaklının borçluya karşı bizzat kuvvet kullanmasını önlemektir.
    Devletin organları vasıtasıyla hakkın yerine getirilmesinde çabukluk sağlanması ve zor kullanma yetkisine de işlerlik kazandırması için 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 16. Babında 331. ila 345/b. maddeleri arasındaki suçlar ile kabahatler ve bunların yaptırımları ile yargılama usulü düzenlenmiştir.
    2004 sayılı İİK'nun 4. Babında 74. ve 76. Maddelerinde mal beyanında bulunmama kabahati ve bunun yaptırımı olan hapsen tazyik yaptırımı düzenlenmiştir.İİK'nun 346 ila 354 maddelerinde ise icra ceza mahkemelerinin yargılama usulü düzenlenmiştir.
    İcra ceza mahkemeleri; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 331 ila 345/b maddeleri arasında tanımlanan suçların işlendiği iddiasıyla açılan davaların kovuşturmalarını yürütmekle görevlidir. İİK'nun 331. Maddesinde düzenlenen Alacaklısını Zarara Sokmak Kasdiyle Mevcudunu Eksiltme Suçu yönünden altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 332. Maddesinde düzenlenen Borçlunun Kendisini Aciz Duruma Düşürmesi veya Durumunu Ağırlaştırması suçu yönünden onbeş günden altı aya kadar hapis cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 333. Maddesinde düzenlenen İflas ve Konkordato İşlerinde Hususi Menfaat Temin Etme Suçu yönünden altı aydan iki seneye kadar hapis cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 333/a. Maddesinde düzenlenen Ticari İşletmede Yöneticinin Sorumluluğu suçu yönünden altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 334. Maddesinde düzenlenen Konkordato veya Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırmada Yetkili Kimseleri Hataya Düşürme Suçu yönünden altı aydan bir yıla kadar hapis cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 335. Maddesinde düzenlenen Kiracının İşlediği suç yönünden Türk Ceza Kanununun 276. maddesine göre cezalandırılmasının öngörüldüğü, İİK'nun 336. Maddesinde düzenlenen Müflisin Mallarını Vermeyenlerin İşlediği suç yönünden doksan güne kadar adlî para cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 337. Maddesinde düzenlenen Yükümlülüklerin Yerine Getirilmemesi suçu yönünden yaptırım öngörüldüğü, İİK'nun 337/a. Maddesinde düzenlenen Ticareti Usulüne Aykırı Terk Etme suçu yönünden üç aydan bir yıla kadar hapis cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 338. Maddesinde düzenlenen Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunma suçu yönünden üç aydan bir yıla kadar hapis cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 339. Maddesinde düzenlenen beyandan sonra mal ve kazançta olan artışı bildirmemek suçu yönünden bir aya kadar disiplin hapsi yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 340. Maddesinde düzenlenen Borçlunun Ödeme Şartını İhlali suçu yönünden , üç aya kadar tazyik hapsi yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 342. Maddesinde düzenlenen İcra Dairesince Teslim Edilen Taşınmaz veya Gemiye Tekrar Girme suçu yönünden yaptırım öngörüldüğü, İİK'nun 343. Maddesinde düzenlenen İcra İflas Kanunu 30 ve 31. Maddeler Hükmüne Uymama suçu yönünden üç aya kadar tazyik hapsi yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 344. Maddesinde düzenlenen Nafakaya İlişkin Kararlara Uymama suçu yönünden üç aya kadar tazyik hapsi yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 345/a. Maddesinde düzenlenen Sermaye Şirketinin İflasını İstememe suçu yönünden on günden üç aya kadar hapis cezası yaptırımı öngörüldüğü, İİK'nun 345/b. Maddesinde düzenlenen Artırmadan Çekilme suçu yönünden bir yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası yaptırımı öngörüldüğü anlaşılmıştır.
    İcra mahkemelerinin, icra ve iflas suçlarından dolayı “ceza mahkemesi” sıfatıyla yargılama yapacakları tartışmasızdır. İlk bakışta icra mahkemelerinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre kovuşturma yapacakları düşünülse de, bu mahkemelerin yargılama usulünün 2004 sayılı İİK'nun 346 ila 354. maddesinde ayrıca düzenlendiği, gelmeyen tanıklarla ilgili olarak 349. maddenin son fıkrası ile kanun yollarına başvuru bakımından da 353. maddenin 2. fıkrasında da Ceza Muhakemesi Kanunu’na atıf yapıldığı, bunun dışında kalan hususlarda 2004 sayılı Kanunun 346 ila 354. maddelerinin tatbik edileceği anlaşılmaktadır.İcra mahkemelerince görülecek ceza davalarında uygulanacak yargılama usulünde 2004 sayılı Kanunun 347 ila 354. maddelerinin tatbik edileceği, ancak 2004 sayılı Kanunun atıf yaptığı 349 ve 353. maddelerinin son fıkraları uyarınca, sadece burada belirtilen hallerde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun icra ceza davalarında gözönünde bulundurulacağı hususu kuşkusuzdur.
    Cebri icra organlarının etkinliklerinin artırılması ve sonuca en hızlı şekilde ulaşıp alacaklının alacağına kavuşmasını sağlaması için İİK'nun 331 ile 345/a maddeleri arasında borçluya bir takım yükümlükler yüklenmiş, bu yükümlülüklere uyulmaması halinde de yaptırımlar düzenlenmiştir. Bir kısım yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde hapsen tazyik bazılarında hapis veya adli para cezası veya hapis ve adli para cezası birlikte öngörülmüştür. Bu yaptırımların amacı alacaklıya borcunu ödemeyen borçluyu ödemeye mecbur etmek ve alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamaktır. Bu suç ve kabahatlerin takibi şikayete bağlı olup alacaklıların veya hak sahiplerinin icra ceza mahkemesine dilekçe ile başvuracağı şikayet dilekçesi veya şifai beyan ile dava ikame etmesi sağlanmıştır. Bu suçlara ilişkin yargılama usulünde hızlı bir yargılama yapılması düzenlenmiş, İİK'nun 349. Maddesinde düzenlenen yargılama usulü ile sanıkların meşruhatlı davetiye ile duruşmaya gelmeye mecbur oldukları, gelmedikleri takdirde yargılamanın gıyaplarında sonuçlandırılacağı ihtaratı verilir. Ayrıca şikayetçinin belirlenen tarihte duruşmaya gelmediği veya vekilini göndermediği takdirde şikayet hakkının düşeceği ihtaratı yapılır. Bu duruşmalarda İİK.'nun 350. maddesi gereğince de Cumhuriyet Savcısı hazır bulundurulmaz. İİK'nun 351. maddesindeki; şikayetçi dilekçe ve beyanında göstermiş olduğu delillerle bağlıdır, maznun müdafaası için tahkikatın tevsii ancak bir kez istenebilir şeklindeki düzenlemeler ile de hızlı bir yargılamanın yöntemi özel kanunlarında düzenlemiştir.
    2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda düzenlenen suçların yaptırımı olan tazyik ve hapis cezaları borçlunun edimini yerine getirmeye zorlamaya yöneliktir. Bu suçlardan vazgeçme İİK'nun 354. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre kanunun bu babında yazılı suçlardan takibi şikayete bağlı olanların müştekisi feragat eder veya borcun itfa edildiği sabit olursa dava ve ceza bütün neticeleriyle beraber düşer. Madde metninden açıkça görüldüğü üzere, yargılamanın her hal ve safhasında şikayetten vazgeçme sonuç doğurur. 5237 sayılı TCK'nun 73. maddesinde düzenlenen şikayet müessesesinde ise, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun aksine şikayette vazgeçme ancak hüküm kesinleşene kadar yapılabilir.
    Bu şikayet müessesindeki faklılık ve İcra ve İflas Kanunundaki yargılama usulünden de anlaşılacağı üzere, buradaki yaptırımlar tamamen hakkın yerine getirilmesine yöneliktir. Cezanın ortadan kaldırılmasını veya ceza miktarını azaltacak uygulamalar şüphesiz ki İcra ve İflas Kanununda düzenlenen yaptırımları işlevsiz hale getirecek ve 2004 sayılı Kanun'un amacından uzaklaşmasına neden olacaktır.
    Basit Yargılama Usulü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 251. ve 252. maddelerinde düzenleme alanı bulmuştur.
    Basit Yargılama Usulü, Asliye Ceza Mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra belli bir ağırlığa ulaşmamış suçlar bakımından uygulanabilen ve duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yürütülen özel bir ceza muhakemesi yöntemidir.
