3. Hukuk Dairesi 2018/2116 E. , 2018/10349 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı,davalı elektrik şirketi tarafından döşenmiş gerilim hattının neden olduğu olayda orman yangını çıktığını, bu olay sonucunda kurumlarının 11.202 YTL zararının meydana geldiğini, olayın meydana gelmesinde davalı elektrik şirketinin tam kusurlu olduğunu ileri sürerek,11.202 YTL"nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı,eldeki davada zamanaşımının dolduğunu,esas yönünden ise,şirketlerinin kusuru bulunmadığını savunarak,davanın reddini istemiştir.Mahkemece,davanın kabulüne yönelik olarak verilen kararın davalı vekilince temyiz edilmesi neticesinde ise Yargıtay 4.H.D.’nin 10.11.2008 tarih ve 2008/2852 E. 2008/13787 K. sayılı ilamı ile ‘’...davalının zamanaşımı def’inde bulunduğu,mahkemece bu def’i yönünden olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken işin esasına girilmesinin doğru görülmediği...’’ gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde ise,zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş,hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava,davalı elektrik şirketine ait elektrik hattından kaynaklandığı iddia edilen yangın nedeniyle davacı kurumun uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir.
Zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.818 sayılı Borçlar Kanunu ( BK )" nun 125-140"ncı maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç ( Obligatio naturalis ) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def"ide bulunması gerekir ( HGK’nun 05.05.2010 gün ve E:2010/8-231, K:255 sayılı ilamı).
İşte, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır ( Kuru, Baki:Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:IV, İstanbul 2001, Cilt:2, s.1761;Von Tuhr. A.:Borçlar Hukuku ( C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt: 1 -2, s.688 vd.;Canbolat, Ferhatefi ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:lll, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nun 06.04.2011 gün ve E:2010/9-629, K:2011/70 sayılı ilamı).
Haksız fiillerde zamanaşımı ise, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde ayrıca düzenlenmiştir.Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarar ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren 10 sene mürurundan sonra istima olunmaz.” denildikten sonra; aynı maddenin ikinci fıkrasında, ceza dava zamanaşımına yollamada bulunularak; “Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha da uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik edilir.” hükmü getirilmiştir. Madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere, haksız fiillere uygulanacak üç ayrı zamanaşımı süresi belirlenmiştir.Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak olan 1 yıllık kısa süreli zamanaşımı; fiilin ‘vukuundan’ itibaren işleyecek 10 yıllık kesin süreli zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda suç oluşturduğu durumlarda uygulanacak olan uzamış ( ceza davası) zamanaşımı süreleridir.
BK"nun 60.maddesinin 1.fıkrasına göre, haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma hakkı zarar görenin, zararı ve haksız eylemi öğrenmesinden itibaren başlayacak ve bir yılda zamanaşımına uğrayacaktır. Burada önemli olan zararı ve tazminat sorumlusunu öğrenmektir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımının işlemeye başlamasına sebep olmaz. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar. Eğer zarara uğrayan tüzel kişi ise, dava açmaya yetkili organın öğrenmesi dikkate alınır.Bir yıllık sürenin başlaması için zarar görenin, zarar ile birlikte tazmin borçlusunu da öğrenmiş olması gerekir. Kusur sorumluluğunda fail, kusursuz sorumlulukta kanunen sorumlu görülen kişinin öğrenilmesi gerekir.
