4. Hukuk Dairesi 2013/5855 E. , 2014/2603 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Diyarbakır 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/01/2013
NUMARASI : 2011/1151-2013/117
Davacı M.. E.. vekili Avukat M. G..tarafından, davalı Mehmet F.. G.. aleyhine 22/09/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 22/01/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız eyleme dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, işin esası incelenerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, üniversite öğretim üyesi olduğunu, davalının dekan olarak göreve başlamasından sonra personel nezdinde küçük düşürüldüğünü, yalnızlık içerisine itildiğini, psikolojik tacize uğradığını belirterek, kişilik haklarına yapılan saldırıdan dolayı manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, davacının iddialarının asılsız olduğunu belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davalının davacıya psikolojik baskı uyguladığına dair yeterli delil bulunmadığı benimsenerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır.(T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.
Dava dilekçesinde; Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde dekan olan davalının, aynı fakültede öğretim üyesi olan davacıya yönelik kişilik haklarına saldırı teşkil eden söylem ve davranışlarda bulunduğu ileri sürülmüştür. Kamu görevlilerinin görevleri kapsamında yetkisini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zarardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre, somut olayda karşı yana husumet tevcih edilmesi doğru değildir.
Şu halde, davanın husumet (taraf sıfatı) yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/02/2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalının salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşılması karşısında öncelikle bu iddia doğrultusunda delillerin toplanıp değerlendirilerek sonuca varılması gerekir. Açıklanan nedenlerle çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 18/02/2014