    Belirtmek gerekir ki koşulları oluşsa dahi, basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanmaması konusunda mahkemenin takdir hakkı vardır.
    Basit yargılama usulü, yazılı beyan ve savunma esasına dayanır ve bu usulde duruşma yapılmaz.
    Basit yargılama usulünün temel amacı, belirli ağırlığa ulaşmamış suçlar bakımından bazı usulü aşama ve adımların atlanılarak yargılama faaliyetlerindeki sürelerin kısaltılmasıdır. Nitekim bu usulde, ceza yargılamasının en önemli unsurlarından biri olan duruşma yapılmasından vazgeçilmektedir.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 251. maddesinin birinci fıkrasında hangi suçlar bakımından basit yargılama usulünün uygulanabileceği açıkça düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.
    Yani;
    Sadece adli para cezasını gerektiren suçlar,
    Üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar,
    Adli para cezasıyla birlikte veya adli para cezasının seçenek olarak uygulandığı hapis cezalarında yine üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulü uygulanabilecektir.
    Basit Yargılama Usulünün Şartları ise şunlardır:
    1-Asliye Ceza Mahkemesinin görev alanına giren bir suç olması,
    2-İddianamenin kabul edilmiş olması ,
    3-Kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilmiş olması,
    4-Adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren bir suç olması,
    5-Mahkemece bu usulün uygulanmasına karar verilmesi,
    6-Suçun soruşturma ve kovuşturmasının yapılmasının izne veya talebe bağlı olmaması,
    7-Sanığın yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik halinin olmaması,
    8-Suçun, basit yargılama usulüne tabi olmayan bir suçla birlikte işlenmemiş olması gereklidir.
    Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir (CMK m.251/2).
    Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir (CMK m.251/3).
    Mahkemece, koşulları bulunması hâlinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir (CMK m.251/4).
    Mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilir (CMK m.251/6).
    Basit yargılama usulüne göre verilen kararlara karşı itiraz yoluna (CMK m.268) başvurulabilir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler kesinleşir (CMK m.252/1)
    İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223 üncü madde uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır (CMK m.252/2). İtiraz üzerine, mahkeme tarafından duruşma açılması ve genel hükümlere göre yargılama yapılması zorunludur.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 251. Maddesinde düzenlenen basit yargılama usulünün uygulandığı suçlarda CMK'nun 251/3. fıkrası gereğince mahkumiyet kararı verildiği takdirde, sonuç cezanın 1/4 oranında indirileceği amir hükmü getirilmiştir. Halbuki 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun'da düzenlenen bir kısım düzenlenmiş ve kabahat olarak nitelendirilmiş fillerde örneğin;
    1-)İİK'nun 339. maddesinde düzenlenen; beyandan sonra mal ve kazançta olan artışı bildirmeyen borçlunun cezası ,
    2-)İİK'nun 340. maddesinde düzenlenen ; borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza,
    3-)İİK'nun 30. ve 31. maddelerine muhalefet edenlerin cezalandırılması başlıklı İİK'nun 343. maddesi,
    4-)Nafaka yükümlülüğüne uymayanların cezalandırılması başlıklı İİK'nun 344. Maddesi ,
    5-)Mal beyanında bulunmayanlar için öngörülen cezayı düzenleyen İİK'nun 76. Maddesinde tazyik ve disiplin hapsi düzenlenmiştir.
    Basit yargılama usulü hukukumuzda istisnai olarak sadece belli mahkemelerde veya belli davalarda uygulanır. Kanunda açıkça basit yargılama usulüne tabi olduğu belirtilmeyen dava ve işler yazılı yargılama usulüne göre görülür.
    Kabahatlerin yaptırımı olarak disiplin hapsi, 5271 sayılı CMK'nun 2/l. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metninde de belirtildiği üzere ; bu kanunun uygulanmasında, disiplin hapsi; kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen,
    a-)Seçenek yaptırımlara çevrilemeyen,
    b-)Ön ödeme uygulanamayan,
    c-)Tekerrüre esas olmayan,
    d-)Şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan,
    e-) Ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi ifade eder.
