8. Hukuk Dairesi 2009/6776 E. , 2010/1819 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ile Hazine ve Narlıçerkezler Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 17.09.2009 gün ve 652/830 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle dava dilekçesinde mevkii ve sınırları yazılı kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakılan taşınmaz bölümünün vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı Köy temsilcisi, uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümünün davacıya ait olduğunu açıklamıştır.
Mahkemece, imar-ihya ve zilyetlikle kazanım koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, teknik bilirkişilerin 28.4.2009 tarihli rapor ve krokilerinde sarı renkle gösterilen 19325,28 m2 taşınmaz bölümünün davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Kadastro Müdürlüğünün karşılık yazısına göre dava konusu taşınmaz 1962 yılında yapılan kadastro çalışmalarında köy boşluğu olarak tespit dışı bırakılmıştır. Dava, TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17.maddeleri gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir. Davacı yan uyuşmazlık konusu taşınmazın zilyetliğinde bulunduğunu açıklayarak tescili isteğinde bulunmuştur. Dava konusu taşınmazın öncesinde davacının babası Mustafa Kurt’a ait bulunurken davacıya hibe edildiğinin, buğday ekilmek suretiyle zilyetliğin sürdürüldüğünün yerel bilirkişi ve tanıklar, imar-ihya edilmek suretiyle yirmi yılı aşkın süredir tarım arazisi olarak tasarruf edildiğinin ziraatçı bilirkişi tarafından bildirilmesi üzerine yazılı şekilde karar verilmiştir. Mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Keşifde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar dava konusu taşınmazın öncesinde hayvan otlatılan yerlerden olduğunu açıkladığı halde, bu husus ayrıntılı olarak belirlenmemiştir. Meralar, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16.maddesine göre kamunun yararlanmasına tahsis edilmiş orta malı niteliğindeki kamu mallarıdır. Bunlar yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yolu ile oluşabileceği gibi, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle de kamu malı niteliğini kazanmış olabilirler. Bu tür yerlerin 3402 sayılı Yasanın 16/B ve 18/2. maddesi hükümlerine göre kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir.
Mahkemece uyuşmazlık konusu taşınmazın niteliğinin belirlenmesi için taşınmazın bulunduğu yerde tahsisli mera kaydı olup olmadığı sorulmuşsa da, kadim mera araştırması üzerinde yeterince durulmamıştır. Mahkemece, yapılacak iş; komşu köylerden belirlenen yerel bilirkişi, teknik ve ziraatçi bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılması, taraf tanıklarının usule uygun şekilde çağrılması, yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesi itibariyle kadim mera olup olmadığı hususunun sorulması, niza konusu taşınmazın köy boşluğu olarak tespit dışı bırakıldığı bildirildiğine göre daha öncesinde köy halkı tarafından ne şekilde kullanıldığı, davacının ve babasının zilyetliğinin ne şekilde başladığı ve sürdürüldüğü hususlarının da ayrıntılı olarak sorulup belirlenmesi, taşınmazın komşu parsellerle birlikte geniş paftasının getirtilerek nizalı taşınmazın ve çevre parsellerin pafta üzerinde gösterilmesi, nizalı taşınmazın bitki örtüsünün ve komşu parsellerin devamı niteliğinde bir yer olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bundan ayrı komşu parsellere ait kadastro tutanakları, varsa revizyon gören tapu ve vergi kayıtları ve hüküm dosyaları da getirtilerek keşifde uygulanmalı, dava konusu taşınmaz yönünü ne olarak gösterdikleri belirlenmeli ve uyuşmazlığın çözümünde gözönünde tutulmalıdır. Yerel bilirkişi ve tanıkların meradan yararı bulunmayan komşu köyler halkı arasından seçilerek HUMK.nun 258 ve 259. maddeleri gereğince keşifte dinlenmeleri gerekmektedir.
Öte yandan, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Anılan hüküm gözönünde tutularak davacı adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz olup olmadığı Tapu Sicil Müdürlüğü, Kadastro Müdürlüğü ve Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulmuş ise de, bildirilen parsellere ilişkin kadastro tutanakları getirtilip, edinimin belgeye dayalı olup olmadığı ve miktarı belirlenmediği gibi, dava konusu taşınmazın davacıya babası tarafından hibe edildiği bildirildiği halde, davacıya intikal tarihi de sorulmamış, davacının zilyetliğinin dava tarihine kadar yirmi yılı doldurmadığının tespiti halinde babası adına da senetsizden edinilmiş taşınmaz bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği de düşünülmemiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı Hazine vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasa hükümlerine aykırı bulunan hükmün HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.