3. Hukuk Dairesi 2018/3308 E. , 2018/11664 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne, birleşen davaların reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; üçüncü kişiler adına tapulu taşınmazı, kendi hissesi bulunduğu, diğer hissedarların da adına hareket ettiğini söyleyen davalıdan özel parselasyon numarası ile 25.10.1986 tarihinde satın ve teslim aldığını, ancak taşınmazın üçüncü kişiler adına tescil edildiğini, bu yüzden aynı taşınmazı tapu maliklerinden yeniden rayiç bedel ödeyerek satın almak zorunda kaldığını bildirerek taşınmazın rayiç değeri ile, tapuyu alırken vakıf şerhi nedeniyle ödemek zorunda kaldığı taviz bedelinin faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Yücel; davanın zamanaşımına uğradığını, davacının talebinin fahiş olduğunu, taşınmazın başkasının arazisinde kalmasının kendi kusuru olmadığını, davacının tapuyu alamayacağını bildiğini, temerrüt gerçekleşmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece verilen ilk hükümde; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2007/767 Esas- 2007/5274 Karar 12/04/2007 tarihli ilamıyla “Davacının zilyetliğinin halen devam ettiğinin davalı tarafçada kabul edildiğine göre zamanaşımı henüz işlemeye başlamamıştır. Açıklanan bu yönler gözetilerek işin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle bozulduğu,
Söz konusu bozma ilamı üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; mahkemece davanın kabulü ile; 76.984,00 TL’nin dava tarihi olan 29.12.2005 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı ... mirasçılarından müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiği ve hükmün davalılar tarafından temyiz edildiği, yine temyiz incelemesi neticesinde; Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2011/1213 Esas, 2011/16773 Karar 17/11/2011 tarihli ilamıyla;
1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-)Dava konusu taşınmazın dava dışı üçüncü kişiler adına tapulu iken davalı tarafından özel parselasyon numarası ile 25.10.1986 tarihinde davacıya satıldığı, dava dışı üçüncü kişi adına tapulu olması nedeniyle davacının tapu maliklerinden yeniden satın almak zorunda kaldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir (TMK. 706, BK.213, Tapu K.26 ve 2011/1213-16733 Noterlik K.60 maddeleri). O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacının ödediği satış bedelinin tapunun verilmesinin imkansız hale geldiğinin anlaşıldığı tarih itibarıyla çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle -azalan alım gücünün- (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar, gayrimenkul fiyatlarındaki artış oranları vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün hesaplanması gerekir. Mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda, davacının ödediği satış bedelinin dava tarihi itibarıyla denkleştirilmesi yapılırken, taşınmazın satıldığı 1986 yılı ile dava tarihi olan 2005 yılı verileri ortalaması alınarak hesap yapılmış, aradaki yıllara ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Buna göre, 1986 yılından dava tarihine kadar geçen süreçteki ekonomik verilerdeki değişkenlik ödenen miktarın denkleştirilmesine yansıtılmamış olup, karara esas alınan bilirkişi raporu, dairemizin yerleşik denkleştirme emsallerine uygun değildir. Bu durumda mahkemece yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak, davacının 1986 tarihinde ödediği bedelin az yukarıda izah edilen ekonomik etkenler 1986 dan 2005 yılına kadar her yıl itibarıyla esas alınarak, dava tarihine kadar getirilerek ulaşacağı değerin bulunup sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmaktadır.
İkinci bozma ilamından sonra davacı vekili tarafından açılan ve bu dosyayla birleştirilen dava (... Anadolu 13. ASHM 2012/848-2013/181 E. K.) dilekçesinde; asıl davada talep edilen bedelin bilirkişi incelemesi neticesinde; 76.984,00 TL olduğunun belirlendiğini, daha sonra bozma sonrası hazırlanan bilirkişi raporunda bedelin 122.985,13 TL olarak tespit edildiğini, asıl davada ıslah hakkının kullanılması nedeniyle bu davada taleplerinin bulunduğunu belirterek; fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla; şimdilik 46.001,13 TL nin 29/12/2005 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Aynı şekilde ikinci bozma ilamından sonra davalılar vekili tarafından açılan ve bu dosyayla birleştirilen dava (... Anadolu 12.ASHM 2014/82-2014/244 E. K.) dilekçesinde; “asıl dosyanın Yargıtay"da temyiz incelenmesi safasında iken; müvekkillerinin murisi Yücel Aliçavuşoğlu"nun ortakları arasında bulunduğu ...San. Tic. Ltd.Şti."nde bulunan ve müvekkillerinin murisine ait kişisel eşya ve evraklar kendilerine teslim olunduğunu, müvekkillerinin söz konusu evraklarını incelemeleri sırasında davalının ve müvekkillerinin murisi ...arasında imzalanan ve diğer davanın konusu makbuzun dayanağını oluşturan 13/08/1986 tarihli sözleşmeyi bulduğunu, Yargıtay Mahkeme kararını kısmen bozarak iade ettiğini, ve davanın halen derdest olduğunu, tüm bu sebeplere binaen mevcut hali ile 20.000,000 TL miktarı üzerinden karara bağlanan davada borcun 20.000.000 TL olmadığının 2.300.000 TL olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; asıl ve birleşen iki davanın birlikte yargılaması neticesinde; asıl dava yönünden; davanın kısmen kabulü ile 39.703,76 TL"nin dava tarihi olan 29/12/2005 tarihinden itibaren, asıl davanın davalılarından müşterek ve müteselsilen tahsili ile asıl davanın davacısına ödenmesine, birleşen diğer iki davanın ise reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Anılan karar Dairemizin 2015 / 14053 Esas – 2016 / 9241 Karar sayılı ve 08/06/2016 tarihli kararı ile bozulmuştur . Bozma kararı şu şekildedir;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ödenen paranın denkleştirici adalet ilkesi gereğince iade edilmesi suretiyle haksız değer kaymalarının önlenmesi amaç edilmiştir.
Somut olayda; sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ve denkleştirici adalet ilkesinin esas alınması suretiyle bedelin iadesine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak; denkleştirici adalet uygulanırken Yargıtay"ın yerleşmiş içtihatları ve davaya konu Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2011/1213 Esas, 2011/16773 Karar, 17/11/2011 tarihli ilamı gereğince, 1986 tarihinde ödediği bedelin 1986 dan 2005 yılına kadar her yıl itibarıyla esas alınarak, dava tarihine kadar getirilerek ulaşacağı değerin çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ,gayrimenkul fiyatlarındaki artış oranları vs.) ortalamaları alınmak suretiyle belirlenmesi ve bu yöntemle belirlenecek miktara hükmedilmesi gerekir.
Hükmeesas alınan bilirkişi raporunda ise; denkleştirici adalet ilkesi uygulanırken, dolar, cumhuriyet altını, TEFE ve memur maaş artışlarının birim değer olarak kullanılarak belirlendiği, belirlenen bedelin, bu şekilde Yargıtay"ca benimsenen denkleştirici adalet ilkesine uygun birim değerleri içeren hesaplama yapılmadığı görülmektedir.
O halde; mahkemece; uzman bilirkişi aracılığı ile 1986 tarihinde ödediği bedelin 1986 dan 2005 yılına kadar her yıl itibarıyla esas alınarak, dava tarihine kadar getirilerek ulaşacağı değerin çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar, gayrimenkul fiyatlarındaki artış oranları vs.) ortalamaları alınmak suretiyle belirlenmesi ve bu yöntemle belirlenecek miktara hükmedilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. "
Mahkemece bozma kararına uyulmuş , bilirkişi kurulundan ek rapor alınmış ,anılan raporda USD artışı, Cumhuriyet altını, DİE toptan eşya fiyat artışı, memur maaş artışı, işçi ücreti artışı gözönüne alınarak değerlendirme yapılmış, rapor mahkemece hükme dayanak alınmıştır .
Mahkemece, asıl dava dosyası bakımından; davanın KISMEN KABULÜNE, 31.810,22 TL"nin dava tarihi olan 29/12/2005 tarihinden itibaren asıl dava dosyasının davalılarından müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen davaların reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir .
Mahkemece, her ne kadar bozmaya uyma kararı verilmiş ise de; bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.
Kural olarak bozma kararına uyan mahkeme, artık bozma kararı gereğince işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep (kazanılmış) hak doğmuştur. Bu kazanılmış hak yeni bir hükümle ortadan kaldırılamaz.
Bozulan bir hükmün, bozma sebepleri dışında kalan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olması nedeniyle; kesinleşen kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Zira, kesinleşmiş olan kısımlar, lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak teşkil eder.
Somut olayda; mahkemece uyulan bozma ilamında ödenen bedel denkleştirici adalet ilkesine göre güncellenirken enflasyon ve taşınmaz fiyatlarındaki artış oranlarının da hesaba katılması gerektiği açıklanmış, bu konuda davacı lehine usuli müktesep hak oluşmuştur.
Bozma gereği yerine getirilmeden, enflasyon ve taşınmaz fiyatlarındaki artış oranları gözardı edilerek hesap yapan bilirkişi raporu dayanak alınarak, eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/11/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.