1. Hukuk Dairesi 2014/20923 E. , 2017/3429 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.06.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakanları ...’un maliki olduğu 288 parsel sayılı taşınmazını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 2000 yılında davalı ...’e devrettiğini, ...’in de çekişmeli taşınmazı 2002 yılında diğer davalı ...’a temlik ettiğini, yapılan temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı ..., mirasbırakan...’in kendisine olan 3.500,00 TL lik borç nedeniyle çekişmeli taşınmazı devrettiğini, davalı ...’ın, kız kardeşi ... ile evli olduğunu, kardeşi ...’in miras payını kendisine devretmesi nedeniyle çekişmeli taşınmazı ...’in miras payına karşılık diğer davalı ...’a devrettiğini, yapılan devirlerin gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., iddiaların yersiz olduğunu, eşi ...’un miras yolu ile kalan teknedeki payından davalı ... lehine vazgeçmesine karşılık çekişmeli taşınmazı temlik aldığını, temlikin bedel karşılığı olduğunu, alım gücünün bulunduğunu, satış bedelinin tapuda elden ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yapılan temliklerin gerçek olduğu, muvazaa olgusunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1934 doğumlu mirasbırakanın 05/03/2010 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı eşi ...’ı, davacı kızları ..., .., ...’i, davacı oğlu ...yi ve davalı oğlu ...’ı bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu zeytinlik vasfındaki 288 parsel sayılı taşınmazı 06/06/2000 tarih ve 243 yevmiye no’lu işlemle ara malik davalı ...’e temlik ettiği, ....’in anılan taşınmazı 01/07/2002 tarih ve 254 yevmiye no’lu işlemle davalı ...’a devrettiği, ara malik davalı ...’in diğer davalı ...’ın kayınbiraderi olduğu kayden sabittir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın dava konusu 288 sayılı parseli davalı ...’e devretmesine karşın zilyetliğini muhafaza ettiği, bu hususun mirasbırakanın çekişmeli taşınmazdan başka zeytinliğinin olmamasına rağmen ölümüne kadar üyesi olduğu ... Birlik Kooperatifi’ne zeytin dökmesinden anlaşıldığı, öte yandan mirasbırakanın 1989 yılından itibaren Bağ-Kur emeklisi olduğu, emekli maaşı aldığı, zeytin gelirinin bulunduğu ve market işlettiği gözetildiğinde 3.500,00 TL lik bir borç için maliki olduğu tek zeytinliği satmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, mirasbırakanın mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının olmadığı, satış bedeli ile keşfen belirlenen rayiç değer arasında bariz fark bulunduğu, öte yandan davalı ..., çekişmeli taşınmazı kardeşi ...’in miras payını kendisine devretmesi nedeniyle ...’in eşi olan davalı ...’a devrettiğini savunmuş ise de; ‘’... Reis ‘’ isimli gemideki payın temlikten 2 yıl önce 19/10/2000 tarihinde ... tarafından davalı ...’e devredildiği, yine davalı ... ve kardeşlerine intikal eden 890 sayılı parseldeki payın ise ... tarafından temlikten sonra 06/03/2003 tarihinde devredildiği değerlendirildiğinde davalı ...’in savunmasına itibar edilemeyeceği, son kayıt maliki davalı ...’ın mirasbırakanın oğlu ve ara malik Tamer’in kayınbiraderi olması nedeniyle durumu bilen yada bilebilecek konumunda bulunduğu, sonuç olarak yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğu anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir iken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
Davacılar vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.