Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2643
Karar No: 2019/484

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2643 Esas 2019/484 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2643 E.  ,  2019/484 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

    Taraflar arasında görülen “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 7. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.01.2015 tarih ve 2014/1241-2015/62 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.10.2015 tarih ve 2015/5350 E., 2015/19069 K. sayılı kararı ile;
    "...Taraflar Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi uyarınca boşanmışlar, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilse dahi davacının anlaşmalı boşanma hükmünü gerçekleşen anlaşmaya rağmen temyiz etmesi davadan açıkça feragat etmedikçe anlaşmalı boşanma yönündeki iradesinden rücu niteliğinde olup, bu halde anlaşmalı boşanma davasının "çekişmeli boşanma" (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir.
    Açıklanan sebeple mahkemece taraflara iddia ve savunmalarının dayanağı bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini içeren beyan ile iddia ve savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın ispatını sağlayacak delillerini sunmak ve dilekçelerin karşılıklı verilmesini sağlamak üzere süre verilip ön inceleme yapılarak tahkikata geçildikten sonra usulüne uygun şekilde gösterilen deliller toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir...."
    gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 166/3. maddesi uyarınca açılan boşanma istemine ilişkindir.
    Davacı, davalı eşi ile evliliği sürdürme yönündeki çabalarının sonuçsuz kaldığını, birbirlerine daha fazla zarar vermek istemediklerini ileri sürerek anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı, açılan davanın haksız olduğunu, bilgisi dâhilinde olmadığını, evi terk eden ve ailesi ile görüşmesini istemeyen davacının kusurlu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, 28.01.2015 tarihli duruşmada tarafların boşanma, velayet ve boşanmanın mali sonuçları konusunda anlaştıkları, anlaşmalarının uygun bulunduğu, boşanma kararı vermek gerektiği yolunda mahkemede tam bir vicdani kanı oluştuğu gerekçesiyle tarafların TMK"nın 166/1. maddesi gereği boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, baba ile kişisel ilişki tesisine, çocuk yararına 150.00TL tedbir ve iştirak nafakasına, boşanmanın diğer ferîlerine ilişkin talep olmadığından bu hususlarda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
    Davacının temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile oy çokluğuyla bozulmuştur.
    Yerel mahkemece, karşı oy yazısında yer alan gerekçelere yer verildikten sonra somut olayda, davacının temyiz dilekçesinde boşanma yönünden temyiz itirazının bulunmadığı, kararı nafakanın yetersiz olması ve çocuğa sünnetinde takılan altınlar ile ziynet eşyaları yönünden temyiz ettiği, hata-hile-tehdit altında iradesini fesada uğratacak hususlara da dayanmadığı, davacının duruşmada açıkça maddi manevi tazminat ile kendisi için nafaka istemediği, müşterek çocuk için de aylık 150,00TL nafaka talebi olduğunu hâkim önünde beyan ettiği, iştirak nafakasının kesin hüküm teşkil etmediği, sünnette çocuğa takılan altınların ise boşanmanın ferîsi niteliğinde olmadığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararını davacı vekili temyiz etmektedir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, anlaşmalı olarak açılan boşanma davasında, davacının anlaşma iradesinden dönmesinin mümkün olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre anlaşmalı olarak açılan boşanma davasının çekişmeli olarak görülmeye devam edilip edilmeyeceği noktasındadır.
    Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddesinin incelenmesinde yarar görülmektedir.
    TMK"nın 166. maddesinin 3. fıkrasında; "Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz " düzenlemesi yer almaktadır.
    Uygulamada anlaşmalı boşanma adı verilen ve yukarıya alıntılanan fıkra uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için ilk koşul; evlilik birliğinin en az bir yıl sürmesidir. Aksi takdirde hâkim diğer şartları incelemeden boşanma davasını reddetmelidir.
    İkinci koşul, eşlerin mahkemeye birlikte başvurması veya bir eşin diğerinin açtığı boşanma davasını kabul etmesidir. Burada önemli olan tarafların boşanma iradelerini aynı anda ve duruşmada hâkime beyan etmesidir.
    Üçüncü koşul, eşlerin iradelerini hâkime bizzat açıklamalarıdır. Hâkimin eşleri dinleyerek serbest iradelerinin oluşup oluşmadığına karar vermesi gerekir. Madde hükmü, duruşmada tarafların her türlü baskı ve tehditten uzak olarak özgür iradeleri ile beyanda bulunduklarının denetlenmesini amaçladığından, hâkimin bu hususta her türlü özeni göstermesi gerekmektedir (Kılıçoğlu A: Aile Hukuku, Ocak 2019, s.113).