    Madde metninden anlaşılacağı üzere yaptırım olarak disiplin hapsi öngörülen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun'da düzenlenen kabahatlerde seçenek yaptırımların uygulanamaması maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sanık lehine 5271 sayılı CMK'nun 251. maddesinin 3. Fıkrası gereğince yapılması düzenlenen indirimin de uygulanamayacağı açıktır.Kendine özgü yargılama usulü öngörülen İcra İflas Kanunu'nda düzenlenen suçlar açısından hızlı ve alacağın alınması amacı güdülen yaptırımların, CMK'nun 251. maddesi düzenlemesinin alacaklının seri bir şekilde alacağını almasını engelleyecektir. Açıklanan nedenlerle ; CMK'nun 251. maddesi uyarınca dosyanın basit yargılama usulü yönünden değerlendirilmesi konusundaki bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.
    Ticareti terk suçu yönünden yapılan incelemede;
    İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi; “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilânlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mûtad ve münasip vasıtalarla ilân olunur" diyerek ilan etme ve ilan masraflarını da; ödeme yükümlülüğünü yüklemiştir.
    Yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı ise İİK'nın 337/a maddesinde düzenlenmiş olup, takibi şikayete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun;
    1-İİK 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
    2-Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
    3-Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
    4-Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi şeklinde sıralanan seçimlik hareketlerden herhangi birisinin işlenmesi ile diğer koşulların da (alacaklının zarar görmesi ve borçlunun tacir olması gibi ...) gerçekleşmesi halinde oluşacağı ve eylemden dolayı o müştekinin zarar görmüş olmasının gerektiği belirtilmiştir.
    İİK'nun 337/a maddesi ile yaptırıma bağlanan eylem, tacirin ticareti terk etmesi değil, 44 ncü maddesine göre terk keyfiyetini 15 günlük süre içinde kayıtlı bulunduğu ticaret sicili memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyanında bulunmamasıdır.
    Hâl böyle olunca, ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyecekleri ve buna bağlı olarak İİK'nun 44.maddesi gereğince mal beyanı vermelerinin zorunlu olup olmayacağının irdelenmesi gerekmektedir.
    6102 sayılı TTK'nun 124. maddesinin birinci fıkrasında ticaret şirketlerinin kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğunu, ikinci fıkrasında ise kollektif ve komandit şirketlerin şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin sermaye şirketi sayıldığı belirtilmiştir.
    6102 sayılı TTK’nun limited şirketlerde tasfiyeyi düzenleyen 643. maddesindeki; "Tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır" şeklindeki hükmü gereğince limited şirketlerin tasfiye usulünün incelenmesinde; 6102 sayılı TTK’nun Anonim Şirketlerde Sona Erme ve Tasfiyeyi düzenleyen 10. Bölümünde "Sona Erme Sebepleri" başlığı altında “Genel Sona Erme Sebepleri” ve “Özel Sona Erme Sebepleri” olmak üzere iki başlık altında sona erme sebepleri açıklanmıştır.
    Anılan Yasa hükümlerine göre tasfiye sürecini kısaca özetlemek gerekirse, tasfiye memurları infisah hâlindeki şirketin tüm aktif ve pasifinde bulunan mallarını ortaya çıkaracak, buna ilişkin olarak hazırladığı bilânçoyu onaylattıktan sonra varsa şirketin alacaklarını tahsil edecek; aktifinde mevcut malları satıp paraya çevirecek, sonra alacaklılara şirketin borcunu ödeyecek, artan bir para varsa mukaveledeki pay durumuna göre ortaklara ödeyecek, buna ilişkin bilânço örneği ile birlikte terkin (silinme) işlemini yaptırmak üzere ticaret sicil memuruna bir dilekçe ile başvurarak terkin işlemini gerçekleştirecektir. Tasfiye sırasında şirketin aktifindeki bütün mallar satılıp paraya çevrildiği, bununla ortaklığın borçlarının ödendiği ve varsa artan paranın payları oranında ortaklarına dağıtıldığı bilânçoda gösterildiğine ve ortada mevcut bir mal varlığı da bulunmadığına göre, mal beyanında bulunmasını gerektirecek bir durum da bulunmayacaktır.
