4. Hukuk Dairesi 2021/820 E. , 2021/2299 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki basın ve internet yayını yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalının 11/09/2015 tarihinde www.sozcu.com.tr isimli internet sitesinden, müvekkilinin yaptığı muhabir ve editör seçim sınavına ilişkin gerçek dışı, hiçbir delile dayanmayan ve iftira boyutuna varan, hayal ürünü bir haber yaptığını, yine davalıya ait Sözcü Gazetesi’nin 14/09/2015 tarihli nüshasında ise davadışı köşe yazarı ..."ın "AA"nın iftirası" başlıklı yazısı ile öz ile biçim arasındaki dengeyi bozan ifadeler kullanıldığını, davalının müvekkilinin ticari itibarını zedeleyen ve aşağılayan haberler yayınladığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, davanın ticari dava olmadığını, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu, bu nedenle göreve ilişkin itirazda bulunduklarını, davaya konu haberin yayınlanmasındaki amaçlarının kamuyu bilgilendirmek olduğunu, bu haberin haber kulislerinden ve sosyal medyadan edinilen bilgiler ışığında yapıldığını, haberdeki iddiaların görünür gerçekliğe uygun olduğunu, basın olarak haberin dayanağını alenen açıklamak zorunda olmadıklarını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, eleştirinin gerçek olgulara dayanması gerektiği, haber ve eleştiri konusu yapılan olayların gerçekliği kanıtlanmamış ise tazminat sorumluluğunun doğacağı, ayrıca haberin gerçek olduğunun ispat yükünün davalıya ait olduğu, davalının haberin içeriği yönünden açıklanan şekilde herhangi bir ispat vasıtası sunmadığı, bu haliyle davacı şirketin kişilik haklarının davaya konu haberlerle ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin 23.10.2019 gün ve 2017/1202 E.-2019/4892 K. sayılı ilamında özetle; “Dosya kapsamından, davalı ...nin cevap dilekçesinde 11/09/2015 tarihli haberde geçen konu ile ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde soru önergesi verildiğini beyan ettiği, cevap dilekçesinin ekinde de buna ilişkin internette yayınlanan bir haberin çıktısının bulunduğu anlaşılmıştır. Mahkemece Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na yazı yazılarak bahsi geçen soru önergesinin olup olmadığı, varsa tarihinin de sorularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı
değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.” şeklindeki gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama neticesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na müzekkere yazılarak bahsi geçen soru önergesinin olup olmadığı sorulmuş, gelen cevabi yazıda 25. Yasama döneminde Konya Milletvekili davadışı Mustafa Hüsnü Bozkurt’un 14/09/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı soru önergesi verdiği, söz konusu soru önergesinin davalı tarafa ait gazetede 11/09/2015 tarihinde yayınlanan konu ile ilgili olduğu ancak soru önergesinin tarihinin davaya konu haberin yayınlanma tarihinden sonra olduğu ve anılan önergenin haberin kaynağı olarak düşünülmesinin mümkün olmadığı, buna göre haberin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, basın ve internet yayını yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda,basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Tüm bu açıklamalar ışığında davaya konu yayınlarda geçen söz ve ifadeler bütün halinde değerlendirildiğinde, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacıya yönelik eleştiri mahiyetinde olup basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşılmakla davanın tümden reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 02/06/2021 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Davacı dava dilekçesinde davalı A.A. Şirketin 1920 yılında kurulduğu ve davacının saygın kimliği ve ticari itibarına zarar veren yayımlar yaptığını bu eylemler nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini, davalının yayınlarında kurgu oluşturan, iftira boyutuna varan yayım yapıldığını, davacının yaptığı sınavda adaylara ... ile ilgili siyasi içerikli sorular sorulduğu ve ..."i eleştiren adayların sınavı kazanma şansını kaybettikleri gibi ağır ithamlara yer verildiğini yine gazetenin 11.09.2015-13.09.2015 v.s tarihli nüshasında verilen haberde toplumda husumet yaratıcı bir dil kullandığını ileri sürerek manevi tazminat talebinde bulunulmuştur.
Davalı ise 11.09.2015 tarihinde "Anadolu Ajansında ... sorusu" başlığı ile haber yapıldığını Anadolu Ajansının çeşitli alanlardan yapacağı personel alımı mülakatında siyasi içerikli sorular sorularak hükümet politikasına uygun kişileri işe aldığına ilişkin iddiaları aktardığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece dosyaya sunulan haber incelendiğinde başlığın AA"da ... sorusu şeklinde olduğu haber içeriğinde ..."i eleştirenlerin sınavı kaybedip azar işittiklerine ilişkin soyut bırakılan haber içerikleri ile davalının kişilik haklarının ihlal edildiği basın özgürlüğünün, gerçeklik, kamu yararı, toplumsal ilgi güncellik, konu ile anlatım arasında düşünsel bağ kuralları ile sınırlı olduğu, eleştiri sınırlarının aşıldığı gerekçesi ile davalıdan 10.000,00 TL manevi tazminatın alınmasına karar vermiştir.
Davalı mahkeme kararını temyiz ederken mahkemenin görevsiz olduğunu tazminatın verilmesini gerektiren bir yayın yapılmadığını ve manevi tazminatın fahiş olduğunu ileri sürmüştür.
Dairemiz 23.10.2019 tarih, 2017/1202 Esas, 2019/4892 Karar sayılı ilamı ile "Davalının cevap dilekçesinde 11.09.2015 tarihli haberde geçen konu ile ilgili TBMM"nin de soru önergesi verildiği beyan ettiğini ve internet çıktısı verdiğini, mahkemece TBMM Başkanlığına yazı yazılarak bahsi geçen soru önergesinin olup olmadığı sorularak varsa tarihinin de sorularak sonucuna göre karar verilmesi" gereğine değinilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Davalı manevi tazminatın miktarını da temyiz ettiğinden diğer temyiz itirazlarının incelenmemesine karar vermiştir. Mahkemece bozmaya uyularak bozma ilamında istenilen araştırma yapılmış TBMM soru önergesinin 14.09.2015 tarihli olduğu davaya konu haberin 11.09.2015-13.09.2015 tarihlerinde gazetede yayınlandığını soru önergesinin haberin kaynağı olarak düşünülemeyeceği gerekçesi ile 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Davalı temyizi üzerine dairemiz bu sefer Anayasa 28.maddesi 5187 sayılı Basın Yasasının 1 ve 3. maddelerinde düzenlenen basın özgürlüğü, basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı açıklandıktan sonra genel gerekçe yazılarak davaya konu yayınlarda geçen söz ve ifadelerin özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı sonucuna varılarak davanın red edilmesi gereğine değinilerek yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Dairemiz ilk bozmasında TBMM soru önergesinin tarihi araştırılarak sonucu gidilmesi istediği mahkemece bozma uyarınca araştırma yaptıktan sonra yayının soru önergesinden önce yapıldığı, yayının kaynağı olamayacağı belirtilerek tazminat kararı vermiştir. Bozmanın çerçevesi belirlendikten ve bozmaya uyularak yapılacak araştırma davacı yönünden usûli kazanılmış hak doğurur. Mahkemece yapılacak iş bozma gereği araştırma inceleme yapıp sonucuna göre karar vermektir. Sözü edilen yayın TBMM soru önergesinden sonra olduğu tespit edilseydi dava red edilecekti.
Yerel mahkeme kararının onanması gerektiğinden sayın çoğunluğun yazılı gerekçe ile yerel mahkeme kararının bozulması yönündeki görüşüne katılmıyoruz.