Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/3487
Karar No: 2021/1184
Karar Tarihi: 10.02.2021

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/3487 Esas 2021/1184 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2020/3487 E.  ,  2021/1184 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen menfi tespit davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacının istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; mucidi olduğu paravanın üretimini kendisinin yapması, davalının da pazarlamasını gerçekleştirmesi konusunda davalı ile ilk olarak 31/08/2015, daha sonra 22/01/2016 tarihinde yenileme sözleşmesi yaptıklarını, davalının belirlenen miktarları gecikmeli olarak ödemiş ise de KDV ödemesini yapmadığını, ödemelerin gecikmesine bağlı tedarik, fabrika ödemesi ve depo kirası gibi giderleri karşılayamadığından üretimi gerçekleştiremediğini, sözleşmenin 4. maddesi uyarınca paravanların satışından kar edilmesi halinde kar payının ödenmemesi durumunda davalıya teminat sağlamak için 260.000 TL miktarında teminat senedi verdiğini, davalının üretim yapacak imkan bırakmadığı gibi kar payı ödemesini de talep etmediğini, bu şekilde teminat koşullarının gerçekleşmediğini, davalının sonraki aşamada kendisinin üretim yapıp satış yapmaya başladığını öğrendiğini, uzun süre sonra bankadan senedin ödenmesi için ihbarname gönderildiğini, sözleşme gereği 8 ay önceden ihbarı gerektiğini ileri sürerek; 01/04/2017 vadeli 260.000 TL bedelli senetten borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı; davacının kendisi tarafından üretilen paravanın satış ve pazarlama işini birlikte yapma hususunda teklif getirdiğini, sürekli para talep ettiğini, 350.000 TL ye yakın bedelin davacıya ödendiğini, ilk olarak 09/09/2014 tarihli sözleşme imzaladıklarını, davacının kendisine attığı maille borcunu kabul ettiğini, davacının isteği ile başka bir şirket ile distribütör anlaşması yaptıklarını, aynı gün şirketin kurulmaması nedeniyle
    ortaklıktan ayrılma beyanının alındığını, buna göre davacı adına alınan araç bedelinin iade edileceği, davacıya ödediği bedellerin toplamının 260.000 TL takdir edilerek distribütörün teminatına sayılacağının kararlaştırıldığını, daha sonra davacının kendisini kar ortağı yapmayı teklif ettiğini, 31/08/2015 tarihli sözleşme ile % 10 kar payına karşı dava konusu senedin alındığını, ardından 22/01/2016 tarihli sözleşmeye de cümle eklenerek teminat olarak 260.000 TL senet verecektir ifadesi konulduğunu, 10/11/2016 tarihinde gönderdiği mailde davacıya kar ortaklığını sonlandırdığını, kar payının ödenmesini belirttiğini, davacı vekilinin ödeme teklifinde bulunduğununu, ancak dava açtığını, teminat senedi olmadığını, kar ortaklığı neticesinde alındığını savunarak davanın reddini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince; davacının davalı ile aralarında kurulması düşünülen şirket nedeniyle kendisine 260.000-TL ödeme yapıldığını kabul ettiği, bu bağlamda taraflar arasında düzenlenen ve inkar edilmeyen sözleşmeye göre söz konusu bononun teminat amaçlı verildiği belirtilmiş ise de, taraflar arasında düzenlenen sözleşme ve sözleşmede yer verilen bononun teminat fonksiyonunun halen devam ettiği, teminat fonksiyonu devam eden bonodan dolayı davacı tarafın borçlu olmadığı yönünde talepte bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    İlk derece mahkemesi kararına karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
    Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasındaki 31/08/2015 tarihli sözleşmenin bazı hükümlerini tadil eden 22/01/2016 tarihli protokolün 4. maddesinde teminat olarak davacının, davalıya 01/04/2017 tarihli 260.000,00 TL senet vereceğine dair hükmün bulunduğu, aynı sözleşmede teminatın adi ortaklık anlaşmasına istinaden verildiğinin açık olduğu, tarafların ortaklık fesih beyanlarının bulunduğu da görülmekle, bunun adi ortaklık fesih edilse bile, fesih sonrası tasfiye işlemlerinden sonra değerlendirilmesi gerektiği, adi ortaklıkta teminat amaçlı olarak davacının aldığı paraya karşılık ortaklığa ilişkin davalıya verdiği bononun teminat fonksiyonunun halen devam ettiği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, taraflar arasında düzenlenen ortaklık sözleşmesi kapsamında verilen bonodan dolayı menfi tespit istemine ilişkindir.
    Taraflar arasında düzenlenen 09/09/2014 tarihli sözleşme ile; davacı adına tescilli paravanın satış ve pazarlanması amacıyla kurulması planlanan limited şirket için adi ortaklık anlaşması yapıldığı, 15/06/2015 tarihinde ortaklıktan ayrılma beyannamesi imzalandığı, daha sonra 31/08/2015 tarihinde aynı konuda ortaklık protokolü düzenlendiği, protokolün 4. maddesinde, dava dışı şirket ile imzalanan distribütörlük anlaşmasında geçen 260.000,00 TL teminatın, davalının % 10 kar ortaklığına karşılık alınmış bedel olarak devredileceğinin belirlendiği, aynı sözleşmeyi tadil eden 22/01/2016 tarihli sözleşmenin 4. maddesinde de, distribütörlük anlaşmasında geçen 260.000,00 TL lik teminatın davalının % 10 kar ortaklığına karşılık alınmış bedel olarak devredileceği, teminat olarak davacının davalı adına dava konusu 260.000,00 TL senedi vereceği hususunda anlaşıldığı görülmektedir.
    Dava konusu teminat senedinin verilmesine ilişkin 22/01/2016 tarihli protokolün 6. maddesinde ise; senedin tahsil edilmesi istendiği tarihten itibaren % 10 ortaklığın sonra ereceği kararlaştırılmıştır. Davalı tarafından banka kanalıyla senedin tahsilinin ihbarname
    yoluyla istenildiğine, davacının dava dilekçesinde, ortaklık adına çaba göstermeyi bıraktığını beyan etmesine ve davalının da ortaklığı sonlandırdığını bildirmesine göre taraflar arasındaki adi ortaklığı sona erdirdiklerinin kabulü gerekir.
    Adi ortaklığın sona erdiği anlaşıldığından, davacının sözleşmede yer alan senet nedeniyle menfi tespit talebinin aynı zamanda tasfiyeyi kapsadığı dikkate alınarak, mahkemece yapılacak iş; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümlerini dikkate almak ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerini taraflar arasındaki adi ortaklığa uygulamak olmalıdır.
    6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmünü içermektedir.
    Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
    Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
    Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
    Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
    Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
    Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır( TBK md 642)
    Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesi de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
    Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
    Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
    Bu aşamada mahkemece; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle (yazılı bir ortaklık sözleşmesi bulunmadığından) tarafların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istenmeli; tarafların bu konuda anlaşamamaları halinde ise tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru resen atanmalıdır.
    Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
    Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
    İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
    Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya(ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
    Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
    Bütün bu açıklamalar ışığında, mahkemece; taraflar arasında kurulan adi ortaklığın sona erdiği, davacının sözleşmede yer alan senet nedeniyle menfi tespit talebinin tasfiyeyi kapsadığı gözetilerek; tarafların yargılama sırasındaki beyanlarının da dikkate alınmasıyla, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK"nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, işbu karara karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
    SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nın maddesinin birinci fıkrası uyarınca, uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına, aynı Kanunun 371 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı taraf yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı tarafa iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 10/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.









    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi