1. Hukuk Dairesi 2015/206 E. , 2017/3760 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen menfi tespit, tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, borçlusu olmadığı bonodan dolayı davalı ... tarafından, aleyhine başlatılan icra takibinde yapılan usulsüz tebligatlar sonucu takibin kesinleştiğini, alacağın diğer davalı ... tarfından temlik alındığını ve kayden maliki olduğu dava konusu 28 ada 4 parsel sayılı taşınmazın ½ payının davalı ...’ye ihale olunduğunu, ihale alıcı adına yapılan tescilin yolsuz olduğunu ileri sürerek ... 1. İcra Müdürlüğünün 1999/2113 sayılı takip dosyasında 20.10.1997 düzenleme tarihli 20.11.1997 ödeme tarihli 3.000.000.000 ETL meblağlı bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitini, davalı ... adına kayıtlı ½ payın tapu kaydının iptali ile adına tescilini, mahkemece borçlu olduğu sonucuna varılacak olur ise borcun ödenme imkanı tanınarak tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, 28.10.2004 tarihli dilekçesi ile davayı taşınmazı yargılama sırasında temlik alan davalı ...’e yöneltip ½ payın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., taşınmazı tapu siciline güverek bedeli karşılığında temlik aldığını, iyiniyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur. Yargılama sırasında adı geçen davalının ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil edilmiştir.
Diğer davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın ihale yoluyla yapılan satışında muvazaanın bulunmadığı, davalı ..."in iyiniyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, dava konusu 28 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payı 21.10.1982 tarihli satış işlemi ile davacı ... adına kayıtlı iken, ... 1. İcra Müdürlüğünün 1999/2113 sayılı dosyasında davalı ... tarafından davacı aleyhine 23.11.1999 tarihinde 7.800,00 TL alacak üzerinden başlatılan icra takibinin kesinleştiği , taşınmazın 1/2 payının 19.01.2001 tarihinde yapılan cebri ihale neticesinde diğer 1/2 payı adına kayıtlı olan davalı ..."a 7.050,00 TL bedelle ihale olunduğu, ihalenin 29.01.2001 tarihinde kesinleşmesi ile taşınmazın 02.02.2001 tarihinde tapuda davalı ... adına tescil edildiği, taşınmazın tamamının ... tarafından 29.07.2002 tarihinde 11.000,00 TL bedelle diğer davalı ..."a, ... tarafından da 04.09.2003 tarihinde 14.500,00 TL bedelle öbür davalı ..."e satış suretiyle devredildiği, icra takibi sırasında takip alacaklısı davalı ..."ın alacağının tamamını 19.10.2000 tarihinde diğer davalı ..."a temlik ettiği, davacının, icra takibinin ve ihalenin yolsuz olduğunu, davalıların kötüniyetli olup, el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek tapu iptali ile adına tescil istemiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunun 19.1.1955 tarihli, 1/4 sayılı kararında "cebri icra yoluyla ve açık arttırma suretiyle yapılan satışlar sonucu bir taşınmazın satın alınması halinde dahi Medeni Kanunun 932. maddesinde dayanılan tescilin yolsuzluğuna ilişkin dava açılabilir. Alıcının satışa konu taşınmaz mala ait tapu kaydının yolsuzluğunu bile bile ve kötüniyetle arttırmaya girerek satın aldığı ispatlandığı taktirde davanın kabulüne karar verilir" denilmektedir.
Somut olayda, ... 1. İcra Müdürlüğünün 1999/2113 sayılı icra takip dosyasında ödeme emri, kıymet takdir raporu ve satış ilanının takip borçlusu davacıya tebliğine ilişkin olarak yapılan tebligatların usulsüzlüğü, davacının icra takip alacaklısı davalı ... ile tebligatları alan dava dışı ..."nin el ve işbirliği içinde hareket ettikleri ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/144 Esas, 2005/452 Karar sayılı, 15.12.2005 tarihli, 21.03.2012 tarihinde kesinleşen kararı ile saptanmış olmakla temlikin yolsuz olduğunun kabulü gerekir.
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda, davacı tanık deliline dayanmış olup, ismini bildirdiği tanıklardan ... dinlenmiş, diğer tanık ... ise adres değişikliği nedeniyle ihzaren celp olunamadığından dinlenmemiş, davalıların kötüniyetli oldukları iddisı yönünden hüküm kurmaya yeterli inceleme ve araştırma yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, davacı tanıkları ... ve ..."ın, kötüniyet iddiası yönünden dinlenerek, tanık beyanları, ceza dava dosyası ve tüm deliller birlikte değerlendirilip davalıların kötüniyetli olup olmadıkları, Türk Medeni Kanunu"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının saptanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacı vekilinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.