    Son koşul ise; anlaşmalı olarak boşanmak isteyen eşlerin boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda da anlaşmış olmaları ve buna ilişkin düzenlemeyi hâkimin onayına sunmaları gerekir. Taraflar bu hususta mahkemeye bir protokol sunabilecekleri gibi, belirtilen tüm bu hususlarda mahkemeye sözlü olarak da beyanda bulunabilirler. Ancak ikinci durumda sözlü beyanın zapta geçirilmesi ve taraflarca imzalanması gerekir (Akıntürk T: Türk Medeni Hukuku Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s.271).
    "Boşanmanın mali sonuçları" ile kastedilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talepleridir (TMK m.174/1-2; m. 175). "Çocukların durumu" ile kastedilen ise, ortak çocukların velayetinin kime verileceği, velayet verilmeyen eş ile çocuklar arasında kurulacak kişisel ilişki ve çocuklar için ödenecek iştirak nafakası ile ilgili düzenlemelerdir.
    Madde metninden anlaşıldığı üzere; boşanma, boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkında yapılan düzenlemelerde tarafların serbest iradelerinin uyuşması gerekmekte ise de aynı zamanda hâkimin bu anlaşmayı onaylaması gerekmektedir. Görüldüğü üzere taraflar anlaşma konusunda tamamen özgür bırakılmamıştır. Bu nedenle, hâkim tarafından onaylanmayan bu anlaşmalar hukuki sonuçlarını doğurmayacağı gibi, tarafların da kendilerine önerilen değişikliği kabul etmesi hâlinde anlaşma geçerli olacak ve boşanma kararı verilebilecektir.
    Hemen belirtilmelidir ki, taraflarca yapılan ve hâkim tarafından onaylanan anlaşma hükümlerinin infazda sıkıntı doğurmaması için hüküm fıkrasında aynen yer alması gerekmektedir.
    Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların 20.09.2010 tarihinde evlendiği, davacının 10.09.2014 tarihinde anlaşmalı boşanma isteğiyle mahkemeye başvurduğu, sadece davacının imzaladığı 10.09.2014 tarihli protokolde kendisi ve çocuk için nafaka talebinde bulunduğu, 13.10.2014 tarihli dilekçe ile de nafaka talebini tekrar ettiği, davalının da dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesi aşamasında davanın reddini istediği ancak her iki tarafın da hazır bulunduğu 28.01.2015 tarihli duruşmada davacının boşanmak istediğini, velayetin kendisine tevdiini, çocuk için nafaka talebinde bulunduğunu, kendisi için ise nafaka, maddi ve manevi tazminat talebinin olmadığını; davalının ise boşanmayı ve velayet hakkının anneye verilmesini kabul ettiği, çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını istediğini ve takdir olunan nafakadan fazlasını ödeyemeyeceğini bildirerek beyanlarını imzaladıkları, Mahkemece de TMK"nın 166/3. maddesinde yer alan koşulların oluştuğu gerekçesiyle boşanma kararı verildiği görülmektedir.
    Ne var ki, davacının eldeki davayı adli yardım talepli açtığı, kendisi için nafaka talep etmesine rağmen duruşmada nafaka talebinin olmadığını beyan ettiği, duruşmada ise çocuk için nafaka talep ederken miktarı konusunda bir açıklama getirmediği, davalının da "mali sonuçlara" ilişkin beyanının alınmadığı, kişisel ilişki hususunda taraflarca bir düzenleme getirilmediği gibi, hâkim tarafından da bir öneride bulunmadığı, diğer bir anlatımla tarafların TMK"nın 166/3. maddesinde anlaşmanın zorunlu öğesi olarak gösterilen "boşanmanın mali sonuçları" ile "velayete tabi çocukların durumu" konularında duraksama yaratmayacak şekilde beyanlarının alınmadığı, bu konuda gerekli özenin gösterilmediği anlaşılmaktadır.
    Açıklanan nedenlerle mahkemece, tarafların boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkında düzenlemelere ilişkin olarak tarafların beyanlarının alınması, bu beyanların özgür iradeleri ile açıklandığı sonucuna varılırsa ve düzenleme uygun bulunur ise bu doğrultuda boşanma kararı verilmesi; düzenlemenin uygun bulunmaması hâlinde ise anlaşmada gerekli görülen değişikliğin yapılarak, değişiklik yapılan hususlarda madde hükmünün öngördüğü şekilde taraflara bir öneride bulunulması, öneri kabul edildiği taktirde buna göre karar verilmesi, kabul edilmediği ve taraflarca anlaşmaya varılarak mahkemenin de uygun bulacağı yeni bir düzenleme de yapılmadığı taktirde, davanın Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi uyarınca çekişmeli boşanma olarak sürdürülüp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, tarafların somut uyuşmazlıkta yaptıkları protokolü kabul ettiklerini mahkeme huzurunda özgür iradeleri ile beyan ettikleri, bu beyanlarını imzaladıkları, tarafların karardan sonra velayet ve nafaka gibi ayrı bir dava konusu olabilecek hususlarda anlaşmadan vazgeçtiklerini bildirmesi hâlinde çekişmeli boşanmadan bahsedilemeyeceği, TMK"nın 166/3. maddesi gereğince anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra tarafların ancak irade fesadı hâllerinin varlığı iddiasıyla kararın bozulmasını isteyebilecekleri, temyiz dilekçesinde de irade fesadı hâllerine dayanılmadığı, bu durumda direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    O hâlde direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenle bozulmalıdır.
    S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yıtarana iadesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.04.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.





    KARŞI OY

    Özel Daire bozması ve çoğunluk kabulü yenilik doğurucu hakkın niteliğine uygun düşmemektedir. Bozucu yenilik doğurucu hak kullanılmakla tükenir, geri dönüşü olmaz. Kullanılan bu haktan ancak irade bozukluğuna bağlı olarak TBK"nın 39. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü süre içinde dönülebilir.
    Nitekim HMK. 311 "feragat ve kabul, kesin hüküm gibi sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir." diyerek, yenilik doğurucu hakka ilişkin ilkeyi kanuna taşımıştır. Yenilik doğurucu hak kullanılmakla tükenir ve irade bozukluğu dışında geri dönülmesi düşünülemez.
    İrade bozukluğu talebi dava sonuçlanmamış ise ait olduğu dava dosyasında hadise şeklinde, dava sonuçlanmış ve kesinleşmiş ise TBK 39" daki hak düşürücü süre içinde ayrı bir dava olarak incelenip karara bağlanır.
    Mahkeme de kararında irade bozukluğuna dayanılmadığını belirtmekte olup, direnme kararı usul ve yasaya uygun düştüğünden, hükmün onanması görüşünde olduğumdan, çoğunluk bozma görüşüne katılamıyorum.


    Dava, Türk Medeni Kanunu 166/3. maddesi gereğince açılan boşanma davasına ilişkindir.
    Taraflar mahkeme huzurunda anlaşmalı olarak boşanmışlar, bundan sonra davalı iradesinin fesada uğratıldığı gerekçesiyle kararı temyiz etmiştir.
    Özel Dairece, anlaşmalı boşanma yönünde oluşan iradenin karar kesinleşinceye kadar devam etmesi gerektiği, bu nedenle davanın çekişmeli boşanmaya dönüştüğü gerekçesiyle kararın bozulması üzerine Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra her hangi bir sebeple taraflardan birinin kararı temyiz etmesi hâlinde irade fesadı hâllerinin olup olmadığına bakılmaksızın davanın çekişmeli boşanmaya dönüştüğü gerekçesiyle bozma kararı verilip verilemeyeceğine ilişkindir.
    Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında çıkan uyuşmazlık tamamen usulü bir sorundur. O nedenle bu sorunun usul kanunları çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir.
    Bilindiği üzere “Boşanmada yargılama usulü” Türk Medeni Kanunu 184. maddede “Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunua tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Sayılan istisnalar içerisinde anlaşmalı boşanma bulunmamaktadır.
    Bundan başka yine TMK"nın 166/3.maddesinde de açıkça hangi şartlarda anlaşmalı boşanma kararı verilebileceği tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmiştir.
    TMK"nın 184.maddesi 6100 sayılı HMK"ya yollama yaptığına göre uygulanacak usul hükümleri TMK 166/3. maddeden sonra HMK olacaktır. HMK"nın 311. maddesi “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.” demek suretiyle feragat ve kabulün hangi şartlarda geçersiz sayılabileceğini düzenlemiştir.
    Tarafların mahkeme huzurunda TMK 166/3. maddesinde sayılan şartların tamamında anlaşmak suretiyle boşanma kararı verilmesi halinde, tarafların özgür iradeleri ile oluşan bu anlaşmanın bozulabilmesi için ancak taraflardan birinin iradesinin fesada uğratılmış olması gerekmektedir.
    Anlaşmalı boşanmadan kararından sonra hangi gerekçeyle olursa olsun taraflardan birinin bu beyanından dönmesi hâlinde, davanın çekişmeli boşanmaya döneceğine ilişkin görüşün yasal dayanağı bulunmamaktadır.
    Diğer yandan, taraflar karardan sonra velayet ve nafaka gibi ayrı dava konusu olabilecek hususlarda anlaşmadan vazgeçtiğini bildirmesi hâlinde de çekişmeli boşanmadan bahsedilemeyecektir. Zira bu hususların boşanma kararı kesinleştikten sonra her zaman yeni bir dava konusu olabileceği izahtan varestedir.
    Somut uyuşmazlıkta taraflar yaptıkları protokolü kabul ettiklerini mahkeme huzurunda özgür iradeleri ile kabul etmiş beyanlarını imzalamışlardır.
    Sonuç itibariyle TMK 166/3.maddesi gereğince anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra tarafların ancak irade fesadı hâllerinin varlığı iddiasıyla kararın bozulmasını isteyebileceği, bu durumda da öncelikle hadise halinde irade fesadı olup olmadığının tespitinden sonra bunun sonucuna göre anlaşmalı boşanmadan dönülebileceği, ne var ki temyiz dilekçesi ile irade fesadı hallerine dayanılmadığı bu nedenle kararın onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma gerekçelerine katılmıyorum.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi