1. Hukuk Dairesi 2015/18843 E. , 2018/14702 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : GAİPLİK, TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen gaiplik ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalı vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, gaiplik ve tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı Hazine, çekişme konusu 363 ada 44 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payının... adına kayıtlı iken, 04/04/1969 tarihinde ölümü ile tek çocuğu ..."e intikal ettiğini, .. ..."in gaip olması nedeniyle ... 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 10/07/2001 tarih 2001/286-390E-K. sayılı ilamı ile ... Defterdarının kayyım tayin edildiğini, taşınmazın 10 yıllık kayyım ile idaresi sona erdiğini, taşınmazdaki payının satış suretiyle devredildiğini ileri sürerek taşınmazın maliklerinin gaipliklerine ve payına düşen bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Asli müdahil, taşınmazın ... Kilisesi vakfından icareli olduğunu Vakıflar Kanunu 17. maddesi gereği vakıf hakkının bedele dönüştüğünü ileri sürerek 355,31TL’nin idareye ödenmesini istemiştir.
Mahkemece, taşınmazın aslı vakıf olduğu gerekçesiyle davanın müdahil vakıf yönünden kabulüne, davacının talebinin şartları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 363 ada 44 parsel sayılı 45m2 miktarlı ev nitelikli taşınmazın 1935 yılında yapılan kadastro tespitinde tapu kaydına istinaden ... Kilisesi Vakfı şerhi ile... kızı ... adına tescil edildiği, 27.05.1999 tarihinde 1/2 payın ... kızı... adına hükmen tescil edildiği, 1/2 payın ise dava dışı ... tarafından 20.000.0000ETL bedelle aynı tarihte alım suretiyle
adına tescil edildiği, 25.04.2003 tarihinde izalei şuyu ile tamamının adına kayıtlı hale geldiği, onunda taşınmazı 07.03.2007 tarihinde dava dışı ... isimli kişiye devrettiği, taşınmazın 11.12.2007 tarihli bağış işlemi ile ... ... ... .... Kilisesi Vakfına kayıtlı olduğu, vakıf şerhinin ise terkin edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, icareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne var ki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşı görülmemiş, vaki vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış. daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27,29 ve 30 maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen luzüm üzerine 13.6.1945 tarih 4755 sayılı yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K"nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına)dönmesini daha uygun görmüş,bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekliyerek Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirasçı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış "mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği" kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce
vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan yasanın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur.
Hemen belirtmek gerekir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içerin 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yasanın 80.maddesi ile iptal edilmiş ve yeni 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi ile “ Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup, çekişmelerde bu hususun gözardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; mahkemece hüküm vermeye yeterli inceleme ve değerlendirme yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.
Şöyle ki, kayıt maliki...’nin ... 3. Sulh Hukuk Mahkemesi 2000/351E-703K sayılı veraset ilamına istinaden tek mirasçısının oğlu ...’in kaldığı, nüfus kaydına göre onun da 13.4.2012 tarihinde öldüğü, geriye eşi 1930 doğumlu ... ile çocukları ... ve ...’nin kaldığı, bu mirasçılar yönünden araştırma yapılmadığı açıktır.
Öte yandan, mahkemece taşınmaz ... Kilisesi vakfından icareli olmasına karşın son kayıt maliki ... ... Kilisesi’nden icareli olduğunun kabulü hatalıdır.
Hâl böyle olunca, öncelikle çekişme konusu 363 ada 44 parsel sayılı taşınmazın ilk tesisinden itibaren dayanak tüm belgelerin eksiksiz temini, kayıt malikinin mirasçılarının kimliğinin tespitine ilişkin başkaca bilgi ve belge bulunup bulunmadığının sorulması, yukarı belirtilen ve getirtilecek belgelerdeki verilerden yararlanmak suretiyle kayıt malikinin mirasçılarının bulunup bulunmadığının Nüfus Müdürlüğü’nden araştırılması, vakıf şerhinin terkinin sebebinin sorulması, öte yandan icareteynli ya da mukataalı vakıf taşınmazı olup olmadığının tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve 5737 sayılı Yasanın 17. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de; kısa kararda "355,31TL” tazminata karar verilip, gerekçeli kararda ise “355.310,00TL" tazminata karar verilerek, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması da isabetsizdir.
Tarafların temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.