    TTK'nın “Genel Sona Erme Sebepleri” ni düzenleyen 529. maddesinde;
    (1) Anonim şirket;
    a) Sürenin sona ermesine rağmen işlere fiilen devam etmek suretiyle belirsiz süreli hâle gelmemişse, esas sözleşmede öngörülen sürenin sona ermesiyle,
    b) İşletme konusunun gerçekleşmesiyle veya gerçekleşmesinin imkânsız hâle gelmesiyle,
    c) Esas sözleşmede öngörülmüş herhangi bir sona erme sebebinin gerçekleşmesiyle,
    d) 421 inci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına uygun olarak alınan genel kurul kararıyla,
    e) İflasına karar verilmesiyle,
    f) Kanunlarda öngörülen diğer hâllerde, sona erer. Şeklinde, genel sona erme sebepleri sayılmıştır.
    TTK'nın “Özel Sona Erme Sebepleri” ni düzenleyen 530. maddesinde; Organların Eksikliği ve Haklı nedenle fesih şeklinde, özel sona erme sebepleri sayılmıştır.
    TTK'nın 533. maddesinin 1. fırkasında;“Sona eren şirket tasfiye hâline girer; Kanundaki istisnalar saklıdır. Sona erme ile tasfiye süreci başlamaktadır. ”şeklinde, Kanundaki istisnalar saklı olmakla birlikte, sona eren şirketin sona erme ile tasfiye sürecinin başladığı açıkça ifade edilmiştir.
    TTK'nun “Tasfiye ve Sona Erme” üst başlığı altında düzenlenen “Sonuçlar” başlıklı 533. maddesinde;
    (1) Sona eren şirket tasfiye hâline girer; Kanundaki istisnalar saklıdır.
    (2) Tasfiye hâlindeki şirket, pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korur ve ticaret unvanını "tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanır. Bu hâlde organlarının yetkileri tasfiye amacıyla sınırlıdır. Şeklindeki düzenleme ile tasfiye halindeki şirketin pay sahipleriyle olan ilişkileri de dahil, tasfiye sonuna kadar şirketin tüzel kişiliğini koruduğu ve unvanına “tasfiye halinde" ibaresi ekleneceği, organların yetkilerinin tasfiye amacıyla sınırlı olacağı açıkça ifade edilmiştir. Anılan madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere; tasfiye sırasında tüzel kişilik devam eder. Ortaklık amacı
    kendiliğinden tasfiye amacına dönüşür. Ortaklık bu amaçtan dolayı kural olarak yeni işlem ve faaliyetlere girişemez.
    Tasfiye ilkelerini bünyesinde barındıran bir diğer madde olan TTK'nun “Şirket Organlarının Durumu” başlıklı 535. maddesinde;
    (I) Şirket tasfiye hâline girince, organların görev ve yetkileri, tasfiyenin yapılabilmesi için zorunlu olan, ancak nitelikleri gereği tasfiye memurlarınca yapılamayan işlemlere özgülenir.
    (2) Tasfiye işlerinin gereklerinden olan hususlar hakkında karar vermek üzere genel kurul tasfiye memurları tarafindan toplantıya çağrılır. Şeklindeki düzenleme ile şirketin tasfiye haline girmesi ile organların görev ve yetkilerinin tasfiyenin yapılabilmesi için zorunlu olan ancak nitelikleri gereği tasfiye memurlarınca yapılamayan işlere özgüleneceği, tasfiye işlerinin gereklerinden olan hususlar hakkında karar vermek üzere Genel Kurulun tasfiye memurları tarafından toplantıya çağırılacağı açıkça ifade edilmiştir. Anılan madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere; Tasfiye sırasında organlar varlıklarını sürdürmeye devam eder. Ancak organların görev ve yetkileri, tasfiyenin yapılabilmesi için sınırlı olmakla birlikte tasfiye memurlarınca yapılamayan işlemlerle sınırlı hale gelir.
    Bununla birlikte, 15/7/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6728 sayılı Kanun’un 69. maddesiyle 6102 sayılı TTK’nun 545. maddesine “Bu Kanun hükümlerine göre tasfiye olunan şirketlerde, 2004 sayılı Kanunun 44 üncü ve 337/a maddesi hükümleri uygulanmaz.” hükmünü içeren ikinci fıkra eklenmiştir.
    Maddeden anlaşılacağı üzere ticaret şirketlerinin tasfiye sonrasında İİK’nun 44 üncü maddesi uyarınca mal beyanında bulunma yükümlülüğü kalmadığından, mal beyanında bulunmadığından bahisle İİK’nun 337/a maddesi ile cezalandırılması mümkün olamayacaktır.
