3. Hukuk Dairesi 2015/15101 E. , 2017/809 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı,eşinin öz dayısı olan davalı ile harici satış sözleşmesi yaptıklarını, paylı mülkiyetli davalıya ait ... ili, ... ilçesi, ... mevkii, 374 pafta, 4611 ada, 7 parsel sayılı 6500.00 m2 yüzölçümlü taşınmazdaki payından 500 m² sine isabet eden kısmının 4500 DM nakit peşin ödenen satış bedeli ile satın aldığını, bu satışa ilişkin 12/06/1983 tarihli "senettir" başlıklı belgenin düzenlendiğini, söz konusu belgede davalının satış bedelinin tamamını aldığını kabul edip belgeyi imzaladığını, kendisi ve davalının yurt dışında yaşadıklarını, resmi devir işlemlerinin her ikisinin aynı anda hazır bulunmamaları ve yakın akrabalık nedeniyle güven ilişkisine dayalı olarak yapılamadığını; ancak, 2011 yılı Eylül ayına kadar davalının,kendisine sürekli tapuda devir işlemini yapacağını, taşınmaz üzerinde çok katlı bina yapılacağını ve kendisinin hissesine 2-3 daire düşeceğini beyan ettiğini, bu tarihten sonra davalının kendisine hissesine göre yarım daire düşeceğini, tapuda ferağ işlemini gerçekleştiremeyeceğini beyan ettiğini; bunun üzerine, davalı aleyhine ... 8.Noterliği" nin 17/10/2011 tarih ve 45614 yevmiye nolu ihtarının keşide edildiğini,ancak davalının suskun kaldığını, daha sonra ise kendisine hiç bir şekilde devir işlemini gerçekleştiremeyeceğini beyan ettiğini, bu şekliyle kendisinin satın aldığı hisseyi devir alma umudunu yitirdiğini ileri sürerek; taşınmazın 500/6500 (1/13) m² birim değerinin tespitini ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, 12/06/1983 tarihli senette belirtilen taşınmazın dava konusu taşınmaz olduğuna ilişkin bir delil bulunmadığını, senette sadece taşınmazın mevkii ve hisse adedinin belirtildiğini, harici satışı yapılan taşınmazın bir an için 46711 ada 7 parsel olduğu kabul edilse dahi, taşınmazın satış tarihi itibariyle ifrazının ve hisseli satışının mümkün olmadığını, bu sebeple harici satışın geçerli olmadığını, denkleştirici adalet ilkesinin uygulanamayacağını, senette alacak miktarının belirtilmediğini, davacı tarafın satış bedeli olarak 4.500 DM" nin kararlaştırıldığını ve kendisine ödendiğini ispat etmesi gerektiğini, davacının kendisinin ablasının damadı ve aynı zamanda da oğlunun eski bacanağı olduğunu,kendisi ile davacının kayınvalidesinin babasının hacca gitmek için kendisinden para istediklerini,bunun için oğullarının kendisinden bir miktar para aldığını, kendisinin de bu para ödeninceye kadar dava konusu senedi davacının ablasına verdiğini, dolayısıyla davacıya satılan bir taşınmazın söz konusu olmadığını, hac için harcanmak üzere davacıdan çıkmış 500 DM olduğunu, davacının oğlunun kendisinin baldızını boşaması üzerine taraflar arasında husumet meydana geldiğini ve 30 yıllık senedin ortaya konulduğunu, ortada alacak borç ilişkisi bulunmadığını,yine davanın zamanaşımına uğradığını savunarak,davanın reddini istemiştir.
Mahkemece,davalının gerekçeli inkarda bulunduğu,dinlenen tanık beyanlarının da ispata yeterli olmadığı,davaya konu 12.06.1983 tarihli harici satış senedinde de satışa konu para miktarının açıkça yazılı olmadığından satış bedeli yönünden ispat külfeti düşen davacının yemin deliline de dayanması nedeniyle davacı tarafa yemin teklif hakkının hatırlatıldığı,davalının ise davacı tarafından teklif edilen yemini usulüne uygun olarak eda ettiğinden davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava konusu uyuşmazlık; taraflar arasındaki tapulu taşınmaza ilişkin adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesinden kaynaklı alacağın, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi talebine ilişkindir.
Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Borçlar Kanunu"nun konuya ilişkin 61 ve ardından gelen maddelerindeki (TBK"nın 77 ve ardından gelen maddelerindeki) düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme, resmi biçimde yapılmadığından, hukuken geçersizdir (TMK"nun md.706, BK.md.213, Tapu Kanunu md.26 ve Noterlik Kanunu md.60). O nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar, verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.
Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "Denkleştirici Adalet" düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici Adalet İlkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Mahkemece; ödenen satış bedelinin, ifanın imkansız hale geldiği tarih itibariyle (çeşitli ekonomik etkenlerin TEFE-TÜFE artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar, faiz ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle) ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde, uzman bilirkişi heyetinden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenmeli; bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir.
2-Somut olayda;davacı, davalının paylı mülkiyet sahibi olduğu davaya konu 6.500.00 m2 yüzölçümlü taşınmazdaki payından 500 m² sine isabet eden kısmının 4.500 DM karşılığında kendisine satıldığını,satış bedelinin kendisi tarafından peşin olarak ödendiğini ve buna ilişkin olarak davalı ile aralarında 12.06.1983 tarihli harici satış sözleşmesinin düzenlendiğini,ancak sonrasında davalının edimini yerine getirmeyerek ilgili taşınmazı tapuda kendisine devretmediğini belirtmiş;davalı ise, savunmasında; davaya konu edilen taşınmazı davacıya satmadığını,söz konusu 12.06.1983 tarihli harici satış senedinde de satış bedelinin belirtilmediğini,davacının satış bedeli olarak 4.500 DM kararlaştırıldığını ve kendisine ödediğini ispat etmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, her ne kadar, davacının yasal deliller ile davasını ispat edemediği ve davacının yemin deliline dayanması nedeniyle yemin teklif hakkının davacı tarafa hatırlatıldığı ve davacı tarafça davalıya teklif edilen yeminin davalı tarafça usulüne uygun şekilde eda edildiği ve bu şekliyle davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de;davalının da kabulünde olan 12.06.1983 tarihli harici satış senedi incelendiğinde, senette; ""Kötü göller mevkiinden almış olduğum 6.500 hissenin 500 hissesini Nazif oğlu ..."e sattım ve parasını bir tamam aldım"" ifadelerinin açıkça yazıldığı ve davalı tarafça imza inkarında da bulunulmadığı kuşkusuz olmakla,mahkemece yanılgılı değerlendirme ile bu hususlar gözardı edilmek suretiyle davalının ilgili taşınmazı davacıya satmadığı ve davaya konu bedeli almadığı yönündeki gerçek dışı beyanlarına itibar edilmesi suretiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3-Hal böyle olunca, mahkemece;yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar da dikkate alınmak suretiyle davaya konu edilen senette davalının ""parasını bir tamam aldığı"" şeklindeki ifadesi ve bu senetteki imzasını da inkar etmediği gözetilmek suretiyle; davalının, ilgili taşınmazı davacıya satmadığı ve satış bedelini de almadığı yönündeki gerçek dışı beyanlarına itibar edilemeyeceğinin gözetilmesi,bu nedenle davaya konu edilen taşınmazın başında, alanında uzman teknik bilirkişilerin refakate alınması suretiyle keşif yapılması suretiyle satış tarihindeki taşınmazın rayiç değerinin belirlenmesi, davacının satın aldığını belirttiği miktar da gözetilmeli; bundan sonra, yukarıda açıklanan denkleştirici adalet ilkesi gereğince belirlenen miktarın, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci,ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.