1. Hukuk Dairesi 2015/18675 E. , 2018/15156 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kabulüne, birleştirilen dava yönünden asıl davanın kabul edilmesi nedeniyle hüküm kurulmasına yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacı, muris ..."nın, 1965 Ada, 17 parseldeki 7 numaralı bağımsız bölümünü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Birleşen davada davacı, muris ..."nın, 1965 Ada, 17 parseldeki 7 numaralı bağımsız bölümü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile saklı paya tecavüz eden kısmın tapusunun iptali ve adına tescilini veya bedelinin faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı, taşınmazı bedel ödeyerek satın aldığını, satıcı vekili olarak akde katılan kişinin derdest davada davalı vekili olduğunu ve murisin vekile talimat verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen dava yönünden asıl davanın kabul edilmesi nedeniyle hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Asıl dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine, birleşen dava aynı taşınmaz bakımından tenkis isteğine ilişkindir.
Murisin, 01/07/2012 tarihinde öldüğü mirasçı olarak yeğenleri olan davanın tarafları ile dava dışı kişilerin kaldıkları, murisin 17 parseldeki 7 nolu bağımsız bölümünü davalıya 29/05/2012 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun(HMK) 190. Maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olaya gelince, davacı tanıkları görgüye dayalı beyanda bulunmamışlar, duyumları aktarmışlardır. Yine murisin Mirasçılarından olan Neriman murisin çekişme konusu taşınmazı 60.000 TL"ye sattığını, bunun 30.000 TL"sini yurtdışına gidecek olan yeğeni ..."a verdiğini, kalan 30.000 TL"sini de hayır işleri için kullandığını bildirmiştir. Yapılan zabıta araştırmasına göre murisin ziraat bankasında 25.538 TL"sinin bulunduğu, başka taşınmazlarının da olduğu açıktır. Yine tanıklar murisin diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirir bir olgu ortaya koyamamışlardır. Salt bedeller arasındaki oransızlık tek başına muvazaanın delili değildir.
Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.