    Nitekim madde gerekçesinde, “2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 44. maddesinde; ticareti terk eden bir tacirin onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecbur olduğu, bu durumun ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde ilan olunacağı kuralına yer verilmiştir. İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinde belirtilen ticareti terk eden tacirin bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösterecek nitelikteki mal beyannamesi ticaret sicili müdürlüklerince yalnızca ticareti terk eden hakiki şahıslardan alınmakta olup, sermaye şirketleri ile diğer tüzel kişi tacirlerden böyle bir beyanname alınmamaktadır. Nitekim TTK'nun 540. maddesinin birinci fıkrası uyarınca tasfiye memurları şirketin tasfiyenin başlangıcındaki durumunu incelemekte, gerekirse şirket mallarına değer biçmek adına uzmanlara başvurarak şirket mal varlığına ilişkin durumu gösteren bir envanter ile bilanço düzenlemekte ve genel kurulun onayına sunmakta, yine 541. madde uyarınca alacaklılara gerekli çağrılarda bulunmaktadır.
    Diğer taraftan, sermaye şirketleri bakımından ticaretin terk edilmesinden ne anlaşılması gerektiği de açık değildir. Yerleşik Yargıtay kararları uyarınca ticareti terk, sermaye şirketinin ticaret unvanının ticaret sicili kayıtlarından silinmesidir. Ticaret unvanı ticaret sicilinden silinen bir sermaye şirketi, 6102 sayılı Kanun uyarınca tasfiye sürecini tamamladığından, artık bundan sonra aktif ve pasifini gösteren bir mal beyanının verilmesi fiilen mümkün değildir. Nitekim tasfiye sürecinde şirketin aktifleri ile pasifleri tasfiye edilmekte, şirket alacakları tahsil edilmekte ve borçları ödenmektedir. Ayrıca, ticaret sicili kaydı silinen bir şirketin varlığından artık bahsedilemeyeceğinden ve buna bağlı olarak şirketin işlem tesis etme ehliyeti kalmayacağından, silinme sonrasında mal beyanında bulunması da fiilen mümkün değildir. Ticareti terk ile kastedilenin silinme tarihinden daha önce gerçekleşen bir durum olduğunu kabul ettiğimiz takdirde de; tasfiye memurlarınca tasfiye başlangıcında ilk envanter ile bilanço çıkarılacağından, bir kez de mal beyanında bulunulması, aynı işlemin birden çok yapılması anlamına gelecektir. Bu zaman ve emek kaybını doğuracaktır. Nitekim tasfiye memurlarının yapılan işlemler bakımından hukuki ve cezai sorumlulukları da bulunmaktadır.
    Buna paralel olarak Ticaret Sicili Yönetmeliğinin Üçüncü Kısım’da Ticari İşletmelerin Tescili başlığı altında Birinci Bölüm’de “Gerçek Kişilere Ait Ticari İşletmeler incelenmiş ve bu bölümün “Kaydın silinmesi” başlıklı 51. maddesinin birinci fıkrasında, “Gerçek kişiye ait ticari işletmenin, faaliyetine son verilmesi ya da başka bir gerçek veya tüzel kişiye devredilmesi halinde onbeş gün içerisinde ticaret unvanının silinmesi için ticari işletmenin sahibi tarafından müdürlüğe başvurulur.”, dördüncü fıkrasında ise,“Ticareti terk eden tacir 2004 sayılı Kanunun 44 üncü maddesine göre terk dilekçesi ile birlikte mal beyanını da müdürlüğe vermek zorundadır.” düzenlemesi ile de sadece gerçek kişi tacirlere ticari faaliyetine son vermeleri hâlinde mal beyanında bulunma yükümlülüğü verilmektedir.
    12/12/2019 tarihli ve 30976 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 11/12/2019 tarihli ve 1819 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı uyarınca Cumhurbaşkanlığı Yönetmeliği bölümüne eklenen Ticaret Sicili Yönetmeliğinin dördüncü kısım birinci bölümde Ticaret Şirketlerinin Tescilini düzenleyen 64. madde ile vd. maddeleri şu şekildedir;
    Ticaret Sicil Yönetmeliğinin " Sona erme ve tasfiye" başlıklı 66. maddesinde;
    (1)Şirketin sona ermesine ilişkin tescil başvurusunda aşağıdaki belgeler müdürlüğe verilir.
    a) Sona erme ortaklar kurulu kararına dayanıyorsa bu kararın noter onaylı örneği.
    b) Sona erme başka bir sebepten ileri geliyorsa, bunu kanıtlayan belgenin onaylı örneği.
    c) Tasfiye memurlarının noter huzurunda düzenlenmiş, "Tasfiye halinde" ibaresi eklenmiş ve ticaret unvanı altına atılmış imza beyannamesi.
    ç) Tasfiye memurlarının ortaklar dışından seçilmesi halinde görevi kabul ettiğine ilişkin imzalı belge.
    d) Şirket sözleşmesinde alacaklıların davetine ilişkin hüküm bulunması halinde buna uygun olarak yapılan tasfiye memurlarınca hazırlanmış, alacaklıların davetinin yapıldığına ilişkin belge.
    (2) Tasfiyenin tamamlanmasından sonra kayıt silmede aşağıdaki belgeler müdürlüğe verilir:
    a) Tasfiye memurlarınca son bilançonun ortaklara tebliğ edildiğine ilişkin belge.
    b) Ortakların son bilançonun onayına ilişkin kararı veya mahkemeye itirazda bulunmayacaklarına dair yazılı beyanı.
    c) Son bilanço.
    Ticaret Sicil Yönetmeliğinin "Tescil" başlıklı 67. maddesinde;
    (1) Sona eren şirket ile ilgili aşağıdaki olgular tescil edilir:
    a) Şirketin sona erdiği ve tasfiyeye girdiği.
    b) Ticaret unvanına Tasfiye halinde" ibaresinin eklendiği.
    c) Sona ermenin sebebi ile bunu kanıtlayan belge veya kararın tarih ve sayısı.
    ç) Tasfiye memurlarının adı ve soyadı, yerleşim yeri ve kimlk numarası.
    d)Tasfiye işlemlerinin şirket merkezi dışında başka bir adreste yürütülmesi
    (2) Tasfiyesi tamamlanan şirket ile ilgili aşağıdaki olgular tescil edilir:
    a) Tasfiyenin tamamlandığı.
    b) Ticaret unvanının silindiği.
    Ticaret Sicil Yönetmeliğinin Sona Erme, Tasfiye, Tasfiyeden Dönme ve Ek Tasfiye Uygulanacak hükümler başlıklı 104.maddesindeki; "Anonim şirketlerin sona ermelerine, tasfiyelerine, ek tasfiyelerine ve tasfiyeden dönmelerine ilişkin 86 ila 89 uncu madde hükümleri limited şirketlere de uygulanır." şeklindeki düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde sermaye şirketlerinin İİK 44. maddesinde belirtilen mal beyanında bulunma zorunluluğunun olmadığı, madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, ticareti terk, sermaye şirketinin ticaret unvanının ticaret sicili kayıtlarından silinmesi anlamına gelmekte olup, kaydın silinmesinden önce tasfiye sürecinin başlaması gerekmekte, bu kapsamda şirketin aktif ve pasifleri belirlenmekte, varsa mal varlığının değeri saptanmakta, aktif mal varlığı satılarak borçları ödenmekte, kalan bir para olduğu takdirde hissesi oranında ortaklarına dağıtılmakta, buna ilişkin hazırlanan bilanço ile birlikte ticaret sicili müdürlüğüne başvurularak şirketin kayıtlardan silinmesi (terkini) sağlanmaktadır. Ticaret unvanı ticaret sicilinden silinen bir sermaye şirketi, 6102 sayılı Kanun uyarınca tasfiye sürecini tamamladığından, artık bundan sonra aktif ve pasifini gösteren bir mal beyanını vermesi fiilen mümkün olamayacağından, mal beyanında bulunmadığından bahisle mahkûmiyetine karar verilmesi Kanuna aykırı olacaktır.
    Açıklanan nedenlerle, İİK’nun 44 ncü maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirlere yönelik bir yükümlülük olduğu ve ticaret şirketlerini kapsamadığı anlaşılmakla, atılı suçtan sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkûmiyetine dair karar verilmesi,
    Bozmayı gerektirmiş ve sanık vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi'nin 2018/5161 E. 2019/2932 K. sayılı kararının 5271 sayılı CMK'nin 302/2 ve 28.02.2019 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Yasa ile değişik CMK'nin 304. maddeleri gereğince tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi'ne gönderilmesine, 29/03/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi