21. Hukuk Dairesi 2016/1976 E. , 2016/3173 K.
"İçtihat Metni"
Davacı, davalı işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Davacı, muhtar olarak 18.04.1999 – 29.03.2009 tarihleri arasında geçen hizmetlerinin tespitini istemiştir.
Mahkemece ilk olarak; davanın kabulü ile davacının muhtarı olarak 18.04.1999 ile 29.03.2009 tarihleri arasında 9 yıl 11 ay 11 gün sürekli ve sigortalı olarak çalıştığının tespitine dair karar verilmiş, anılan karar Dairemizin 24.06.2014 Tarih ve 2013/21313 E, 2014/14905 K sayılı kararı ile; “davacının 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık sürelerinin tespitini amaçladığı göz ardı edilerek, davacının 506 sayılı Yasa kapsamındaki hizmetlerinin tespitini talep ettiği yanılgısı ile H.. K.."na da husumet düşecek şekilde karar verilmesinin isabetsiz olduğu, yapılacak işin; davalı Kurum"dan davacının 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığına ilişkin sicil dosyası istenilerek 1479 sayılı Yasa"ya 4956 sayılı Yasa ile eklenen Geçici 18. maddesi ve 5754 sayılı Yasa"nın 68. maddesi ile değişik 5510 sayılı Yasa"nın Geçici 8. maddesi dikkate alınarak sonuca göre karar verilmesi gerektiği” belirtilerek bozulmuş, bozma kararına uyan mahkemece son olarak; davacının Muhtarı olarak 18.04.1999 – 29.03.2009 tarihleri arasında talebe bağlı kalınarak 9 yıl 11 ay 11 gün sürekli ve sigortalı olarak çalıştığının tespitine, H.. K.."na yöneltilen davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Dairemizin anılan bozma kararı sonrası, davacının 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığına ilişkin sicil dosyası gelmiş ve davacının davalı Kurum tarafından 17.08.2012 tarihli giriş bildirgesi gereğince 01.10.2008 tarihi itibari ile tescil edildiği anlaşılmıştır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan, 1479 sayılı Yasa"ya 4956 sayılı Yasa ile eklenen Geçici 18. maddesinde “ Bu Kanun"a göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinden itibaren başlayacağı, ancak bu Kanun"a göre zorunlu, sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıklarının, bu Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kurum"a yazılı olarak başvurmaları ve 20.04.1982 – 04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak prim borçlarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde ödemek kaydıyla bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği ” bildirilmiştir.
Aynı şekilde 08.05.2008 tarihli 5754 sayılı Yasa"nın 68. maddesi ile değişik 5510 sayılı Yasa"nın Geçici 8. maddesinde, “ Bu Kanun"un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç diğer alt bentlerine göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanun"un yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüğünün bu Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren başlayacağı; ancak, bu Kanun"un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) ve (3) numaralı alt bentlerine göre sigortalı sayılanlardan bu Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren sigortalılıkları başlatılanların, bu Kanun"un yürürlük tarihi ile 04.10.2000 tarihi arasında geçen vergi mükellefiyet süreleri bulunmak kaydıyla, sigortalının bu Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talepte bulunmak ve kendisine tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamını tebliğ tarihinden itibaren 6 ay içinde ödemesi halinde, bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği ” bildirilmiştir.
Somut olayda; davacının, 1479 sayılı Yasa"ya 4956 sayılı Yasa ile eklenen Geçici 18. maddesi ve 5510 sayılı Yasa"ya 5754 sayılı Yasa ile eklenen geçici 8. maddesi gereğince daha önce tescili ve tescil talebi bulunmadığı anlaşıldığından davanın reddi gerekir iken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 01.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.