10. Hukuk Dairesi 2015/18197 E. , 2018/573 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, davalı Kuruma borçlu olmadığının tespiti ile kötüniyet tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, dava dışı Elini Ver Rehabilitasyon Özel Eğitim Öğretim Özel Sağlık Hizmetleri Yayıncılık Tic. Ltd. Şti."nde 18.03.2008 tarihinden itibaren %25 hisse devralarak ortak olduğunu, iş bu %25 hissesini 01.05.2008 tarihinde devrettiğini, 21.11.2013 tarihli haciz bildirisi ile dava dışı şirketin prim, işsizlik primi, damga vergisi ve idari para cezaları borçlarından dolayı sorumlu tutulduğunu öğrendiğini, davacının hisse devrinden sonra adı geçen dava dışı şirketle hiçbir ilgisinin kalmadığını, bir an için sorumluluğu kabul edilse dahi davacının ancak hisse sahibi olduğu 18.03.2008-01.05.2008 tarihleri arasındaki sürede prim borçlarının %25"inden sorumlu olması gerektiğini, oysa dava konusu prim borçlarının davacının hisse devir almasından önceki döneme ait olduğunu belirterek dava konusu borçlardan dolayı davacının davalı kuruma borçlu olmadığının tespiti ile %20 oranında kötüniyet tazminatı istemiyle eldeki davasını açmıştır.
Mahkemece, aldırılan bilirkişi raporu ile davacının dava dışı şirketin prim ve benzeri borçlarından dolayı %25 hissesi oranında sorumlu olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de; verilen kararın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Limited Şirket ortaklarının kamu borçlarından sorumluluğunu öngören yasal düzenlemeler bakımından, somut olayda davanın yasal dayanağının 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi olduğu belirgindir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22.07.1998 gün ve 4369 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 35. maddesi; “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkânı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” hükmünü taşımakta iken; 04.06.2008 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak bazı maddeleri dışında aynı gün yürürlüğe giren 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesiyle, 35. maddede yer alan, “şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi "şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan" şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye;
“Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
“Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur." şeklinde iki fıkra eklenmiştir.
Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 6183 sayılı Kanunun 3. maddesine eklenen; "Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”;
Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,”İfade eder, olarak açıklanmıştır.
5766 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi de; “Bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır." hükmünü taşımakta iken, Anayasa Mahkemesinin geçici 1. maddenin iptaline dair yapılan başvuru üzerine verdiği 2009/39E.; 2011/68 K. Sayılı ve 28.04.2011 günlü kararı ile “5766 sayılı Kanun’da esas olarak bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin, Kanunun geçici 1. maddesi ile yürürlük tarihi itibari ile tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanması hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına gelmekte ve Anayasada yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.” gerekçesi ile anılan düzenlemeyi iptal etmiştir.
Davacının ortaklığı devralmadan önceki şirket borçlarından sorumluluğu hususunda Anayasa Mahkemesinin 28.04.2011 tarihli kararı ile 5766 sayılı Yasanın geçici 1.maddesini iptal etmesi nedeniyle 6183 sayılı Yasanın geçici 1.maddesi ve her Kanunun yürürlükte olduğu dönemde uıygulanması gerektiğine ilişkin genel hukuk kuralı nedeniyle 6183 sayılı Yasanın 35. maddesine 04/06/2008 tarihinde 5766 sayılı Yasanın 3. maddesiyle eklenen fıkraların uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. 6183 sayılı Yasanın 35. Maddesinin yukarıda belirtilen ilk haline göre değerlendirilme yapıldığı takdirde ise sorunun çözümünde 5766 sayılı Yasanın çıkarılış amacı ve Ticaret hukuku ile birlikte konu irdelenmelidir. 5766 sayılı Yasanın genel gerekçesinde; 6183 sayılı Kanun’un mevcut hükümlerinin uygulamasına ilişkin yargı kararları dikkate alınarak uygulamaya açıklık getiren düzenlemelere yer verildiği, öngörülen değişiklikler ile 6183 sayılı Kanunun temel felsefesi korunarak amme alacaklarının daha süratle tahsiline imkan verilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir. Bu bakımdan kamu borçlularının paylarını devretmeleri halinde devreden ve devralan ortakların sorumluluğunun açıkça belirlenmesi amacıyla yasal değişikliklerin yapıldığı anlaşılmakta olup, Ticaret hukukunda limited şirket ortaklarının tüm işlemlerinde basiretli davranma ve özen yükümü de dikkate alındığında Limited şirketteki diğer ortağın hissesini devralan ortağın, o hissedarın devir anına kadar mevcut şirket borçlarından yükümlü bulunduğunu bilmesinin en az ticari muamelelerde bir tüccarın göstermesi gereken basiretli davranışlar olarak sayılması gerektiğinden, böyle bir basireti göstermemiş olan ortağın bu davranışının sonucuna katlanmak zorunda olduğu, dolayısıyla limited şirketteki payı devralan ortağın, devirden önceki dönemle ilgili şirket borçlarından sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir. Hatta şayet devir olgusunun sırf kamu borçlarından kurutulmak amacıyla yapıldığına dair somut emareler var ise devreden ortağında bu kanuna karşı hile nedeniyle sorumlu tutulması kanunun amacına uygun olacaktır. Zaten sonraki yasal düzenlemelerde de devralan ve devreden ortağın Kuruma karşı müteselsilen sorumlu olacağı esası getirtilmiş ve bu konuda yapılan yasal düzenleme ile devralan ortağın sorumluluğu bir adım daha ileri götürülmüş ve müteselsil sorumluluk esası getirtilerek bu konu açıklığa kavuşturulmuştur.
Yukarıda yapılan yasal açıklamalar ışığında, eldeki davada, idari para cezası borcu yönünden limited şirket ortağı davacının sorumluluğunun olmadığı açıktır. Bunun yanında davacının dava dışı şirketten tahsili mümkün olmayacağı anlaşılan Kurum alacakları bakımından sorumlu olması doğal ve yasal gerekliliktir. Mahkemece haciz bildirisindeki borç dönemi ve miktarının davacının %25 hissesi oranında mı, yoksa %100"e göre mi tahakkuk ettirildiği belirlenip, davacının %25 hissesi oranında dava dışı şirketin prim borçlarından sorumlu olacağı gözetilerek elde edilecek sonuca göre bir karar verilmeli, ancak bu sorumlukluk içinde borcun dava dışı şirketten tahsil edilemediği ya da tahsil edilemeyeceği koşulu da gözetilip belirlendikten sonra bir karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05.02.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.