3. Hukuk Dairesi 2014/2599 E. , 2014/4970 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/10/2012
NUMARASI : 2010/177-2012/225
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dilekçesinde; taraflar arasında davalı Ö.. Güvenlik Şirketinin İzmir Şubesini açmak konusunda 27.09.2005 tarihli protokol ve protokolü tadil eden 18.03.2006 tarihli sözleşme bulunduğunu, bunlara göre davacının eğitim hizmeti vermeye başladığını, davalının merkezi olarak ihale ile aldığı güvenlik hizmetinin de İzmir işlerini yaptığını, İzmir"de yapılan ve %50 davacıya pay verilmesi gereken güvenlik hizmetinden doğan alacağın davalıdan talep edilmesi üzerine davalının, sözleşmeye aykırı olarak davacıyı devreden çıkardığını, sözleşme ile aldığı yetkilerini iptal ettiğini, ardından İzmir Şubesini tek yanlı kapatıp, 31.10.2008 tarihli kararla kapanışı Ticaret Siciline tescil ettirdiğini, yapılacak bilirkişi incelemesi ile İzmir Şubesinin bugüne dek ne kadar gelir sağladığının saptanabileceğini belirterek, sözleşme ile alınması gereken bedeller için şimdilik 8.000 TL"nin (sözleşmenin haksız feshi halinde tazminat kâr yoksunluğu vs. talep haklarını saklı tutarak) davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi vermemiş, bilahare vekili aracılığı ile sunulan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde; davacının İzmir"de hangi hizmetler karşılığı ne kadar gelir elde ettiğinin incelenmesi gerektiğini, iddianın aksine davalının merkezden yürüttüğü güvenlik hizmetleri ile davacının ilgisi olmadığını, bunları yaptığına dair belge sunulmadığı, taraflar arasındaki sözleşmelerin merkezden yapılan ve değişik illerde (İzmir dahil) güvenlik hizmet faaliyetlerini içermeyip, İzmir Şubesince bulunan ve sözleşmesi yapılan güvenlik hizmetlerine ilişkin olduğunu, buna uygun olarak imzalanan sözleşmelerden kaynaklanan gelirlerin de paylaşıldığını, bilirkişi raporunda İzmir Şubesince yapılan işlere ait gelir bulunmadığının belirtildiği, ancak sonuç olarak davacı yan lehine gelir alacağı açıklandığını, bunu kabul etmediklerini belirtmiş, yargılamada ise davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; taraflar arasında davalı şirketin İzmir Şubesini açmak ve işletmek konusunda düzenlenen protokol ve sözleşme uyarınca gelirin ne şekilde paylaşılacağının kararlaştırıldığı, bir süre sonra davalının davacının sözleşme ile aldığı yetkilerini iptal ettiği, ardından 19.11.2008 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde de İzmir Şubesinin kapatıldığının tescil edildiği, Ziraat Bankası İzmir Bölge Müdürlüğünün cevabi yazısında da; "davalı şirket ile" banka arasında düzenlenen sözleşmeden sonra, sözleşme yürürlük tarihinden dava tarihine dek geçen sürede verilen güvenlik hizmeti nedeniyle davalı şirkete 2.913.851.13 TL tutarında ödeme yapıldığının bildirildiği, davalı defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesine göre, şubenin kayıtlarının muavin hesaplarda takip edilemediği, şubenin 2006 ve 2007 yıllarında 26.007.48 TL zarar ettiği, Ziraat Bankasından yapılan ödemenin sözleşme gereği %50"sinin davacıya ait olacağı, tüm giderlerden sonra bu miktarın 657.194.69 TL olduğu, ayrıca demirbaşların da yine %50"sinin 1.934.25 TL olduğu, davacıya herhangi bir ihtarname yapılmadan sözleşmenin tek taraflı feshedilmesi nedeniyle davacının toplam 659.128.94 TL zararının bulunduğu gerekçe gösterilmek ve taleple bağlı kalınmak suretiyle davanın kabulü ile 8.000 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmektedir.
Somut olayda; taraflar arasında davalı şirketin, İzmir Şubesini açmak ve işletmek konusunda imzalanan sözleşmeler uyarınca adi ortaklık kurulmuştur. Davacı kar payı ödenmemesi nedeniyle ve adi ortaklığın da feshi sonucunda ve feshin gerçekleşmesi nedeniyle ortaklığın tasfiyesine ilişkindir.
Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir.Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Adi ortaklık ilişkisi, TBK"nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar.Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulmalıdır.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır.Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK" nun 642. md.)
Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
Katip. R.S (2986)
Karşılaştırıldı.M.Ş-H.H ./..
-4-
ESAS NO : 2014/2599
KARAR NO : 2014/4970
Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında düzenlenen iş ortaklığı sözleşmesi ile taraflar arasında geçerli bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunun kabulü zorunlu olup, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekmektedir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlarda eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.