(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi 2019/3366 E. , 2020/253 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı Hazine vekili Av. A... geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenin sözlü açıklaması dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 24.04.2012 havale tarihli dilekçe ile, ... ilçesi, ... köyü 19 parsel sayılı taşınmazın, 24.12.1990 tarihinde tapu kaydı kontrol edilerek vekil edenince satın alındığı, tapu kaydında hiçbir işlem, sınırlama, tahdit, şerh bulunmadığı, ancak Asliye 6. Hukuk Mahkemesinin 2005/462 E. – 2007/272 K. sayılı kararı ile orman vasfında olduğundan tapu kaydının iptaline karar verildiği ve hükmün 28.06.2011 tarihinde kesinleştiğinden, mülkiyet hakkının vekil edene yüklenecek kusur bulunmadan elinden alındığından, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince tazmini istemiyle dava açarak şimdilik 916.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte Hazineden tahsilini talep etmiş ve nisbi harcını da yatırmıştır.
Davalı Hazine vekili, davanın hem usûlden hem de esastan reddini istemiştir.
Mahkemece, yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddine ilişkin verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26.03.2013 gün ve 2012/2723 E. - 5363 K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “...Devletin kadastro işlemlerinden doğan sorumluluğunun, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında kaldığı düşünüldüğünde, bu tür davalara adli yargıda bakılması gerektiği gözetilerek, işin esasına girilip hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçelerle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...” denilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kısmen kabulüne, 311.438,00 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyizi üzerine Dairenin 12/05/2015 gün ve 2015/2556 E. - 4087 K. sayılı kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında; "4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, Asliye 6. Hukuk Mahkemesinin 04.06.2007 gün ve 2005/462 - 272 sayılı kararı ile orman vasfında olduğu gerekçesiyle iptal edildiği, her ne kadar Devlet Ormanlarının özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında kadastro tesbiti düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, daha sonra satış ve intikaller ile davacı tüzel kişiliğe kadar el değiştirdiği, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararının tazmininin gerektiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği 17.04.1998 gün 1996/3-1 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı ve Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün 1983/6122 sayılı kararı gözetilmek suretiyle belirlenmelidir. Belirlenen nitelik arazi ise, değerlendirme tarihi yani tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleşme tarihi olan 28.06.2011 tarihi itibariyle net gelir metodu yöntemi ile, taşınmazın niteliği arsa ise, değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu nedenle, mahkemece taşınmazın niteliği arsa olarak belirlenir ise, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihi olan 28.06.2011 tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren, emsal ile dava konusu taşınmazların eksik ve üstün yönlerini karşılaştırıldığı rapor alınması,
Taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmazlara yönelik olarak, sulu olup olmadıkları, yerleşim alanlarına uzaklıkları, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, iptal kararının kesinleştiği 28.06.2011 tarihine göre davacının oluşan gerçek zararının saptanması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. " hususlarına değinilmiştir. Hazinenin karar düzeltme istemi de Dairece reddedilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, davacı şirket, 15.06.2016 tarili dilekçesi ile HMK"nın 125/2. maddesi gereğince davasını Özlem Canbeldek Akın"a devrettiğini bildirmiş, davacı Özlem Canbeldek vekili ise 07.02.2019 tarihli dilekçesi ile talebini faiz isteminin tarihi bakımından ıslah ederek, alacağa iptal kararının kesinleştiği tarihten itibaren faize hükmedilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu: Davanın kısmen kabulü ile; 341.942,80 TL"nin 28/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
1- Davacı vekilinin tüm itirazları ve davalı Hazinenin aşağıdaki bendin dışında kalan esasa ilişkin temyiz itirazları yönünden; incelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, bozma kararına uyularak gerekleri yerine getirilerek, tapu iptal kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde eldeki dava açıldığına, arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu ile değer belirlenerek hüküm kurulduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davalı Hazine vekilinin faize yönelik temyiz itirazlarına gelince; davacı vekili bozmadan sonra 07/02/2019 tarihli dilekçesi ile talebini faiz isteminin tarihi bakımından ıslah ederek, alacağa tapu iptal kararının kesinleştiği tarihten itibaren faize hükmedilmesini talep etmiştir.
Bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu"nda değerlendirilmiş ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı kararı ile "Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E.- 1948/3 K. sayılı YİBK"nın değiştirilmesine gerek olmadığına" karar verilmiştir.
Mahkemece, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı kabul edilerek, kabul edilen tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle Hazineden tahsiline karar verilmesi gerekirken, ıslaha değer verilerek, alacağa tapu iptal kararının kesinleştiği 28/06/2011 tarihinden itibaren faize hükmedilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : 1) Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle, davacı vekili ve davalı Hazine vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz harcının istek halinde iadesine,
2) ikinci bentde açıklanan nedenlerle, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 2.540,00 TL vekalet ücretinin davacı taraftan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine, 21/01/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.