4. Hukuk Dairesi 2013/6093 E. , 2014/2606 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Akçaabat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/09/2012
NUMARASI : 2012/205-2012/323
Davacı D.. S.. vekili Avukat T. Mo..tarafından, davalı C.. D.. aleyhine 27/12/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 26/09/2012 günlü kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne ve tebligat gideri verilmediğinden duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, isteminin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı aleyhine yürütülen icra takibinde icra müdürü olarak görev yaptığını, görevi kötüye kullandığından bahisle davalının kendisini savcılığa şikayet ettiğini, bu yüzden soruşturma geçirdiğini ancak hakkında takipsizlik kararı verildiğini belirterek, haksız şikayet nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı, anayasal şikayet hakkını kullandığını belirterek, usul ve yasaya aykırı olan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, şikayet hakkının kötüye kullanıldığı benimsenerek, davacının uğramış olduğu manevi zararın ödetilmesine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü, Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde; herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, 6098 sayılı TBK"nun 58. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda; davacı icra müdürü, davalı ise borçlu sıfatıyla aleyhine icra takibi yapılan kişidir. Davalı-borçlunun adresine haciz için gidildiğinde davalı-borçlu, alacaklıya borcunu ödeyeceği taahhüdünde bulunmuş ve bu beyan davacı icra müdürü tarafından haciz tutanağına geçirilmiştir. Muhafaza işlemi tamamlandıktan sonra haciz mahalline gelen davalının vekili ile davacı arasında sözlü münakaşa yaşanmıştır. Ertesi gün ise, davalı tarafından savcılığa sunulan şikayet dilekçesinde; davacı icra müdürünün görevi kapsamında yapmış olduğu eylem ve işlemlerden dolayı zarar gördüğü, tüm ısrarlarına rağmen beyanlarının haciz tutanağına geçirilmediği, icra tehditi altında ödeme taahhüdünde bulunmak zorunda kaldığı bildirilmiştir.
Yapılan soruşturma sonucu, davacı hakkında delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verilmiş ise de, bu durum tek başına şikayetin haksız olduğu anlamına gelmez. Zira, yapılan şikayet, bazı somut olgu ve olaylara dayanmakta, ortada şikayeti gerektirecek derecede yeterli belirtiler (emareler) bulunmaktadır. Diğer yandan, davalı tarafından sunulan şikayet dilekçesinde yer alan ifadelerin, icra takibi sürecinde yaşadığı bir takım sorunları dile getirmek amacına yönelik olduğu, kullanılan ifadelerin amacı, kullanıldığı yer ve ifade ediliş tarzı dikkate alındığında hak arama sınırları içerisinde kaldığı, olayın oluş biçimine uygun düşmeyen veya doğrudan davacının şahsını hedef alan ve kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir ifadenin bulunmadığı kabul edilmelidir.
Şu halde, yerel mahkemece, davalının şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandığı sonucuna varılıp, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/02/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.