21. Hukuk Dairesi 2015/9560 E. , 2016/3257 K.
"İçtihat Metni"
Davacı, davalılardan işverenlere ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacının davalı işverenlere ait isimli iş yerinde 30 yıldan beri çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacının 01/01/1999 tarihinden-28/02/2012 tarihine kadar davalılar ."a ait isimli iş yerinde hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Davacı iddiasında; handa bulunan bütün iş yerlerinden kiraları toplayıp han sahiplerine teslim ettiğini, ayrıca hanın bakım ve gözetim işlerini yaptığını, bu çalışması karşılığında kendisine handa yıllık kira geliri 600,00 TL olan bir dükkanın bedelsiz olarak verildiğini, başkaca bir ücret verilmediğini ve hizmetinin sigortalanmadığını söylemiştir.
Dosadaki kayıt ve belgelerden; davaya konu hanın çok el değiştirdiği, son malikin kim olduğunun anlaşılamadığı, davacının davasını davalılara karşı kat maliki sıfatıyla mı yoksa yönetici sıfatıyla mı açtığının da anlaşılmadığı, davacının iddiasındaki kendisine ücret karşılığı verilen yerin ne olarak kullandığının belli olmadığı,hanın kaç dükkandan ibaret olduğunun maliklerinin kim olduğu veya hepsinin kira ile mi kullanıldığı anlaşılamamaktadır.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun’un 79. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.
Bilindiği gibi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 502. Maddesinde vekalet akdi, “Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır. ” şeklinde tanımlanmış olup bu tanıma göre; vekil, sözleşme uyarınca kendisine yüklenen işin yürütülmesini veya üzerine aldığı işin yerine getirilmesini borçlanır. Vekalet akdinde bir tarafta vekil, diğer tarafta iş sahibi vardır. Vekil, sahibine ait işin idaresini, bir hizmetin görülmesini üzerine alan kişi olup vekilin, hizmetin görülmesindeki bağlılığı, hizmet akdinde olduğu gibi zorunlu değildir. Vekalet akdinde ücret kanunen şart olmayıp, sözleşme veya teamül varsa, vekil ücrete hak kazanabilir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda ve 1475 sayılı İş Kanununda hizmet akdinin tarifi yapılmamış olup 506 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine (iş sözleşmesine) dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, 3’üncü maddesinde bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacak kimseler ile bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı kimseler açıklanmış, 4’üncü maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında 2’nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler “işveren” olarak tarif edilmiş, 6. maddede de, çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; iş sözleşmesine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3’üncü maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmamasıdır. Bununla birlikte hizmet sözleşmesi, pozitif hukukumuzda Türk Borçlar Kanununun 393 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, sözleşme; işçinin belirli veya belirsiz bir zaman süresince hizmet görmeyi, iş sahibinin de kendisine ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, sözleşmenin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve diğer maddelerinin düzenleniş şekline göre, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, olağan olarak sigortalılık niteliği, 506 sayılı Kanunun 2. maddesine göre hizmet akdinin kurulması ve yukarıda açıklanan zaman ve bağımlılık unsurlarının gerçekleştiği çalışmaya başlanması ile edinilir.
Somut olayda; davacı ile davalılar arasındaki iş ilişkisinin niteliğini tayin ve tespit etmek mahkemeye ait bir görevdir. Davacı ile davalılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin hizmet akdi mi yoksa vekalet akdi mi olduğu konusu gerek hizmet akdinin unsurları gerekse vekalet akdi içeriği birlikte değerlendirilip irdelenmek suretiyle belirlenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece açıklanan maddî ve hukukî esaslar gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yapılacak iş; davaya konu hanın kaç dükkanlı olduğu, dükkanların kira olup olmadığı, kira ise kiraya verenin kim olduğu araştırılarak handa çalışanların tespitiyle beyanlarına davacının dükkan işletip işletmediği hususu da sorularak başvurmak, davacıya kendisine ücret karşılığı verilen dükkanda ne iş yaptığı ve davalılara kat maliki sıfatıyla mı yoksa yönetici sıfatıyla mı dava açtığı sorularak, hanın emlak vergisinin kim tarafından ödendiği belediyeden araştırılarak, davacı ile davalılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin hizmet akdi mi yoksa vekalet akdi mi olduğu değerlendirilip irdelenmek suretiyle sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde davalılardan ve M.. B.." a iadesine
01.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.