3. Hukuk Dairesi 2018/719 E. , 2018/8541 K.
"İçtihat Metni".....
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 11.05.1998 tarihli Noter"de düzenlenen Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile 1099 ada, 2 parsel sayılı taşınmazın 9/170 hissesine tekabül eden 6.kat 14 no"lu bağımsız bölümü davalıdan satın aldığını, davalının daireyi sözleşme ile kararlaştırılan 30.12.1998 tarihinde teslim edemediğini, bu nedenle zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere, dairenin rayiç bedeli 6.000 YTL"nin 30.12.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 03.11.2009 tarihli ıslah dilekçesi ile de, taşınmazın rayiç değeri 32.786,20 TL ile, mahrum kaldığı kira bedeli 13.000.00 TL olmak üzere toplam 39.786,20 TL"nin 30.12.1998 tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davacının ödediği satış bedelinin denkleştirici adalet ilkesi gereği dava tarihinde ulaştığı alım gücüne karşılık gelen 23.698.00 TL alacağın, 6.000.00 TL"lik kısmı yönünden dava tarihinden, 17.698.00 TL"lik kısmı yönünden ise, ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine Dairemizin 18.12.2014 tarihli ve 2014/8110 E., 2014/16777 K. sayılı ilamı ile; "...Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının sair temyiz itirazları yerinde değildir. ...Somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında, taşınmazın satış vaaadine yönelik sözleşmenin noterde ve usulünce düzenlenmekle başlangıçta geçerli olarak kurulduğu, ancak daha sonra vaade konu taşınmazın arsa sahiplerinin açtığı dava sonucu hükmen davalı adına tapu kaydının iptal edilerek arsa sahipleri adına tescil olduğu ve bu nedenle taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin davalının kusuru nedeniyle ifasının imkansız hale geldiği, ancak bir taahhüt işlemi olarak satış vaadi sözleşmesinin yüklenici davalıyı borçlandıracağı açıktır. Taraflar arasında düzenlenen Satış Vaadi Sözleşmesi geçerli olup, sözleşmenin herhangi bir nedenle ifa edilmemesi sonucu alacaklı zarara uğrar. Davalı kendi kusuru ile sözleşmenin ifasını imkansız kıldığına göre, BK 96 (TBK 112) maddesi gereğince davacının akitten doğan müspet zararını tazmine mecburdur. Hal böyle olunca, mahkemece; Satış Vaadi Sözleşmesi"nin aynen ifasının
....
imkansız hale geldiğini 20.06.2000 tarihindeki rayiç değeri uzman bilirkişi kurulunca saptanarak, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir." gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne 6.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren 2.579,00 TL"nin ise ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece her ne kadar bozmaya uyma kararı verilmiş ise de bozma gerekleri yerine getirilmemiştir. Şöyle ki;
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Diğer taraftan, bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir.
Somut olayda; mahkemece uyulan Dairemizin bozma ilamı gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Bozma ilamında Satış Vaadi Sözleşmesi"nin aynen ifasının imkansız hale geldiği 20.06.2000 tarihindeki rayiç değerin uzman bilirkişi kurulunca hesaplanması gerektiği belirtilmesine rağmen, alınan raporda davacıya taahhüt edilen taşınmazın (6.kat, 14 nolu bağ.bölüm) değil, dava konusu parsel en fazla dört katlı yapılaşmaya haiz olduğundan bodrum+zemin+3 normal kattan oluşan taşınmazın arsa ve yapı değerinin toplamının sözleşmede belirtilen 9/170 hisseye düşen değeri belirlenmiş olması nedeniyle rapor, hüküm vermeye elverişli değildir.
Öyle ise mahkemece, önceki bilirkişiler dışında konusunda uzman bilirkişi heyetinden, davacıya taahhüt edilen nitelikteki taşınmazın, Satış Vaadi Sözleşmesi"nin aynen ifasının imkansız hale geldiği 20.06.2000 tarihindeki rayiç değeri saptanarak, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13/09/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.
......