1. Hukuk Dairesi 2016/13020 E. , 2017/774 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava; yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
Davacı, dava konusu 188, 189, 190, 194 ve 196 parsel sayılı taşınmazlarda ... ismiyle müşterek malik olduğunu, 22/08/1972 tarihinde yapılan kadastro tespitinde anılan parsellerin ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1969/317 Esas, 1969/359 Karar, sayılı veraset ilamı ile muris Hediye"nin mirasının çocukları ...ve .../... "ye kaldığının belirtildiğini, ancak davalılardan ..."nın kardeşi ..."nın açtığı dava sonucu, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/490 Esas 2008/121 Karar sayılı kararı ile anılan parsellerde adı geçen ..."nin davacının annesi Horı Yapıcı olduğuna ilişkin düzeltme kararı sonrası taşınmazların ... ve ... adlarına tapuda intikal ettiğini, 03.08.2009 tarihinde dava dışı ..."nın payını yakın akrabası olan ve taşınmazların Mehmet kızı Horı Yapıcı"ya ait olmadığını bilen ..."e muvazaalı bir şekilde sattığını ileri sürerek taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... iyiniyetli alıcı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece davalılar adına yapılan tescilin yolsuz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 188, 189, 190, 194 ve 196 parsel sayılı taşınmazların 22.08.1972 tarihinde 6/144 payı ile ..., 6/144 payı kardeşi ...ve diğer mirasçılar adına kadastro tespitinin yapıldığı, 196 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin itiraz edilmeksizin 27/05/1974’de, diğer parsellerin kadastro tespitinin ise itiraz sonucu komisyon kararı ile 02/03/1979’da kesinleştiği, davalı ...’nın kardeşi dava dışı ...’nın açtığı dava sonucu ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/490 Esas, 2008/121 Karar, sayılı kararı ile anılan parsellerde adı geçen ..."nin Mehmet kızı ... Yapıcı olduğuna ilişkin düzeltme kararı verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 26/02/2008’de kesinleştiği, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/240 Esas, 2008/297 Karar sayılı veraset ilamına göre ... Yapıcı"nın payının ... ve ..."ya intikal ettirildiği, dava dışı ...’nın 03/08/2009 tarihinde payını davalı ...’e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
./..
Hemen belirtilmelidir ki, tapu sicillerinin tutulması bir takım prensiplere bağlı olup; bunlardan ilki tescil, ikincisi sicilin güvenilirliği ( aleniliği ), diğeri Hazine"nin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise; geçerli bir hukuki sebebin bulunması, bir başka ifadeyle, illetten mücerret olmamasıdır. Oluşan bir sicil kaydının korunabilmesi bakımından, illetini teşkil eden geçerli bir sebebin olması zorunludur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazların dava dışı ... ile davalı ... adına gerçekleşen intikaller sonucu yapılan tescilin yolsuz olduğu yönündeki kabulü doğrudur. Ancak davalı ..., çekişme konusu taşınmazları dava dışı Sabri’den satın almış olup iyiniyetli olması halinde ediniminin korunacağı kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarihli l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda; davalının ikici el konumunda olduğu gözetildiğinde iktisabının iyiniyetli olup olmadığı, başka bir ifade ile Türk Medeni Kanunu"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacaklarının belirlenmesi gerektiğinde kuşku yoktur.
Ne var ki, mahkemece davalı ...’ın iyiniyetli olup olmadığı yönünde yeterli araştırma yapılmamış, anılan davalı, Sinan Kutu, Fethi Asal isimli tanıklarının dinlenmesini istediği halde bu tanıklar dinlenmeden karar verilmiştir.
../...
Hâl böyle olunca; davalı ...’ın iktisabının iyiniyetli olup olmadığının ve Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda gösterdiği tanıklarının da dinlenmesi suretiyle saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ve noksan soruşturma ile hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı ...’ın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.