BK"nun, m.60/2. fıkrasında düzenlenen ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için öncelikle; zarar veren eylemin Ceza Kanunu ya da ceza hükmü taşıyan özel kanunda suç olarak düzenlenmiş olması gereklidir.Özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK"nun 60. maddesinde öngörülen zamanaşımı uygulanmak gerekir. Öğretide ve yargısal inançlarda, BK’nun m.60/2’deki hükmünün anlam ve amacı şu şekilde açıklanmaktadır:Haksız fiillerin bir kısmı, sadece özel hukuk açısından değil, ceza kanununda ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlar bakımından da sorumluluğu gerektirir. Haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin mantık dışı olacağı kuşkusuzdur. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanununda ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlarda suç teşkil ediyorsa ve bu yasalarda, bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin edilmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur.Bu hususa, 07.12.1955 gün ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Zira, ceza davasının zamanaşımı "suçun türüne göre değişmekle beraber" çoğunlukla, BK"nun m.60/l"deki özel hukuk zamanaşımından daha uzundur.O halde, fail hakkında açılmış bir ceza davası devam eder ve fakat o davaya şahsi davacı olarak zarar görenin katılma imkanı sağlanmaz ya da o uzun süreye denk olarak hukuk mahkemesinde ( hele ceza davası devam ederken ) tazminat davası açmasına izin verilmezse, denge bozulmuş olur.
Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise ve ceza kanununda ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlarda bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’nundaki 1 yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK. m. 60/I olaya uygulanacak; bu Kanunlarda tayin edilen zamanaşımı süresi BK. m. 60/l"deki süreden daha uzun ise, o zaman tayin edilen uzun süre, tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise, fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan mülga 765 sayılı TCK’nun 102 (veya halen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nun 66.) maddesine göre belirlenecektir. Hemen belirtmek gerekir ki; BK. m.60"deki zamanaşımı, tamamen özel hukuka ait bir kurum olup, zamanaşımını durduran ve kesen nedenler yönünden ise, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 102. 104 ila 107. maddeleri değil, aksine BK"nun, 132 ila 137. (TBK’nun 153 ve 154.) maddeleri uygulama alanı bulacaktır.Yukarıdaki açıklamalar ışığında eldeki somut olaya bakıldığında ise,dava konusu orman yangınının 1999 yılında gerçekleştiği,söz konusu eylemin suç teşkil ettiği nazara alındığında ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği,... Asliye Ceza Mahkemesi’nin 1999/118 Esas 2000/120 K. sayılı kararı incelendiğinde suç tarihinin 27.08.1999 tarihi olduğu,1999 yılı itibariyle yürürlükte olan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 110/2 maddesinde ‘’tedbirsizlik ve dikkatsizlik ile orman yangınına sebebiyet verenler iki yıldan beş yıla kadar hapis ve iki yüz milyon liradan beş yüz milyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır’’ düzenlemesinin bulunduğu da dikkate alındığında eldeki davada 765 sayılı TCK’nun 102/4 maddesi uyarınca 5 yıllık dava zamanaşımı süresinin uygulanacağı açıktır.
Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta ise,bu dava öncesinde açılan ve aynı dava konusuna ilişkin olup görev yönünden red kararının verildiği ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/17 E. 2005/53 K. sayılı davasının dava tarihi olan 19.03.2002 tarihi itibariyle 27.08.1999 tarihinden itibaren işlemeye başlayan 5 yıllık ceza zamanaşımı süresinin kesilmesi hususudur.Bu tarih itibariyle ceza zamanaşımı kesilmiş ve kesilme sonrasında ise yeniden 5 yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlamıştır.Eldeki somut uyuşmazlığa konu bu dava tarihinin 12.06.2006 tarihi olduğu dikkate alındığında ise,19.03.2002 - 12.06.2006 tarihleri arasında 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı açık olmakla,mahkemece zamanaşımından davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla mahkemece,5 yıllık ceza zamanaşımının arada açılan hukuk davası olan ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/17 E. 2005/53 K. sayılı davanın dava tarihi olan 19.03.2002 tarihi itibariyle kesildiği ve bu tarihten itibaren yeni bir 5 yıllık ceza zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı,bu sürenin de eldeki davanın açılma tarihi olan 12.06.2006 tarihi itibariyle dolmadığı nazara alınmak suretiyle ,işin esasına girilmesi gerekirken,yanılgılı değerlendirme ile zamanaşımından davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı vekili yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere , 22.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.