1. Hukuk Dairesi 2016/8519 E. , 2017/247 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, tenkis ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi; Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Asıl dava gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil; birleştirilen dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis ya da tazminat isteklerine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar; mirasbırakanları ...’in maliki olduğu 3977 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakanın, yaşlı ve hasta olmasından faydalanılarak davalı... tarafından kandırılıp alınan vekaletname ile davalı ...’a devredildiğini, ...’ın da taşınmazı diğer davalı şirket ile yaptığı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile devrettiğini, mirasbırakandan alınan vekaletnameye ek olarak sunulan sağlık raporunun tam teşekkküllü bir hastaneden alınmadığını, satış bedeli ile rayiç değer arasında oransızlık olduğunu, vekil sıfatıyla hareket eden...’ın vekalet görevinin kötüye kullandığını ileri sürerek, gabin, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle taşınmazların davalılar adına olan tapularının iptali ile miras hisseleri oranında adlarına tescilini, olmadığı takdirde tenkis ya da tazminat talep etmişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, dava konusu taşınmazla ilgili olarak aynı hukuksal nedenlere dayalı kesin hükmün varlığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...’a vekaleten ...’ın 10.03.2010 tarih 2911 yevmiye numaralı resmi senetle, 3977 parsel sayılı taşınmazın davalı ...’a satıldığı; ...’ın da aynı taşınmazın 1/2 hissesini 10.03.2010 tarih 2822 yevmiye numaralı resmi senetle ...Ltd Şti’ye devrettiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, gabin nedenine dayalı asıl dava ile ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı birleştirilen dava birlikte görülmüş ancak, dava gabin olarak nitelendirilmiş ve bu yönde araştırma yapılarak sonuca gidilmiştir.
Mahkemece, birleştirilen dava yönünden araştırma yapılmamış hüküm kurulmamıştır.
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu ... Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan, bir davada dayanılan maddi olaylar için birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay içtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.(11.04.1990 gün ve 1990/1-152 E, 1990/236 K; 15.05.2013 gün ve 2012/1-1808 E, 2013/699K sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları)
Hâl böyle olunca; mahkemece, öncelikle mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığının tespiti için birleştirilen dava üzerinde durularak delillerin toplanması ve bu yönde yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların, temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün açılanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.