Abaküs Yazılım
21. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/4651
Karar No: 2015/12433
Karar Tarihi: 01.06.2015

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/4651 Esas 2015/12433 Karar Sayılı İlamı

21. Hukuk Dairesi         2015/4651 E.  ,  2015/12433 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi



    Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
    Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

    K A R A R

    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebepler ile temyiz nedenlerine göre taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,
    2-Dava, 21.04.2008 tarihindeki iş kazasında yaralanarak %53 oranında sürekli iş göremezliğe maruz kalan sigortalının maddi ve manevi zararlanın giderilmesi istemlerine ilişkindir.
    Mahkemece, 21.057,40 TL maddi tazminat ile 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 21.04.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
    Dosya kapsamından; davacı kazalının 21.04.2008 tarihli iş kazasında yaralanarak %53 oranında sürekli iş göremezliğe maruz kaldığı, hükme esas alınan 12.11.2012 tarihli kusur raporunda olayın meydana gelmesinde davalı ilk ...."nin % 60 , beton santral operatörü dava dışı ..."un %25 ve davacı kazalının ise %15 oranında kusurlu olup davalı İlk ..nin kusurunun bulunmadığının belirtildiği, yargılama konusu zararlandırıcı olayın davacı kazalının davalı İlk Beton ve ..nde parke taşı üretim tesisinde üretim işçisi olarak çalışırken vuku bulduğu, davalı İlk.nin ... İlçe Belediyesi"nin kilit taşı ile yol döşemesi yapılması, kaldırım döşemesi yapılması, beton ve yol bordürü döşenmesi, beton yol
    sökülmesi, beton yol sökülmesi, bazalt taş sökülmesi, asfalt sökülmesi işini ihale ile alıp bu işin bir kısmı olan ... İlçe Belediyesi muhtelif mahalle kilitli parke taşı döşenmesi işinin bir sözleşme ile davalı İlk.. verildiği, Mahkemenin davalı İlk...arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisi(taşeronluk ilişkisi) nedeniyle anılan olayda kusuru bulunmayan davalı İlk ...nin sorumluluğu cihetine gittiği anlaşılmıştır.
    A) İnceleme konusu kararda öncelikli uyuşmazlık, davalılar arasında müteselsil sorumluluğu gerektiren asıl işveren-alt işveren(taşeron) ilişkisinin bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.
    4857 sayılı Kanun"un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
    İş Kanunu"nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
    5510 sayılı Kanun"un 12/6.maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.
    4857 sayılı Kanun"un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu"ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun"un 12/6.maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun"dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
    Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu "müteselsil sorumluluktur". Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu"nun 2.maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
    Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları da bağlamaz.
    Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
    a) İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
    b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
    c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
    d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
    e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
    f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
    Tüm bu açıklamalar sonrasında, davalı İlk..."nin bir sözleşme ile kendi yüklenimindeki ... İlçe Belediyesinin muhtelif mahallerine kilitli parke taşı döşenmesi işini bir sözleşme ile diğer davalı İlk ..."ne verdiği tartışma konusu değildir. Tartışma konusu olan husus taraflar arasındaki bu ilişkinin yargılama konusu iş kazasında kusuru bulunmayan davalı İlk.."nin asıl işveren olarak kusursuz sorumluluğunu doğurup doğurmayacağıdır. Yukarıda da açıklandığı üzere asıl işverenlerin kendi yüklenimindeki işi bir başka işverene(alt işverene) devrinin söz konusu olması halinde asıl işverenin, alt işverenin kusurundan dolayı sorumluluğu söz konusu olur. Fakat asıl işverenin bu kusursuz sorumluluğundan bahsedebilmek için alt işverene devredilen iş ile kazalanılan işin aynı iş olması gerekir. Somut olayda ise davalı İlk ...nin diğer davalı İlk ..."ne sözleşme ile devrettiği iş kilitli parke taşı döşenmesi işi olup davacı kazalı İlk ...ne ait kilit taşı üretim tesisinde imalat işi yaptığı sırada yaralanmıştır. Yani davacının yaralandığı iş ile davalı İlk ...nin diğer davalı İlk ...ne devrettiği iş arasında bir bağlantı yoktur. Hal böyle olunca yargılama konusu olan iş kazasında ayrıca kusuru bulunmayan davalı İlk İ... bakımından davanın reddi yerine hatalı değerlendirme ile kabul kararı verilmesi doğru olmamıştır.
    B) Bunun yanında Mahkemece davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının takdirinde de hataya düşüldüğü anlaşılmaktadır. Şöyleki
    818 sayılı Borçlar Kanununun 47 .maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi) hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez ve yine 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de açıklandığı üzere zarar görenin müterafik kusurunun varlığı halinde bu durumun manevi tazminatın takdirinde göz önünde bulundurulması gerekir.
    Bu açıklamalar sonrasında somut olayda, ilgililerin kusur oranları, tarafların sosyal ekonomik halleri, olay tarihi ile özellikle davacı kazalının maluliyet oranı gözetildiğinde lehine hükmedilen 30.000,00TL miktarlı manevi tazminat da azdır.
    C) Son olarak belirtilmesi gereken bir diğer husus da açıkça ifa amacı taşıdığı anlaşılmayan ödemelerin maddi tazminatın hesaplanması sırasında dikkate alınıp alınmayacağına ilişkindir.
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.”hükmüne yer verilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan hesap raporunda ise davacının maddi zararından davalı şirketçe ödenen 19.650,00TL düşülerek neticeye varıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre “ifa amacı taşımayan ödemelerin” maddi tazminattan indirilemeyeceği tartışmasızdır. Somut olayda değişik tarih ve miktarlardaki bu ödemelerin hiç birisinin açıkça 21.04.2008 tarihli iş kazası nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak yapıldığının belirtilmemesine göre ifa amacına yönelik bir ödeme olarak kabul edilmeleri, bunun doğal neticesi olarak da hesaplanan tazminattan düşülmeleri olanağı yoktur. Hal böyle iken ifa amacı taşımayan 19.650,00TL"nin davacının maddi zararından düşüldüğü bilirkişi raporuna itimat ile neticeye varılması da ayrıca hatalı olmuştur.
    bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 01.06.2015 gününde oy çokluğuyla karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi