Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/13740
Karar No: 2015/6426
Karar Tarihi: 16.04.2015

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/13740 Esas 2015/6426 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2014/13740 E.  ,  2015/6426 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ANKARA 9. AİLE MAHKEMESİ
    TARİHİ : 10/03/2014
    NUMARASI : 2009/944-2014/305

    Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı vekili dava dilekçesinde; davacıların çocukları Hasan"ın, Sarayköy İlköğretim Okulu 8. sınıf öğrencisi olduğunu, 18.03.2008 tarihinde arkadaşı F.. Ü.. ile okul merdivenlerinde R.. Z.. isimli öğrenci ile karşılaştıklarını ve Ramazan"ın Fuat"a küfretmesi sonucu Ramazan ile Fuat"ın kavga etmeye başladıklarını, Hasan"ın kavga eden arkadaşlarını ayırmaya çalışırken davalının oğlu O.. A.."ın olayla hiçbir ilgisi olmadığı halde müvekkilinin karın boşluğuna tekme ile vurduğunu, bu vurmanın etkisi ile ağırlaşan Hasan"ın oradaki arkadaşları tarafından Sarayköy Sağlık Ocağına götürüldüğünü, ilk müdahalenin burada yapıldığını ve ailesine ilgili sağlık ocağı tarafından haber verildiğini, çocuğun darbe sonucu iç kanaması geçirebileceğini ve başka hastaneye götürülmesi gerektiğinin söylendiğini, ailesi tarafından Ankara Dışkapı Çocuk Hastanesine götürüldüğünü, ilk müdahalede acil servis bölümünde yapıldığını ve neticesinde darbe sonucu dalak kanaması teşhisinin konulduğunu, 6 gün hastanede yattığını ve taburcu olduktan sonra 9 gün istirahat raporu verildiğini, rahatsızlığının devam etmesi üzerine yine hastaneye götürüldüğünü, 6 gün daha hastanede yattığını, taburcu olduktan sonra tekrar rahatsızlanması üzerine yine hastaneye götürüldüğünü ve ameliyat edilerek dalağının alındığını ileri sürerek davalı C.. A.."ın yaşı küçük oğlu Oğuzhan"ın verdiği zararlardan dolayı sorumlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 10.000 TL(ıslahla 103.058,20TL) maddi, 25.000 TL manevi tazminatın hüküm altına alınmasını talep ve dava etmiştir.
    Davalı C.. A.. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin oğlunun davacının karın boşluğuna tekmeyle vurduğu yolundaki iddianın tamamen gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin oğlunun, davacıya vurması için herhangi bir haklı nedeninin bulunmadığını, davacının arkadaşları Ramazan ve Fuat isimli öğrencilerin kavgasını ayırmaya çalıştığını inkar etmediğini ve bu esnada adı geçen bu kişilerden aldığı tekme sonucu yaralandığını, belirterek haksız ve dayanaksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece,toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından davacıların velayetinde bulunan H.. H.."ya 08.03.2008 tarihinde okulda çıkan kavgada ayırmaya çalıştığı sırada davalı Cengiz"in velayetindeki oğlu tarafından tekme atılarak dalak kaybına sebep olmak suretiyle iş gücü kaybı zararının 103.058,20 TL olduğu belirtilerek, davacıların maddi tazminat istemlerinin davanın ıslah edilmiş haliyle birlikte kabulü ile; 103.058,20 TL maddi tazminatın, 10.000 TL sinin dava tarihi olan 5.2.2009 tarihinden işlemiş yasal faizi ile birlikte, 93.058,20 TL sinin davanın ıslah edildiği 12.11.2013 tarihinden işlemiş yasal faizi ile birlikte, davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile; 15.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden geçerli olmak üzere yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
    Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir
    Dava, küçüğün haksız eyleminden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 369. maddesine dayanılarak ev başkanı sıfatıyla küçüğün annesi ve babası aleyhine küçük adına velayeten açılmıştır.
    4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 335. mad göre; Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır
    Aynı kanunun "Sorumluluk" başlığını taşıyan 369.maddesinde ise, aynen;
    "Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.
    Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli Önlemleri almakla yükümlüdür.
    Zorunluluk halinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister."
    Hükmünü içermektedir.
    Fiil ehliyetine sahip bulunmayan küçükler tarafından haksız eylem işlenmesi durumunda sorumluluk iki çeşittir. BK.nun 41. maddesi uyarınca küçük haksız eylemin faili olarak, aile başkanı ise MK.nun 369. maddesi uyarınca zarar görene karşı sorumludurlar. Her iki sorumluluk da birbirinden farklı hukuki nedenlere dayalı olup; zarar gören, küçüğe ve aile başkanına karşı birlikte veya ayrı ayrı davalar açabilir. Aynı zarardan her ikisi de kendi malvarlıkları ile ayrı ayrı sorumlu olurlar.
    Görüldüğü üzere, ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.
    Maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar; küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir. Eş söyleyişle, ev başkanının MK 369/1"den doğan bu sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlı olup, sadece küçük, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur.
    Hemen belirtmelidir ki, bu düzenleme hukuk sistemimiz içinde başkasının eyleminden sorumluluğu düzenleyen ayrık hükümlerden birisidir.
    Hukuk düzeni, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi; küçükleri, kısıtlıları, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanları da korunmaya ve gözetime muhtaç kimseler olarak kabul etmiş, söz konusu istisnai düzenlemeye de Aile Hukuku"na ilişkin hükümler arasında özel olarak yer vermiştir. Zira, ev başkanlığı, aile halinde birlikte yaşayanların idare edilmesine, öncelikle aile üyeleri arasında bir düzenin kurulmasına, bunların yararına olarak birliğin korunmasına hizmet eder. Bununla beraber ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri de korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur.
