20. Hukuk Dairesi 2017/7296 E. , 2017/6759 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, tapu kaydına dayanarak yörede 2005 yılında ilk kez yapılan ve 12.07.2005 tarihinde ilân edilen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması sırasında bulunan 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazın orman sınırı içine alınması işleminin yanlış olduğunu ileri sürerek, bu yere ait sınırlamanın iptalini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 149 ada 1 sayılı parselde davacılara ait 3, 4, 15, 16, 17, 23, 24, 25, 28, 29 ve 32 nolu bağımsız bölümlerin orman tahdit sınırı dışına çıkartılmasına karar verilmiş, hüküm Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 07.04.2014 gün ve 2014/1888-4105 sayılı kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "Davalı taşınmaz üzerinde kat irtifakı kurularak 35 parça bağımsız bölüm oluşturulduğu, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri gereğince, kat irtifakı kurulan taşınmazlardaki ortak bölümlerin müşterek mülkiyet hükümlerine tabi olduğu, bu nedenle, taşınmazdaki bazı bağımsız bölümlerin tahdit dışına çıkartılmış olmasının davacıların taleplerini tam olarak karşılamadığı gibi, aynı taşınmazın hisseli olarak hem kişiler adına, hem de orman olarak Hazine adına kayıtlı olması sonucunu doğuracağından kararın bu hali ile infaza elverişli olmadığı gibi tapu sicil tekniğine de uyun olmadığı, müşterek mülkiyete tabi taşınmazlar için müşterek menfaatlerin korunmasına yönelik davaların müşterek maliklerden biri tarafından açılabileceği, davalı taşınmazın tamamının tahdit sınırları dışına çıkartılmasına karar verilmesi gerekirken, davacılara ait bağımsız bölümlerin çıkartılması şeklinde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu"na değinilmiştir.
Yargıtay bozma ilâmı sonrası mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 149 ada 1 sayılı parsel sayılı taşınmazın orman tahdit sınırı dışına çıkartılmasına karar verilmiş, hüküm Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 05/10/2015 gün ve 2015/8257-8319 sayılı kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında; “ Mahkemece alınan 16.12.2013 havale tarihli ortak bilirkişi heyeti raporunda taşınmazın 1957 yılı memleket haritasında çalılık alan olarak sembolize edilen yeşil renkli alan dışında gözüktüğü belirtilmesine rağmen memleket haritasının dayanağı hava fotoğrafı getirtilerek taşınmazların konumu belirlenmemiş, dosyada bulunan 1939 tarihli hava fotoğrafında dava konusu taşınmazların ağaç ve ağaçcık topluluğu olarak görülen ve bütünlük arzeden alan dışında kaldığı belirtilmesine rağmen rapor ekindeki
gösterimin net olmaması nedeniyle taşınmazın hava fotoğrafındaki niteliği hususunda duraksama oluşmuştur. Dairemizin iade kararı ile 1957 yılı memleket haritasının yapımında kullanılan 1954 yılı hava fotoğrafının bulunduğu yerden getirtilmesi, 1939 ve 1954 yılı hava fotoğraflarının stereoskop aleti vasıtasıyla üç boyutlu incelemesi yapılması için ek rapor alınması istenmiş, iade kararı ile alınan 08.06.2015 havale tarihli bilirkişi heyetinin ek raporunda, inceleme için gerekli stereoskop aletlerinin bulunmadığı gibi bu incelemeyi yapmanın uzmanlık alanlarına girmediği beyan edilerek stereoskopik inceleme yapılmaksızın rapor ekinde dava konusu taşınmazın 1954 yılı hava fotoğrafındaki konumunun gösterimi ile yetinilmiştir. 16.12.2013 havale tarihli ortak bilirkişi heyeti raporunda taşınmazın 1957 yılı memleket haritasında çalılık alan olarak sembolize edilen yeşil renkli alan dışında gözüktüğü belirtilmesine rağmen iade sonrası alınan ek rapor ekindeki 1954 yılı hava fotoğrafına ilişkin gösterimde taşınmaz koyu alanda gözükmektedir. Bilirkişi raporlarındaki bu çelişki giderilmediği gibi hava fotoğrafları üzerinde stereskopik aletle inceleme yapılmadığından bu husus aydınlanmamıştır. Bu haliyle dosya kapsamı, dava konusu edilen taşınmazın öncesinin orman sayılan yerlerden olup olmadığını belirleme noktasında yeterli değildir. Eksik inceleme ve araştırma ile yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulamaz. Ayrıca, mahkemece davacılar dışındaki tapu malikleri tarafından aynı nitelikte açılmış bir dava olup olmadığı araştırılmamıştır. Kadastro davalarında, çelişkili kararların verilmemesi ve infaz sırasında tereddüt yaratılmaması bakımından aynı parsel hakkında açılan davaların birleştirilerek görülmesi ve taşınmaz hakkında tek sicil (kayıt) oluşturulması usûl hükmü gereğidir. Bu nedenle, davacılar dışındaki tapu malikleri tarafından aynı nitelikte açılmış bir dava olup olmadığı dosya taraflarından ve mahkemeler yazı işleri müdürlüğünden sorularak araştırılmalı, açılmış davalar var ise o takdirde dava dosyalarının HMK’nın 166. maddesi gereğince birleştirilmeli, usûl ekonomisi de gözetilerek ana taşınmazda dava açan kat malikleri dışındakiler davaya dahil edilip, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek ana taşınmazın tamamı hakkında karar verilmesi gerekirken, eksik taraf teşkili ile hüküm kurulması isabetsizdir.O halde, mahkemece, davacılar dışındaki tapu malikleri tarafından aynı nitelikte açılmış dava dosyalarının tespit edilmesi halinde bu dava dosyaları birleştirildikten ve eksik taraf teşkili sağlandıktan sonra mahkemece, dosya kapsamında bulunan memleket haritası, hava fotoğrafları ve amenajman planı ile birlikte önceki bilirkişiler dışında halen ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek üç orman mühendisi ile hava fotoğrafları üzerinde stereoskopik inceleme yapacak jeodezi ve fotogrametri uzmanı harita mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, dosya kapsamında yer alan harita ve fotoğraflar, çekişmeli taşınmazlarla birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; klizimetre (eğimölçer) aletiyle ölçülmek ve memleket haritasındaki münhaniler de dikkate alınmak suretiyle, dava konusu taşınmazların kesin ve gerçek eğimi belirlenmeli, keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazların dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; hava fotoğraflarının stereoskop aleti vasıtasıyla üç boyutlu incelemesi yapılarak taşınmazlar üzerindeki bitki örtüsünü oluşturan unsurlar tek tek sayı olarak tarif edilmeli, ağaçların cinsi, ortalama yaşı, kapalılık oranı, hakim ağaç türü ve kullanım şekli detaylı olarak incelenmeli, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmeli” denilmiştir.
Bozma ilamına uyulması sonrasında mahkemece davanın kabulü ile dava konusu paylı mülkiyete tabi taşınmazın tamamı (bağımsız bölümler dahil) ile ilgili olarak 94 nolu tarafından yapılan orman kadastro tespitinin iptaline, dava konusu taşınmazın (bağımsız bölümler dahil) tamamının orman sınırları dışında bırakılmasına karar verilmiş hüküm Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, altı aylık süre içinde açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1968 yılında kesinleşen arazi kadastrosu ile 12.07.2005 tarihinde altı aylık askı ilânına çıkarılan orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamaları bulunmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi kurulu tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırma sonucunda çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, temyiz harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına 25/09/2017 günü oy birliği ile karar verildi.