1. Hukuk Dairesi 2019/2423 E. , 2021/1968 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.04.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat gelmedi. Temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakanları ...’ın maliki olduğu 143 ada 13 parsel sayılı taşınmazı mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla davalıya satış yoluyla devrettiğini, yapılan devrin muvazaalı olduğunu, asıl amacın taşınmazı mirasbırakanın ikinci eşi dava dışı Meryem’e kazandırmak olduğunu, davalı ...’nin mirasbırakanın komşusu ve yakın arkadaşı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, mirasbırakanı tanıyor olmasının muvazaa iddiasını doğrulamayacağını, taşınmazı dava dışı Meryem’e devretmek üzere almadığını, satış bedelini ödemek suretiyle edindiğini, öte yandan iddianın ileri sürülüş biçiminden inançlı işleme dayanıldığını ve bu iddianın ancak yazılı delil ile ispatlanabileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin verilen karar, Dairece; “Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırmanın hüküm vermeye yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, çekişme konusu taşınmazın davalıya miras bırakanın ikinci eşine devredilmek üzere temlik edildiği iddia edildiğine göre, bu iddia üzerinde durulması, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak çekişme konusu taşınmazın temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik edilip edilmediğinin değerlendirilmesi, ondan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kabulüne ilişkin karar, bu kez Dairece “... Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde bu temel usul kuralı ihlal edilerek bozma gerekleri yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; bozma ilamında değinildiği üzere çekişmeli taşınmazın davalıya mirasbırakanın ikinci eşine devredilmek üzere temlik edildiği iddia edildiğine göre, bu iddianın aydınlatılmasının gerektiği, ne var ki mahkemece bu iddia aydınlatılmadan sonuca gidilmesi doğru olmadığı gibi 6100 sayılı HMK’nun 25. maddesinde düzenlenen taraflarca getirilme ilkesi ihlal edilerek re’sen mahalli bilirkişilerden uyuşmazlığın esasına yönelik beyan alınarak, bu beyanların hükme esas alınması hatalıdır. Hal böyle olunca, davacı tanıklarının yeniden dinlenilmesi, ikinci eşe kazandırma iddiasının doğru olup olmadığı üzerinde durulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir iken bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılma sonucu davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’ın 13 parsel sayılı taşınmazını 07.12.2010 tarihinde davalı ...’ya satış suretiyle temlik ettiği, mirabırakan’ın 14.08.2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma çocukları ...,...,...,...,..,...ve ...ile 1983 yılında evlendiği ikinci eşi Meryem’in kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nin 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olayda, mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla davalıya temlik yaptığı konusunda somut bir olgu ortaya konulamadığı gibi bedeller arasındaki fark da tek başına muvazaanın kanıtı değildir. Öte yandan, hükmüne uyulan bozma ilamında açıkça belirtilmesine rağmen taraflarca getirme ilkesine tabi eldeki davada mahalli bilirkişilerin beyanlarına dayanılarak hüküm tesis eldilmesi de isabetsizdir.
Hal böyle olunca, davacıların iddialarını ispatlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nin 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01/04/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.