    HMK."nın 27.maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiş olup, bu hak Anayasanın 36.maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının en önemli unsurudur. Bu hak çoğunlukla “İddia ve Savunma Hakkı” olarak bilinmektedir. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi kural olarak mümkün değildir. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Yargı organları her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, hangi maddi ve hukuki sebeplerle karar verdiklerini gerekçelerine yansıtmalıdırlar.
    Açıklanan madde hükmü uyarınca; yargılamanın sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için öncelikle tarafların yargılamadan haberdar edilerek duruşmaya çağrılması, diğer bir anlatımla taraf teşkilinin sağlanması gerekir. Bu da çıkarılacak davetiyenin Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğü hükümlerine uygun olarak tebliği ile mümkündür.
    Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “tebligat”, “adil yargılanma” ve “hukuki dinlenilme hakkı” kavramları üzerinde durulmasında yarar vardır:
    Hemen belirtmelidir ki, yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır.
    Bir dâvada dâvalının, dâvacının açmış olduğu dâvadan haberdar olması, dâvaya cevap vermesi ve hatta cevap süresinin işlemeye başlaması için dâva dilekçesinin tebliğ edilmesi gerekir. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür.
    Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. 1982 Anayasası"nın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nde de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesi hükmü:
    "(I) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
    (2) Bu hak;
    a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
    b) Açıklama ve ispat hakkını,
    c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,içerir".
    Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Zira, insan onurunun yargılamadaki zorunlu bir sonucu olarak, yargılama süjelerinin, yargılamada şeklen yer almaları dışında, tam olarak bilgi sahibi olmaları, kendilerini ilgilendiren yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları ve yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermesi gerekir.
    Hukukî dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
    Bu hak, yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamına almaktadır. Ancak, her yargılama süjesi kendi hakkıyla bağlantılı ve orantılı olarak bu hakka sahiptir. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
    Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak yokluğunda karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
    Bu hakkın ikinci unsuru, açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir.
    Bu hakkının üçüncü unsuru, tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de, kararların gerekçesinde yapılması gerekir (bkz. 6100 sayılı HMK.nun Hükümet Gerekçesi madde 32).
    Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenmesi, başka kimsenin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar, yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı, doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
    Hukukî dinlenilme hakkı yargılamanın süjesi olan herkese aittir. Dava sonunda hukukî durumu etkilenecek olan kişilere, yargılamadaki durumlarına uygun şekilde bu hak tanınmalıdır. Tanık ve bilirkişilerin kendileri ile ilgili bir sonuç doğması halleri dışında, hukukî dinlenilme hakkı bulunmamaktadır. Davada taraflar, çekişmesiz yargı işlerinde ilgililer bu hakka sahip oldukları gibi, fer"i müdahilin de kendi hakkıyla bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkı bulunmaktadır.
    Hukukî dinlenilme hakkı, sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke değildir. Tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir. Bu çerçevede gerek çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde gerekse bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukukî korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında, hatta hukukî uyuşmazlıklarla ilgili yargılama dışında ortaya çıkan çözüm yollarında, her bir yargılama, çözüm yolu ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde hukukî dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır.
    Somut olayda,olay tarihinde yaşı küçük olan Oğuzhan"ın annesi olan P.. A..,dava dilekçesinde gösterilmediği gibi yargılamanın hiçbir safhasında davaya dahil edilmemiş, davadan haberdar edilmemiş olmasına rağmen 6100 Sayılı HMK nın 124. maddesine göre işlem yapılmadan; hükümde davalı olarak gösterilmesi ve verilen karar ile sorumlu tutulması doğru görülmemiştir.
    Bundan ayrı olarak, HMK.nın 266. ve devamı maddeleri uyarınca; çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hâllerde hâkim bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporunu hazırlarken, raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. HMK.nun 278-279. maddesine göre, bilirkişi raporu; Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde bilgi ve belgelere dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak, bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hükme dayanak yapılabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekir.
    Mahkemece; maddi tazminat miktarının belirlenmesinde, hükme esas alınan bilirkişi raporu; raporun dayanağı olan somut ve özel nedenlerin bilimsel verilere uygun gösterilmemesi, talep edilen bedelin hangi usullere göre hesaplandığının ayrıntılarıyla açıklanmaması, açıklayıcı ve ayrıntılı bir hesaplamanın yapılmamış olması nedeniyle, hüküm kurmaya yeterli ve Yargıtay denetimine elverişli değildir.
    Kaldı ki, hükme esas alınan söz konusu rapora, davalı vekili tarafından itiraz edilmiş mahkemece 15.07.2013 tarihli celsede yeniden rapor alınmasına karar verilmiş, davalının süresinde masraf yatırmaması nedeniyle yeni rapor alınmasına yönelik talebi reddedilmiştir. Gerekçeli kararda ise mahkemece davalılar vekili bilirkişi raporuna itiraz etmiş isede; bilirkişi raporunun tatminkar bulunduğu gerekçesi ile itirazın reddedildiği belirtilmiştir. Mahkemece davalı tarafın itirazını karşılayacak rapor alınmadan yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
    O halde, olay tarihinde yaşı küçük olan Oğuzhan"ın annesi olan P.. A..,dava dilekçesinde gösterilmediğinden 6100 Sayılı HMK nın 124. mad göre işlem yapılarak , maddi tazminatın hesaplanması için konusunda uzman bir bilirkişiden ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine açık rapor aldırılıp sonucuna göre karar verilmelidir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi