4. Hukuk Dairesi 2013/4127 E. , 2014/2544 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Ağrı 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/11/2012
NUMARASI : 2011/162-2012/548
Davacı Ö.. G.. vekili Avukat O.K.. tarafından, davalı M.. B.. vd aleyhine 04/04/2011 gününde verilen dilekçe ile araç kaydının iptali ve tescil istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 27/11/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacının diğer temyizine gelince; dava, sahte belgelerle yapılan noter satışı nedeniyle satışın iptali ve davacı adına tescili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, kendisi adına kayıtlı .... plakalı aracın, dolandırıcılık teşkil eden bir takım eylemlerle teslim alındıktan sonra sahte belgelerle önce A.. P.. isimli şahsa satışının yapıldığını, daha sonra davalı M.. B.."ya satıldığını belirterek, araç kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı M.. B.., sözkonusu aracı noter sözleşmesi ile bedelini ödeyerek satın aldığını, kendisinin tüm işlemlerinin usulüne uygun olduğunu, şüphelenmesini gerektiren bir durumun söz konusu olmadığını, kendisinin iyiniyetli üçüncü kişi durumunda olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; aracı ilk satın alan A.. P.. aleyhine usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığından, resmi kayıtlara güvenerek aracı ikinci bir satış sözleşmesiyle satın alan son malik davalı M.. B.."nın ise iyiniyetli üçüncü kişi olduğu anlaşıldığından ve aksi ispat edilemediğinden, davalı aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu 988. maddesi; "Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur." hükmünü öngörmektedir.
Bir malın zilyedi, onu başkasına emanet etmiş olmayıp, çaldırma, gasp, unutma gibi bir sebeple elinden çıkarmış bulunuyorsa, 3. şahıs böyle bir malı iyiniyetle iktisap etmiş olsa dahi onun iktisabı geçerli değildir. Gerçekten Medeni Kanunun 989. maddesi bu hususta gayet açıktır: "Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir.
Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyiniyetle edinilmiş ise; iyiniyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir."
Görülüyor ki kanun iyi niyetin korunması hususunda, emaneten bırakılan mallarla, sahibinin elinden rızası olmadan çıkan mallar hususunda bir ayırım yapmıştır. Bu ayırım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa bir malı rızası olmadan elinden çıkaran kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca, bir malı iyiniyetle iktisap eden 3. şahsın menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte, rızası olmadan malını elinden çıkaran kimsenin menfaatine ise feda edilmemektedir. Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir şeyi, iyiniyetli 3. şahıs bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap ederse asıl mal sahibinin gerek bu şahıs, gerekse daha sonraki müktesipler aleyhinde açacağı iade davasını kazanabilmesi şöyle bir şarta bağlanmıştır: Böyle hallerde, iyiniyetli 3. şahsın bu malı iktisap etmesi için verdiği bedel, iadeyi isteyen davacı, yani asıl mal sahibi tarafından ona iade edilmelidir. Eğer bu şart yerine getirilmezse, yargıç, asıl mal sahibinin açacağı iade davasını kabul edemez. Hukuk Genel Kurulunun 25/09/2002 tarih, 2002/4-608 E, 2002/643 K sayılı ilamında da aynı hususlara değinildiği görünmektedir.
Gerek Savcılık soruşturması gerekse dava dosyasındaki belgelerden; davacının, dava konusu aracı satış yetkisi içeren vekaletname ile galericilik yapan dava dışı akrabasına satıp teslim ettiği, dava dışı meçhul şahsın ise bu aracı açık senede imza atıp belli bir pey akçesi de vermek sureti ile galeriden götürdüğü ve sahte belgelerle ihbar olunan A.. P.."a noterde satılan aracın, daha sonra davalı M.. B.."ya noterde satıldığı, davalının maliki zararlandırmak maksadı ile hareket ettiğine dair herhangi bir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davalı M.. B.. emin sıfatıyla zilyetten taşınır mal iktisap eden iyiniyetli 3. kişi durumundadır. Şu durumda; davacıya, davalı M.. B.."nın ödediği satış bedelini iade etmesi için süre verilmeli ve bedel iadesinin gerçekleşmesi halinde davacının istemi kabul edilmeli, bedel iadesi olmaz ise reddedilmelidir. Mahkemece, bedelin iadesi hususu tartışılmadan doğrudan davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazlarının ilk bentte gösterilen nedenle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/02/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.