3. Hukuk Dairesi 2014/2600 E. , 2014/4377 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : HATAY 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/10/2012
NUMARASI : 2001/173-2012/459
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili 30.03.2001 tarihli dilekçesinde; taraflar arasında cam ticareti ile iştigal etmek üzere 16.01.1993 tarihinde 10 yıl süreli ortaklık kurulduğunu, faaliyetin davalı tarafından yürütülmesinin kararlaştırıldığını, davacının sermaye olarak 50.000 DM verdiğini, davacının Almanya"dan Türkiye"ye izinli gelişlerinde davalının işlerin iyi gittiğini söylediğini, ortaklığın 2003 yılına dek sürmesi gerekirken, davalının ortağını dışlayarak kendi adına müstakilen başka yerde aynı ticari işi yapmaya başladığını, ortaklığın devamı süresince faaliyeti hakkında davacıya bilgi ve hesap vermediğini belirterek, ortaklığın tasfiyesine, davacının koymuş olduğu 50.000 DM aynen istirdadına ve şimdilik kârdan hissesine isabet eden 50.000.000 TL"nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında; iddiaların yersiz olduğunu, davacı Türkiye"ye geldiğinde hesap verdiğini, keza davacının üyesi olduğu kooperatifin üyelik aidatı ve bir kısım ödemelerinin de yapıldığını, verilen sermayenin 50.000 DM değil, masraflar çıktığında 42.624 DM olduğunu, ekonomik nedenlerle işletmenin iflas ettiğini, yeniden işletme için davacının sermaye koymadığını, ortaklığın fiilen bittiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; taraflar arasındaki 16.01.1993 tarihli ortaklık protokolüne göre işyerinin yarı yarıya ortaklı olarak çalıştırıldığı, dükkanda bulunan tüm eşyaların bu şekilde alındığı, elde edilecek kârla zararın yarı yarıya ortaklık olarak paylaştırılacağının protokolde yer aldığı, davacının 50.000 DM"lik sermaye verilmesine ilişkin iddiasını ispatladığı, kâr payına ilişkin talebin ise defter ve kayıt incelemesi yaptırılamadığından adi ortaklığın kâr veya zarar edip etmediği tespit edilemediği gerekçe gösterilerek; 50.000 DM.nin aynen dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline, kâr payı talebinin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmektedir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Dava; adi ortaklığın tasfiyesi ve kâr payı alacağı talebine ilişkindir.
Taraflar arasında düzenlenen 16.01.1993 tarihli sözleşme ile adi ortaklık kurulduğu, her bir ortağın ½ oranında pay sahibi oldukları, davacının Almanya’da olması nedeniyle yönetici ortağın davalı olduğu anlaşılmaktadır.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Adi ortaklık ilişkisi, TBK"nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen TBK"nun 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.
Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK" nun 642. md.)
Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.
Hal böyle olunca mahkemece; öncelikle ortaklık sözleşmesinde tasfiye hususunda hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Ayrıca, 2001 tarihinde ödenen DM"nin tedavülde bulunmadığı anlaşıldığından, tasfiye sonucunda kalan bedelin sözleşme hükümleri dikkate alınıp, ödemenin yabancı para olmasına ve aynen, yabancı para olarak ödeneceğine dair sözleşmede kayıt bulunmamasına göre, tasfiye sonunda hükmedilecek bedele TL olarak hükmedilmesi gerekirken, DM olarak hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı olarak, taraflar arasındaki hesaplaşmalara ilişkin ajanda yapraklarındaki yazıların davacının eli ürünü olup olmadığına dair alınan 08.05.2005 tarihli Adli Tıp raporunda; "Üzerinde "MNO" harflerini içerir ajanda yaprağı ve "9 Aralık" tarihli ajanda yaprağındaki yazıların "davacının eli ürünü" olduğu açıklandığı halde, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporundaki değerlendirmelerde, "takvim yapraklarındaki yazıların hiçbirinin davacıya ait olmadığı" yönünde Adli Tıp görüşü bulunduğu şeklindeki" yanılgılı değerlendirme ile sonuca gidilmiş olması da doğru değildir.
Bu açıklamalar ışığında, somut olayda, tasfiyenin yukarıdaki usul ve esaslar dairesinde ve belirtilen diğer hususlar gözönünde bulundurulmak suretiyle yapılması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı 18.09.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.